1. içimde somut bir sızı, bugün 15 gün oldu.hala inanmakta zorlanıyorum.hastanede geçirdiğimiz son günler baba oğul olarak geçirdiğimiz onu kendime en yakın hissettiğim anlardı.fedakarlığın sınırlarını zorladı bizi yetiştirmek için.babam seni şimdiden çok özledim .
  2. son günlerde aklıma sık sık gelen düşünce. çaresiz bırakıyor insanı elini kolunu bağlıyor. bir kahramanın kaybolması gibi bu düşünce. hiç yanımızdan ayrılmayacak gibi sandığımız kahramanın bizi yalnız bırakması.
  3. kahpe eylül!

    babasız geçen 1286. gündeyim. bin iki yüz seksen altı! sonbahar geliyor diye sevinirdik önceleri, şimdi ise eylül ayını teğet geçelim diye yalvarıyorum tanrıya. her eylül, babamın yokluğunu daha fazla hatırlatıyor bana. kalakalıyorum öyle. sonra düşünüyorum; ulan diyorum, baban varken niye daha fazla vakit geçirmedin onunla! niye uzun uzun sohbet etmedin. olmadı, yapamadım. anlayamadım.

    babamın yokluğunda büyüdüm ben. o öldüğünde olgunlaştım. hayata bakışımı değiştirdim. çünkü, erkekler babalarını kaybedince büyürler. doğanın yazısız kuralıdır bu! babanın ölümü erkek çocuğu daha fazla olgunlaştırır. en olgun çağında yapayalnız kalırsın. hayata karşı savunmasız. öyle bok çuvalı gibi!

    her kanser haberinde dikkat kesilir kulakların. babanı öldüren kalleş kansere bir çare ararsın haberlerde, en ufak bir şey. ama bulamazsın. gidip mezar taşına bakar bakar susarsın. dışa değil de içine içine ağlarsın.

    yokluğuna alışmak mı daha kötüdür yoksa alışmamak mı? hayatının çok bilinmeyenli denklemidir bu soru. bundan öncekiler gibi yine kalırsın hayatın bu matematik sınavından da! geçer not dahi alamazsın.

    bazen çok özlersin. deli gibi. âşık gibi. evlat gibi. özlem yiyip bitirir bedenini, ama yapamayacağın şeyler olduğu için, hareket edemezsin. kalırsın yetim gibi.

    saçların beyazlar. sakalların ağarır. hayatın tokadı bir bir iner yüzüne. tüm acımasız haliyle. rüyalarına girer baban, onu sadece orada görürsün. gerçekte değil de rüyada gördüğün için okkalı bir küfür savurursun. geri gelmeyeceğini bile bile. arkadaşlarının ya da çevrendekilerinin babaları vardır. senin ise dertleşebileceğin kimsen yoktur. babasız hep bir yanın eksiktir, eksik kalacaktır.

    ahmet kaya dinleyişinde baban gelir gözlerinin önüne. şarkılarında ağlayabileceğin ne bir ahmet kaya vardır ne de çok seveceğin baban. bir avuç hatıra kalmıştır geriye kalan.

    bin iki yüz seksen altıncı gündeyiz evet. yarın bin iki yüz seksen yedinci öbür gün bin iki yüz seksen sekiz... saatlerin gün, günlerin hafta, haftaların ay, ayların yıl, yılların ise asır olduğu zamanlardayız. akıp giden, durdurulamayan zamanlarda. bu sonsuz girdap ölüme kadar devam edecek. sonrası? sonsuz karanlık...
  4. o zaman can yücel'in şu şiiri de şuracıkta dursun:

    hayatta ben en çok babamı sevdim
    karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
    çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
    nasıl koşarsa ardından bir devin
    o çapkın babamı ben öyle sevdim

    bilmezdi ki oturduğumuz semti
    geldi mi de gidici-hep, hep acele işi!
    çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
    atlastan bakardım nereye gitti
    öyle öyle ezberledim gurbeti

    sevinçten uçardım hasta oldum mu
    40'ı geçerse ateş, çağrırlar istanbul'a
    bir helalleşmek ister elbet, diğ'mi, oğluyla!
    tifoyken başardım bu aşk oyununu
    ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu

    en son teftişine çıkana değin
    koştururken ardından o uçmaktaki devin
    daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
    açıldı nefesim, fikrim, canevim
    hayatta ben en çok babamı sevdim...
  5. her baba boyle olsun ister. yani evladi onun ölümünü gorsun ister. çünkü oteki turlusu aci verir ve bu aciyi tanimlayacak hicbir dilde hicbir kelime yoktur.
    'babalar cocuklarinin olumunu görmemeli'' geçerdi filmin birinde..

    duzeltme: ilk uyarimi yedim. ilk badim (bkz: not quite my tempo) uyardi.
    repligin asli : babalar ogullarini gommemeli. yuzuklerin efendisi iki kule geciyor ve theoden soyluyor hatta.