1. bir kitapta kırk elli sayfa boyunca baş ağrısını anlatıyordu yazar. metaforlarla uzatıyordu da uzatıyordu. oysaki bildiğin baş ağrısıydı bir özelliği de yoktu. ilerki sayfalarda geçmiştir umarım. geçmediyse bir doktora görünsün iyi olur. neyse.

    bazı şeyler var, bütün doğmuş, yaşayan ve ölen diller birleşse bile anlatmam. nefret ediyorum kelimelerden. eğer gerçekten istediğimi anlatamayacaksam, kelime sıralamanın ne anlamı var?

    burada baş ağrısından bahsedecektim ama uygun sözcük bulamıyorum. katlanılamaz derecede ağrıyor desem, katlanamayacak o kadar şeyim varken baş ağrımdan bahsedemem. uyusam geçecek desem, geçmeyecek biliyorum. binbir türlü ağrı vardır, ancak en kötüsü uyuyunca geçmeyendir. bir süreliğine hayattan koptuğunuzda bile geçmiyorsa, nasıl geçer?

    baş ağrısı davetsiz gelen aile büyüğü gibi. en hazırlıksız olduğun, evin en dağınık olduğu zamanda gelir. kapıdan çevirmek olmaz şimdi, büyük sonuçta o kadar yol gelmiş senin için. eve alsan susmayacak biliyorsun. ama alıyorsun mecbur. biraz yüzünü buruşturuyor. onca kıyafeti sıyırıyor, bir şekilde sıkıştırıyor götünü oraya. oturuveriyor kıyafetlerin/düşüncelerin arasına, başlıyor saydırmaya. şunu şöyle yanlış yaptın, burda aptallık ettin.. tek yaptığı gürültü. utanmaza bak. sıkışan düşünceler durur mu öyle. sen kimsin diyorlar, zaten fazlasıyla baskı yapan aile büyüğümün lafını kesip, büyük harflerle tekrarlıyorlar kendilerini. sanki ben bilmiyorum onları, sanki her aklıma geldiğinde kafayı yemiyorum. onlar da ayrı utanmaz. haliyle büyüğüm de onları görünce daha hiddetli konuşuyor. beynimin/evimin içinde nefes alamıyorum. yeter artık diyorum. alıyorum kıyafetlerimi/düşüncelerimi de aile büyüğümü/baş ağrımı da, koyuyorum kapının önüne. ohh tertemiz. bir süreliğine kapanıyor her şey. inen kepenkler, kapanan ışıklar, ilerlemeyi bırakan saatler..
    sonra hepsi birden başlıyor. takk açılıyor kepenkler, gözümün önünde yanmaya başlıyor ışık. tik-tak tik-tak kulak zarımın önüne yerleştirilmiş saat. sanki tüm bunlar kapının anahtarını çevirmiş gibi kovduklarım açılan kapıdan içeri geliyor. ve evet, geçmiyor. zaman dursa bile geçmiyor.

    sonra başta bahsettiğim yazarı anladım. o da baktı geçmiyor, başkalarının da başını ağrıtmaya karar verdi. güzel fikir dedim, en azından üzerine yazacak bir şeyim oldu. uğruna başınızı ağrıtacak bir şeyim oldu. neyse çok beklettim misafirimi gideyim de bir çay koyayım