1. türkiye'de "büyükşehir" kavramı 1984 yılında üst kademe belediyeler olarak gündeme getirilmiştir.

    "büyükşehir" kavramı, bazı şehirlerin temelde merkezi bütçeden daha fazla pay almasınının önünü açabilmek adına ortaya atılmıştır. bununla birlikte idari ve mali özerklik açısından da bazı şehirlerin büyükşehir olarak ayrılmasına, ilçe belediyelerinin koordinasyonunun bu belediyelerce ayrılmasına karar verilmiştir.

    büyükşehir olma talebinin altında yatan asıl neden ise, büyükşehir belediyelerinin genel bütçe vergi gelirlerinden aldıkları paya ilaveten büyükşehir belediye sınırları içinde yapılan genel bütçe vergi gelirleri tahsilatı toplamından %5 pay almasıdır. yani aslında durum, tamamen duygusal sebeplere dayanmaktadır.

    başlangıçta istanbul ,ankara ve izmir'e bu sıfat uygun görülmüştür. bu kararın ardından zaten büyük olan bu 3 şehir kaynağını direkt olarak merkezi bütçeden alabilmesiyle birlikte daha da büyüme ivmesine sahip olmuştur.

    1986 ve 1988 yılları arasında beş büyükşehir belediyesi daha kurulmuştur. adana, bursa, gaziantep,konya ve kayseri.

    17 ağustos 1999 depremiyle birlikte depremden hasar gören sakarya ve kocaeli gibi şehirler acilen "büyükşehir" statüsüne kavuşturulmuştur.

    2014 yılına kadar bir çok şehir daha "büyükşehir" yapılmış ve nihayetinde 2014'ten sonra ise büyükşehir belediyelerinin sorumluluk alanı il sınırlarına genişletilmiş ve büyükşehir sayısı 31'e çıkartılmıştır. bu kanunun çıkartılma sebebi ise köylerde yaşayan vatandaşların büyükşehir belediyesi için oy kullanabilmelerini sağlamaktadır. oy deposu kırsal bölge olan malum parti bu kanunla birlikte bir çok büyükşehiri de kontrolüne almıştır.

    sözün özü, an itibariyle ülkede 81 adet şehir var ve bunların 31'i "büyükşehir". her seçim döneminde "büyükşehir" olmayan yerlere de vaatler verilerek yakında 81 adet "büyükşehir" ortaya çıkartılacaktır.

    "türkiye'de büyükşehir kavramını ve tarihsel gelişimini" sizlere özet olarak anlatmak istedim. sizde bir başka arkadaşınıza bunu anlatabilirsiniz ancak zinhar yabancı bir arkadaşınıza anlatmayın zira yüzünüze boş boş bakacaklardır. denedim de ordan biliyorum.
  2. öncelikle "büyükşehir safsatası" adlı başlığımı kapatıp, iletimi bu başlığın altına taşıyan moderasyona hakaret etmemek için kendimi zor tuttuğumu belirtmek istiyorum.

    diğer taraftan büyükşehir ve belediyelerin hukuki-yönetsel durumları nefis analiz edilmiş.bense sadece işin ekonomik tarafına ek yapmak istedim.

    istanbul'u dışarıda bırakıp, 2 büyükşehirden toplanan vergiler ve o şehirlerin merkezi bütçeden aldıkları paraları örneklerle ortaya koyalım.

    2015'te ankara 51.4, izmir 48.3 milyar vergi ödemesine karşın ankara 4.2 milyar, izmir 1.6 milyar merkezi bütçeden alabilmiştir. üstelik ankara'dan toplanan vergilerin çoğunluğu devlet kurumlarının elde ettiği gelirlere dayandığını da belirtmek gerekiyor.

    bir diğer çarpıcı örnek ise, istanbul'a melen'den suyu istanbul büyükşehir belediyesi değil dsi getirmiştir. aynı şeyi izmir için pek tabi ki yapmamışlardır.

    yine ankara'ya dönecek olursak başlangıçta büyükşehir belediyesi projesi olan keçiören metrosunun finansmanı bakanlıkça sağlanmaktadır.

    ekonomik olarak bağımsız olamayan bir kurum ya da kuruluşun, yönetsel bağımsızlığından da söz edilemez. dolayısıyla türkiye'de yerel seçimlerin sonuçları bu siyasi atmosferde hiç bir anlam taşımamaktadır. davulu kime verirseniz verin tokmak hep egemen güçte. üstelik geleneksel olarak merkezi iktidar hangi partidense yerelde de o partiye oy verme eğilimimizi de değerlendirdiğimizde yerel seçimlerin anlamsızlığına bir kere daha vurgulanmış olmaktadır.

