• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.30)
big eyes -  tim burton
1950’li yıllarda çizdiği kendine has iri gözlü çocuk tablolarıyla tanınan amerikalı ressam margaret keane’in, eşi walter keane ile yaşadığı güç mücadelesini beyazperdeye taşıyan film, keane çiftinin aralarındaki iktidar gerginliğini konu alan biyografik bir uyarlama. karısının göze çarpan yeteneğini ve ortaya koymuş olduğu orijinal eserleri satış stratejisi adına sahiplenen walter keane, para ve şöhreti yakaladıktan sonra eşi margaret'ı gölgede bırakır. yaptığı tabloların birisi için bile "benim tablom!" diyemeyen margaret, kocasının baskına karşı çetin bir savaş verecektir.
tim burton' ‘ed wood’dan sonraki en kişisel filmi” olarak yorumlanan filmin başrollerini amy adams ve christopher waltz paylaşırken, senaryo scott alexander ve larry karaszewski'ye ait. filmin müziklerinde danny elfman imzası var


  1. tamamen rastlantısal olarak kadınlar gününde izlediğim film bugüne denk düşebilecek en güzel filmlerden biriydi. kadının kendi soy adını kullanmaması kocasının gölgesinde yaşadığının ilk göstergedir.daha önce ilk kocasının soyadıyla imzaladığı tablolarını daha sonra ikinci kocasının soyadıyla imzalamaktadır margaret. ve kocası tam bir kurnaz, paragözdür. sanatın para kaygısıyla özellikle de daha fazla para, daha fazla şaşa daha fazla gösteriş sonucunda nasıl sanat olmaktan çıktığını net bir şekilde gözler önüne sürüyor film. o kadar ki tablo afişleri marketlerde bile satılıyor. ve evet oldukça zengin oluyorlar, müthiş bir evleri oluyor. ama margaret herkesin beğendiği, büyük firtınalar koparan tablolarını kendisinin yaptğını kızından bile saklıyor. tabii kocasının hırsının dışında o dönem kadın resssamlardan tablo alınmaması, onların kayda değer bulunmaması da büyüt etken bu saklamada. filmin iki önemli vurgusu; kadının adı yok ve para kazanma hırsı karşısında sanatın durumu gayet net ve etkileyici bir şekilde anlatılmış. yaşanmış bir olaydan aktarılması da filmi daha çekici hale getiriyor. özellikle christoph waltz oldukça başarılı fakat mahkemede kendini savunurken biraz gerçek dışı olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. sonuç olarak kayda değer bir film zannımca.
  2. konusu, oyunculukları her şeyi güzel olan bir film. kendi tarzını yaratan bir ressamın kocası tarafından sömürülmesini konu alıyor. saf ve yetenekli insanlar bir yere kadar kullanılsa da yeteneğin kökü kendilerinde olduğu için düzeni değiştirmeleri sadece bir uyanışa bakıyor.
    abi
  3. bir ara ressamların hayatını acayip merak ettiğim bir dönemde izlemiştim. filmi ile neredeyse eş zamanlı olarak ressam margaret keane'nin haberleri de gazetede yer almıştı.
    gazetedeki fotoğrafında da resimlerindeki iyilik iyimserlik hissediliyordu.
    yaşadığı her şeye rağmen kızıyla beraber olmaktan mutlu olduğunu söylemişti.
    bu gilme sadece bir ressamın hayatı gözüyle bakmak yanlış olur.
    her yerde ezilen sömürülen insanların olacağı gerçeği ile bir kere daha karşılaşmak istemiyorsanız; bu filmi izlememelisiniz.
    film günlerce bir odadan çıkmadan, boya tiner ne bileyim envai çeşit kimyasal madde ile baş başa, küçük kızını ihmal ederek resim çizen bir kadının neden sonra bir hiç uğruna çabaladığını fark etmesidir.
    odadan çıkıp da gerçeği fark ettiğinde ne şanı ne şöhreti ne de parası vardır. bunları elde etmek içinse resimleri kendisinin çizdiğini ispatlamak zorundadır.
    adalet yerini geç de olsa bulur.
    zararın neresinden dönülse kardır, tesellisi ile izleyip bitirirsiniz...