1. dün bursa nazım hikmet kültür merkezinde nilüfer caz tatili kapsamında izledim kendisini. muhammed yıldırır başlığına da yazdığım üzere bu senenin falan değil bursa şehrinin en iyi performanslarındna birini sundular bana göre. bilal çok sıcak, sahnedeki arkadaşlarıyla çok ama çok uyumlu, gitara çok hakim bir izlenim uyandırdı bende.

    zaten arkadaş ortamında da sıklıkla belirttiğim gibi bunlar olacak. yani çok iyi, çok başarılı bir sürü müzisyen çıkacak bu ülkeden ve dünya çapında tanınacak. çünkü eskiden imkan yoktu, aileler çocuklarının enstrüman çalmasını sadece hobi oalrak görüyorlardı, konservatuarlar sadece elitlere ait gibiydi ve enstrüman çalan insanın da kendini çok geliştirme şansı yoktu 20 yıl önce. şimdi ise internet sayesinde dilediğin adamın eğitim videolarına ulaşabiliyorsun. zamanında gitara, kemana hobi olarak bakan insanlar büyüdü, aile kurdu ve çocuklarını konservatuarlara gönderebiliyor, daha küçük yaşta onu bir enstrümanla tanıştırıyorlar. yavaş yavaş da geliyor işte meyveleri.

    bilal karaman bir de öyle bir giyinmiş ki yolda görsem bu adam caz yapıyordur derim yani.

    konser muhteşemdi. muhammed yıldırır gibi dünyanın guiness' e göre de en hızlı kemancısıyla tanıştı bursa. izlerken lan paganini çalsa keşke diye düşündüm. sonradan okuyunca öğrendim ki zaten paganini hayranıymış. e hız rekoru kırması boşuna değil tabii bu durumda.

    konser başında tatsız bir olay oldu. balkondan bir kadın gereksiz alkışlar yaptı, sesler çıakrdı. güvenlik oraya gidip o grubu dışarı almak isteyince de ''biz çok eğleniyoruz diye sorun olmuş'' diye bağırdı. hayır hanımefendi, eğlenmeniz sorun değildi; eğlenemediğiniz için eğleniyor gibi görünmeye çalışmanız sorundu.

    ben prensip gereği tiyatroda hiçbir şeyi alkışlamam oyun bitene kadar. elimde imkan olsa başkalarına da alkışlatmam. çünkü orada bir performansın içerisindeyiz ve alkış bunu bölen bir şey bence. zaten oyunun sonunda alkışlarla tüm oyuncuların hakkı teslim ediliyor çünkü. konserde bu kadar katı bakmıyorum, iyi bir performans o an alkışla ödüllendirilebilir ama konsere göre de değişir ve bir adabı vardır her konserin. dün bir arkadaşımla konuşuyorduk bunu. ben eğer samimi bir bar ortamı falan değilse sahneye laf atılmasına, sahne ile diyaloğa girilmeye çalışılmasına çok karşıyım. bu caz festivalinde daha önce iki konser izledim. adam are you ok diye soruyor, alkışla, ıslık çal, yes de, yeah de hepsi kabul ama yeeaaaaaaah diyen bir kadın var mesela. tamam ingilizce biliyorsun, takdir ettik. başka bir konserde konser sonunda sahnedeki adamın ''merci'' demesine karşılık fransızca karşılık vermeye kalkan bir kadın var. bu nasıl bir lümpenlik lan?

    elbette isteyen istediği gibi eğlenir ama bir adap vardır. sen bir klasik müzik konserinde tempo tutup ıslık çalamazsın değil mi? bir blues kosnerinde bir gitar solo için ''of ya sıktı'' diye bağıramazsın. ben o solo için o konsere gittim lan zaten! işte bilal karaman da sahnede caz çalıyor ve aslında pek çok müzisyenin yaptığı ve bence yapması da gereken bir şeyi yapıp bizim ezgilerimizi caza uyarlıyor. seyirci de tabii tanıdık tınıları duyunca başladı alkışa. bilal karaman da eliyle yapmayın dedi. çünkü adamın çaldığı ritmin senin tuttuğun alkış ritmiyle alakası yok. sonra da bunu sempatik bir şekilde anlattı. demek istediğim şeyin canlı bir örneğini görmüş oldum böylece. sahnedeki adam alkış işterse, tempo tutulmasını isterse bunu belli eder zaten. enstrümantal caz performansa dayalı bir iş ve seyirciye düşen o sahnedeki adamın konsantre olmasını sağlayıp olayın keyfini çıkarmak. biz sürekli eğlenmek istiyoruz ama. maalesef bizde keyif almak demek sadece eğlenmek demek ki ben buna çok karşıyım. tabii insani ve doğal tüm tepkileri bunun dışında tutuyorum. ben de bir solonun ardından off be dedim istemsizce.

    sinemada telefon kapatmazsınız, tiyatro da sahne ile diyaloğa girmeye kalkarsınız, konserde eğlendiğinizi herkese göstermeye çalışırsınız; uyarılınca da uyaranlar suçlu olur. yapmayın.

    bir bilal karaman performansı; https://www.youtube.com/watch?v=IGJAi3UFyJk