    çözümü bir kaç kelimeyle anlatmak çok zor olsa da belirtmeye çalışayım. belediyelere "ekonomik özerklik" sağlamak. elbette bazı şehirler ürettikleri vergi tutarından daha fazla kaynağa ihtiyaç duymaktadır, elbette ulus-devlet olmanın bir gereği de ülke satıhının tamamını düşünmektir.ancak belediyeleri valiliklerin gölgesinde bırakma uygulamasından acilen vazgeçilmelidir. belediyelerin hayata geçirmek istedikleri projelerin finansmanı konusunda merkezi bütçeden öncelikli olarak yararlanma hakkına sahip olmalıdır. kamu yararı konusunda konsensus olan yatırımlar, o şehirde yer alan tüzel ve gerçek kişilerce desteklenebilmeli ve destekledikleri meblağları vergilerinden düşebilmelidir.
  3. yerel yönetimler (mahalli idareler) anayasanın 127’nci maddesince; il özel idaresi, belediye ve köy olarak halkın mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak için esasları kanunla düzenlenen karar organları seçmenler tarafından oluşturulan kamu tüzelkişileridir.

    büyükşehir belediyesi de belediye temelinden uyarlanmış ancak düzenlemelerle ayrı bir kimliğe dönüşmeye başlayan yerel yönetim birimidir.

    büyükşehir belediyelerinin teşkiline yönelik esas ve ilk olan 5216 sayılı kanunu gerekçesine göre; büyükşehirler, büyük bir kent ve onu çevreleyen birçok uydu kentten oluşan yerleşme alanlarıdır aynı zamanda metropoliten kentler, küreselleşmiş dünyaya uyum sağlamada ve bu dünya içinde aktif yer alma konusunda kilit öneme sahiptirler. buralar bir nevi gelişme alanlarıdır. ülkeye giren yabancı yatırımın yanı sıra gerçekleştirilen uluslararası ticaretin önemli bir bölümü anakent merkezlerine yönelmektedir. küresel ve bölgesel bağlantı ağında yer alan anakentler, yüksek oranda ulaşım ve iletişim ağına sahip durumdadırlar. kısacası gerekçede bu kentler, küresel ekonomide büyük bir pazar, ticaret merkezi ve ulusal ekonominin motoru olarak değerlendirilmektedir. (gerekçe ve neoliberal sürece uyum)

    kent estetiğinin korunması, imar işleri, avrupa yerel yönetim özerklik şartları kapsamında hizmette yerellik (subsidiarite) ilkesi, hesap verebilirlik, şeffaflık gibi ilkelerin de gerekçeye etkisi belirtilmiştir.

    gelişim sürecine, tarihseline ilişkin güzel açıklamalar paylaşılmış.

    benim değinmek istediğim nokta ise 2014 yılında 6360 sayılı kanun ile yapılan son düzenlemenin neler getirdiği konusu. bu konu, merkez-yerel, mülki idare-yerel yönetim ilişkilerinde yeni bir paradigma yaratması açısından önem arz ediyor.

    bu kanun ile;

    *büyükşehir belediyesi sayısı 31’e çıkarılmıştır.(ordu sonradan eklendi.)

    *büyükşehir belediye sınırları, il mülki sınırlarıyla bütünleştirilmiştir. aynı şekilde büyükşehir ilçe belediyelerinin sınırları da ilçe mülki sınırı ile bütünleştirilmiştir.

    *nüfusu 2000’nin altında olan 599 belediye köye dönüştürülmüştür.

    *büyükşehir belediyeleri sınırları içerisinde bulunan köyler tüzel kişiliğini kaybetmiş mahalleye dönüştürülmüştür.

    *dolayısı ile belediye nüfusunun 750.000’i aşması zorunluluğu, il nüfusunun 750.000’i aşması şeklinde değişmiştir.(bu değişiklik özellikle ordu’nun bşb olma süreciyle doğrudan ilişkilendirilmiştir.)

