1. time is cure of everything.
  2. vardır böyle bir durum. günlük hayatta ara sıra karşılaştığımız hepimizin en az bir kere kullanmışlığı veya duymuşluğu olan ama aşinalıktan ve kullanım tekrarlığından veya daha öncesinde idolize edilemeyecek bir kişi tarafından kullanıldığı için bilinçdışı tepki veya kayıtsızlık oluşturan veya bu durum yerinde kullanılmamasından dolayı oluşan bir çok deyim vardır dilimizde. günlük hayatta dikkatimizi pek çekmeyen bu deyimleri bir yabancıya anlatmaya çalıştığınızı düşünün. mesela,

    aralarında bir yabancının da olduğu kalabalık bir hasta ziyaretindesiniz. hasta ölüm döşeğinde ve bu durumdan korktuğu belli. işte böyle bir durumda bizim her durumda herkesi idare edebilecek karizmadaki her konu hakkında bir fikri bulunan ver toplumda adeta parmakla gösterilecek kişilikte olan(olduğunu düşünen) milli iradeyi ve kültürü simgeleyen bir insanımız hastanın tam da ihtiyacı olan cümleyi yapıştırır: korkma hemşerim! "korkunun ecele faydasi yok."
    işte bu kritik cümleyle birlikte diğerlerinden de gelen onay homurdanmalarıyla hastamız derin bir huzura karışır ve sükunet içinde beyaz ışığı beklemeye başlar. ve örnek vatandaşımız da görevini yapmış olmanın getirdiği mutluluk ile konuyu dün akşamki dünyanın en önemli spor etkinliği olan milli derbiye getirir. ancak o sıralarda tek bir cümleyle oluşan ortamın havasındaki bu radikal değişiklik karşısında şaşkına dönen yabancı kişilik o önemli şahsın bu kadar kritik ne söylemiş olabileceğini merak eder. ve işte nihayet sular seller gibi kesinlikle kendi ana dilinizden daha iyi konuştuğunuz ingilizcenizle bu durumu açıklama görevi size düşmüştür. böyle bir sorumluluğun altından kalkabilecek bir bilinçle yabancı arkadaşa döner ve şu cümleyi söylersiniz: he said, do not afraid my friend! "fear is not salvation for death." ve ondan sonra önünüze dönüp lord eddard stark'ı dize getirmiş şafak kılıcı arthur dayne edasıyla ettiğiniz lafın etkisinin yabancıyı yavaş yavaş ele geçirmesini beklersiniz.


    bu ve buna benzer bir çok deyim eminim sizin de aklınıza gelecektir.
  3. örnek verilecek olursa "babası oğluna bir bağ bağışlamış, oğul babaya bir salkım üzüm vermemiş." bunun ingilizcesi olan " the father donated a vineyard to his son, the son didn’t give a single bunch of grapes to the father." ne kadar cool tartışılır.

    bunlarla uğraşacağımıza "clean family girl"ler bulup oturalım bi restorana "chicken translate" söyleyelim, "you are such a mother's eye girl" esprileri yapalım yarım yamalak ingilizcelerimizi coolluk ile taçlandırma namına.

    veyahut hep birlikte antalya'da apaçi gibi takılalım, ama ne yaparsak yapalım cool olmak için türkçe'den vazgeçmeyelim.

    are you disco ?
    are you cola ?
    are you sex ?
  4. bence tam tersi geçerlidir.
    hatta bir şeyin orijinali evrilmişinden çok daha iyidir...