1. çalışmadan yaşamak en doğal hakkımız değil miydi zaten? ya da şöyle söyleyelim sistemin bu kadar kölesi olmadan yaşamak. tüketim çılgınlığı bu kadar sarmasaydı zihinlerimizi, düşüncelerimiz hala aynı mı olurdu? sistem bize belli şeyleri dikte ediyor, doğarsın belli bir yaşa geldiğinde okula başlarsın, saçma sapan müfredatlar içinde yıllarını harcarsın sonra iş hayatına atılırsın eşek gibi yıllarca çalışırsın, ihtiyacın olmadığı halde birçok şey alırsın çünkü neredeyse herkes alıyordur ve eğer sen almazsan çağı yakalayamamış gibi gösterirlirsin. diyeceğim o ki birçok düşünce, sistemin toplumlara entegre olup kültürlerine sızması sonucu zihinlerimizi sarmıştır, gerekli olmayan bircok şey gerekli gösterilip köleleştirilmişizdir, en basitinden insan gibi yaşamak için sistemin belirlediği basamakları tırmanman gerekir sonunda da sana lütuf gibi sunar o yaşamı tabi o evreye gelebilirsen. evet bugün çalışmazsak eğer birçok sorunla karşı karşıya kalabiliriz. psikolojik olarak rahatsak eğer çok sorun olmaz fakat toplum baskısı tek başına yeter. jacque fresco'nun konuyla ilgili hatırladığım kadarıyla şöyle sözleri vardır; "insanlar çalışmadıklarında bilgisayar karşısından hiç kalkmayıp obez olacaklarını düşünürler, hayır bu düşünce sizin dğil sistemin size entegre ettiği bir düşüncedir diyor. insanlar yaşamalı köle gibi çalışmamalı." çalışmadığımız bi hayatı bile adam akıllı düşleyemiyoruz, nasıl ele geçirildiysek artık.
    hubot
  2. insanın en doğal hakkı mıdır tartışılması gereken konu. bir işe girip çalışmak zorunda mıyız? çalışmazsak ne olur? alacak verecek hesabında iş hayatına girerek karlı mı çıkıyoruz yoksa zararlı mı?

    bana göre bir insan çalışmadan yaşayacak kadar güçlü bir psikolojiye, entelektüel birikime ve maddi yeterliliğe sahip olabilmek için en az 10-15 sene çalışmalı, iş hayatını görmeli, dostluklar edinmeli, fayda sağlamalı. yoksa boşlukta yüzer gibi olabilir, topluma entegre olmakta sorun çıkarabilir.
    abi
  3. yaşamak için çalışmak zorunda olmak mantıksız. burada yaşamanın en temel halinden bahsediyorum. yani barınmak, beslenmek bunların yanında da kitap okumak gibi genel hobiler. bunlarla yetinmeyi kabul eden bir insanın bu imkanlara doğuştan sahip olması gerekmez mi? sadece hayattan daha fazlasını talep eden senin benim gibi doyumsuz insanlar çalışsa.

    bu dünyada değil sanırım.

    emeğin karşılığı para değil de birlikte yaşam sürme olsa? ya da dünya tümden bir şirin köyü olsa?
    one
  4. eğer idealleriniz uğruna bunu göze alabiliyorsanız saygı duyduğum durumdur.

    samimiyetle sağdan soldan dilenmeden, aç kalarak, sefalet içinde yaşamayı göze almışsınızdır ve bunu idealleriniz uğruna yapmışsınızdır.
    ben niçin bu insana saygı duymayayım?

    eğer gerçek bir yeteneğiniz varsa asla onu sergileyemeyeceğiniz işlere yahut yeteneğinizin karşılığını alamayacağınız işlere girmeyin.

    hiçbir sistem kendine karşı çıkan bireyleri istemez. insanın yeteneklerini öğüten ve yeteneklerimizin karşılığını alamadığımız bu sisteme karşı çıkın.
    ona istediğini vermeyin.
    köle olmayın.