    *büyükşehir belediyelerinin kurulduğu yerlerde valinin başkanı olduğu il özel idareleri kaldırılmış yerine yatırım izleme ve koordinasyon başkanlıkları kurulmuştur.

    bu sürecin yansımaları ise;

    *il özel idarelerinin kaldırılması üstü kapalı da olsa valinin bürokrasi engeline takılmadan sahip olduğu harcama yetkisinin sönümlenmesi anlamına gelmektedir. kurulan yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığında gene vali söz sahibi konumda olmasına rağmen inisiyatif sahibi mülki idare amirinden ziyade merkezin yerel ile olan ilişkisinde arabulucu rolüne geçmiştir. il özel idareleri çoğu zaman mülki ve mahalli idare arasındaki boşluğu dolduran ve koordineyi sağlayan bir işleve sahipti. anayasal bir birim olan il özel idareleri kanunla yok edilmiştir.

    * büyükşehirlerde, önceden kendi önceliğini ve planını yapabilen ilçe belediyeleri, büyükşehir ilçe belediyelerine dönüştürülerek bşb’nin hiyerarşiye varan vesayeti altına girmiş. bağımlı olmuştur. bu durum siyasi parti farklılıklarından doğacak anlaşmazlıklarda kaçınılmaz ikircikli tutumlara yol açacaktır. halkın müşterek ihtiyacını karşılamak için karar organları gene halkça seçilmesi ön görülen bağımsız belediyeler arasında bağımlılık ilişkisi doğmuştur.

    *bşb’lerin mülki idare sınırıyla eş tutulması, yerel seçimlerde kentin merkezine uzak kırsal kesiminde yaşayan vatandaşların oyunun sürece dahil olması ve kolluk görevlerinde yetki anlaşmazlıklarına neden olacaktır.

    sonuç olarak;

    üniter devlet yapılanmasında merkez yerel yönetimler üzerinde “idarenin bütünlüğü” ilkesince vesayet denetimine sahiptir. her ne kadar idari ve mali özerklik ilkesinden bahsedilse de merkez ile yerel ilişkisinde bu durum devamlı bir gerilim unsuru olmuştur. çünkü mali açıdan buyurucu ve hakim olan merkez her zaman yerel yönetimler üzerinde buyurucu güce sahip olmuştur.

    bu arada idari özerklik ile siyasi özerklik meselesinin de karıştırılmaması gerekir. temel ayrım, siyasi özerklik her konuda kendi kendine karar alabilmeyi ve merkez ile eş seviyede olmayı gerektirir yani federal bir yapılanmanın öğesidir. idari özerklik ise, tanımlanmış görev sahasında karar alabilme yetisidir.

    yapılan düzenlemelerin her iki yönetim kanalında tek sesliliğin çok olduğu kısa vadede; anlık ve pragmatik bir amaç barındırdığını söylemek yanlış olmayacaktır. yani halka hizmet, gerçek anlamda yönetsel alanın düzenlenmesi ya da demokrasi seviyesinin arttırılması amacının olmadığı ülke yönetimini bu derecede önemli etkileyecek değişikliğin, toplumsal ortağa değinilmeden aceleyle ve temelsiz gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.

    üstelik anayasal dayanağı sorunludur.

    bu durum, uzun vadede değişecek konjontürde kavramsal ve yasal zeminde ciddi anlamda problem sahaları yaratacaktır.
    ozee
  4. Kadıköy altıyoldaki starbucks şubesine bir gün dozerlerle dalıp güzelim mekanı savaştan çıkmışa döndüren belediye . Yıkım sebebini bilemiyorum .kendilerince doğru ve haklı bir eylem olabilir . [ buradaki habere göre kanuni olarak haklı da görünüyor.

    Kadıköyün en sevdiğim mekanlarındandı . Bir köşeye sinip açıyordum dizüstümü . slaytlarımı hazırlıyordum . Kimse ''ne içersiniz ne yersiniz ? '' diye sormuyordu . Bahçe Duvarlarından birine anı olsun yıllar sonra bakarız diye ismimizi yazmıştık kızımla .
    Şimdi önünden geçerken yaşam ağacı yıkılmış na'vi savaşçısı gibi hissediyorum resmen .
    yaşattığın kalıcı rahatsızlık için teşekkürler ibb