1. sen bir çocuksun, annen sinirden bir de sevinçten doğurdu seni

    yırtılan ipek sesiyle;

    bir çocuksun sen, bedeviler gibi ezberindeki şiirlerle bulmak
    zorundasın çölde yitirdiğin yolu; yeryüzü şenliğinin azımsanamaz
    bir parçasıdır yaktığın ateş, kıvrıldığın dönemeç, açtığın şemsiye,
    kucakladığın yaşlı ağaç; iyi bir çocuksun; tuhaf çocuksun; ağzını
    burnunu tıkasalar gözlerinle soluk alırsın; gözlerini bağlamaya
    kalksalar el ve ayak tırnaklarınla; kalsiyum ve kalker destekler
    seni, yeraltı suları destekler seni

    yırtılan ipek sesiyle;

    bütün evler boşaltılmış, herkes dışarı dökülmüş; taşıtlar adam
    almıyor, sinemalar tıklım tıklım, sokaklarda insan başlarından
    bir nehir; meydanlarda insani tabaka görülmemiş bir çiçeğin
    taçyaprakları gibi

    yırtılan ipek sesiyle;

    sen ve seninkiler ovalarda değil, denizlerde değil, durgun ve
    çalkantısız ve bulanık ve ılık göllerin dibinde büyüdünüz, sıkış
    sıkış, en yalın, en ilkel, birbirinizi yiyerek. arada sırada
    güvercin kanadı bir aydınlıkla taranıyordu bakışlarınız, o kadar.
    bu yüzden seni başarı hanesine yazmıştır mavi oksijen; desteklemiştir
    seni

    yırtılan ipek sesiyle;

    şimdi hınçla ve karışık dülüncelerle üflenmiş camdan burkulmuş
    altın halini görüyorsun güneşin

    yırtılan ipek sesiyle;

    bir arkadaşın vardı ki
    neşeliydi el ilanları kadar
    ve gözlerinde küçük bir çayır sesi;

    biri de vardı ki
    on yıl kadar önce yenikapıdan
    kesilmiş odun yığınları arasından geçerken
    ne gelirse söylerdi ağzına
    her şeyi öperdi;

    hep alçak sesle konuşan
    biri de vardı ki
    kederini soylu kılmak için
    yüreğindeki kurşun yarasına
    aşktandır derdi

    yırtılan ipek sesiyle;

    biri de vardı ki
    operetlerde harcadı seni

    yeraltı suları bir sebzelikten geçer gibi tatla geçiyor cesetler
    arasından; alaca bir çabayla maden damarları arasından; boğazlanmış
    hazine şehirlerinden; akasyaların, başı-bağlı söğütlerin, telaşlı
    katırtırnakların, mis keçilerinin, ağırlıklı merinosların altından.
    serinliğim duyurmayın anama. hep ateş, tutuş, yan diye bildi bizi;
    karışmasın aklı fikri. diyordu peder

    yırtılan ipek sesiyle;

    ve şehir. ve galata kulesi (1514 yılında bizanslılar zamanında
    şapkası uçmuştu,1967de türkler tarafından sünnet edildi) , binalarını
    çevresinde toplamış, yaklaşmakta olan bir fırtınaya rahatça göğüs
    germenin yollarını arıyor, görüşmeler yapıyor: kavminin başında,
    ve en önde, cehennemin kapısını çalmaya hazırlanan firavun gibi

    yırtılan ipek sesiyle;

    evet, işte tıpkı öyle,
    zurayk destekler seni

    evet sevgilim, vücutlarımızın arasında binbir titizlikle kurduğumuz
    berzah, coğrafya anlamından taşmakta ve mimari bir olanak halinde
    uzanmakta şimdi

    yarının çocuklarına,

    yırtılan ipek sesiyle