    yaptığınız iş 5 lira ediyorsa 2 ile 3 ile yetinmeyin.
    ''bu iş için bekleyen ne kadar insan vardır'' diye düşünüp şükretmeyin asla.
    hakkınız için savaşın.

    göreceksiniz eğer çöpte yemek arayacak kadar korkmuyorsanız bu sistemden.
    size yenilecektir.
    hak ettiğinizi size vermek zorunda kalacaktır.
    bu yolda kaybedecek bir şeyiniz yok.

    fakat o size sadaka olarak sundukları maaşı kabul ederseniz.
    o tavırlarına dayanamadığınız patronun yanında sırf üç kuruş para için çalışacak olursanız,
    kaybettiğiniz bir sürü şey olacaktır.

    bu sistemin patlaması için olağanüstü bir olay olması lazım o olay çıkana kadar bireysel kurtuluşun peşine düşün.
    her şeyin temeli sizin beyninizde.
    belki siz olmasaydınız yine dünya güneş etrafında dönecekti yine kusursuza yakın evrenimiz büyümeye devam edecekti.
    fakat siz varsınız.
    bu varoluşun amacı değişebilir, fakat kesinlikle düşünmekten ve üretmekten vazgeçip köleliği seçmek bir amaç olamaz.

    düşünen insanın, üreten insanın, bilimin ve sanatın hak ettiği değeri bulacağı günlere...
  5. çalışmamak için çalışmak = emeklilik
  6. geçenlerde bir ülkede -ingiltere olması lazım- haftada 3 gün 4'er saatlik çalışmanın kafi geleceğine dair bir araştırmadan bahsediliyordu. benim için bahsedilen düzen yeterince iyi. çalışmamak bir süre sonra sıkıcı olacaktır.
  7. denedim, çok pahalı
  8. en az yaşamadan çalışmak kadar saçmadır.

    bir de şu paradoks olmuyor mu?

    !---- spoiler ----!

    bana göre bir insan çalışmadan yaşayacak kadar güçlü bir psikolojiye, entelektüel birikime ve maddi yeterliliğe sahip olabilmek için en az 10-15 sene çalışmalı

    !---- spoiler ----!

    yani çalışmamak için çalışmak? neyse devreler kısa devre yapmadan olayı basite indirgiyor ve çekiliyorum. ^:swh^

    (bkz: işleyen demir ışıldar)
  9. çalışmak bizlere hep, beden gücü ile zorunlu bir eylem olarak dayatıldığı için hep korkutucu bir şey gibi gelmiştir. bundan dolayı da hangi işi yaparsak yapalım, o işi düzgün yapmaktan çok kaytarmaya kafa yormuşuzdur. hatta bu alanda dünyaya nam salmışızdır.

    oysaki insanın hayatta mutlu olması için freud iki şey gerekli der, çalışmak ve sevmek. maalesef ki biz ikisini de beceremiyoruz. sevmeyi başka bir konuya bırakırsak, çalışmak lazım, hem de çok çalışmak. kimimiz üniversite de kafa patlatmalı, kimimiz emanet ettiğimiz çocuğumuzu eğitmeli, kimimiz yeni taşındığımız evimizi boyamalı, kimimiz
    ise içtiğimiz çayı deminde getirmeli. ama işini sevmeli, doğrusu ona seveceği işi keşfetme imkanı tanımalı, mühendis, doktor çıkar diye sayısala gitmesi dayatılmamalı.

    bir de en önemli nokta, yaptığı işin, çalışmanın karşılığını hakkıyla vermeli. babamızın lafıyla işçinin teri kurumadan parasının eline vermeli. ben ne adamlar gördüm günde 12 saat çalışıp, yüzünden tebessüm eksilmiyordu. neden çünkü çalıştığı patronu hak ettiğini fazlasıyla veriyordu ve o da işini hakkıyla yapıyordu.

    sözün özü, çalışmak şart, sevmek şart yeter ki hakkıyla yapalım.