1. cehalete, kendini bilmezlik eşlik eder çoğu zaman. kendini bilmeyende ise utanma duygusu pek gelişkin değildir. aksine kibir abidesi gibi dolaşır ortalıkta. insan kendini bilirse, genel geçer bilgiler hariç yeterince bilgi sahibi olmadığı konularda ahkam kesmeye utanır. herkesin her konuda fikir sahibi olması da zaten beklenemez. ama hem cahil hem de kendini bilmezse biri, durum farklıdır ve illa fikir beyan etmek zorunda hisseder kendini. yüzüne "arkadaşım sen bunu yanlış biliyorsun" ya da "hiç bilmiyorsun" deme gafletinde bulunursanız kendini kaybeder. çünkü ezberi bozulmuştur, düzeni şaşmıştır. bu kez cehaletin verdiği mutluluk yerini öfkeye bırakır ki bu öfke aslında kendine yöneliktir. ancak öfkesiyle başa çıkamayınca başkalarına yöneltir. başlıktaki tezle çelişerek, şöyle bitirmek isterim: cehaletin sonu mutlak öfkedir.
  2. mutlu olmak ile huzurlu olmak zaman zaman karıştırılır. mutlluluk kısa bir süreçtir huzur ise daha uzun bir zaman dilimine yayılır.

    cehaletin getirdiği kısa süreli bir mutluluk olabilir. sürekli bilinçsiz bir şekilde derinliği olmadan kahkaha atmak mutluluk göstergesi değildir kanımca. bu insanların daha depresif oldukları bilinir ancak kayıt altında değildir çünkü psikiyatriste değil mahallelerindeki hocaya giderler tedavi için.

    bilgi birikimi yoğun farkındalığı yüksek kişilerden oluşan arkadaş toplantılarında nispeten sakin ve huzurlu paylaşımlar yaşanırken, cahil kişilerin toplantılarında histerik denilebilecek kahkaha krizleri yüksektir.

    anlık mutluluk nöbetlerindense uzun süreli huzuru tercih ederim şahsen.
    kolya
  3. cehalet bence mutluluk değil hazdır. özellikle de modern dönemin insanını köleleştiren şey de hazcılığı ve konforculuğudur. konforculuk da bir nevi hazcılık aslında ama o ayrıca konuşulacak bir şey bence.

    cahil denen ama seçim kazanan akp'li insan profilini düşünün. aslında çok iyi şartlarda yaşamadan, çok fazla imkana sahip olmadan, hayatında bir sürü sıkıntı varken bu insan nasıl mutlu olacak ki? muhtemelen mutlu değildir zaten merak etmeyin. o insan kendi zihniyetinin, desteklediği ve ait hissettiği partinin iktidar olmasından haz alıyordur. kendine düşman gördüğü, zihninde kötü olarak kodladığı grupların seçim mağlubiyetlerini görüp onlarla dalga geçerek haz duyuyor. hatta küstahlığa varan işler yapıyorlar ama bunlar hep haz işte.

    başka şekilde de görülebilir bu hazcılık. ani tüketim merakı da bunlardan birisidir aslında. uzun makale okumak yerine tweet okumak, iki sayfa kitap okumak yerine internette yer alan 3-5 satırlık bilgilere göz atmak günümüz insanının sıradan davranışları. çünkü öbürü sabır gerektiriyor, emek gerektiriyor. ancak bugünlerde kimsenin ne sabrı var ne de emek sarf etmeye niyeti. çünkü ani tüketime alıştırıldık. çünkü temel insani güdülerimizin ayarı şaşırtıldı. alkolizm, pornografi, kumar(bahisler, piyangolar da dahil), uyarıcı ve uyuşturucu maddeler, tütün mamülleri ve daha birçok madde... bunların hepsi sıradanlaştı ve hayatlarımıza sokuldu. esasen serseri bir hayatın getirdiği şeyler bunlar ama bugünlerde iyiden iyiye popüler, modern, seküler bir hayatın göstergesi oldular.

    geçenlerde bir spor programında "artık 90 dakika maç izleyen insan kalmadı. tweet atmadan maç seyredemiyor insanlar." dedi bir yorumcu. düşündüm ve çok mantıklı geldi. 90 dakika bir şeye sabretmeye, onu takip etmeye, onun içinde yer alan sıkıcılığa tahammül eden insan sayısı çok azaldı. birçok arkadaşım her geçen yıl eskisinden daha az tahammül ediyor maçlara. bu sadece türkiye ligi ile ilgili bir sıkıntı değil, futbolun zirvesi olan premier lig, bundesliga, la liga gibi liglerden maç izlerken bile 90 dakikaya tahammülü kalmadı bu arkadaşlarımın. elde telefon olmadan maç izleme kültürü ölüyor. çünkü ani tüketim istiyoruz. çünkü beyin sürekli uyarılmak istiyor. dakika başı sosyal medya hesaplarını güncelleyip yeni bildirime bakıyor bu insanlar. çoğu zaman yeni bir şey olmayacağını bilerek yapıyorlar. farkındalar mı bilmiyorum ama beyinleri farkında. uyarılmak istiyorlar. dopamin salgılıyorlar. 4-3-3'ün, hücum presin, takım savunmasının, alan kapatmanın modası geçti artık. göreni kalmadı çünkü. bu işi profesyoneller takip ediyor artık sadece. amatörler istemiyor bunu. çünkü sabretmeyi, düşünmeyi, ilgilenmeyi ve emek sarf etmeyi gerektiriyor bu işler.

    modern insan artık dopaminle yaşıyor. hayata bağlayan bu hormon artık suistimal hormonu oldu. herkes potansiyel pornografi bağımlısı, herkes potansiyel sosyal medya bağımlısı, herkes potansiyel obez, herkes potansiyel x, potansiyel y. herkesin sonu uçurum. depresyonlar kol geziyor. doyumsuz insanlar anti depresanlara koşturuluyor. kimse doyumsuzluğu kesmeye bakmıyor. modernizm hazzı tavan yaptırdı, beklentileri tavan yaptırdı. doymuyoruz, doyamıyoruz, doyamayacağız. şişiyoruz, şiştikçe de batıyoruz.

    cehalet mutluluktur... mutluluk mu bilmem ama haz olduğuna eminim. dopamin suistimali yapan her şey bizi biraz daha esir ediyor kendisine. esir oldukça da bilgiye ulaşacak yollardan kopuyoruz. koptukça da cahilleşiyoruz. cahilleştikçe de daha çok dopamin istiyoruz. istedikçe mutlu olduğumuzu sanıyoruz ama sadece hazzın esiri oluyoruz. kısır döngüden çıkamıyoruz. çıkamadıkça da parkinson, şizofreni, dikkat eksikliği, depresyon gibi hastalıklara koşuyoruz. koşuyoruz da ciğerimiz ne zaman patlayacak?

    sahi bunca özgürlük narası varken, bunca mücadele vurgusu varken, bunca çile varken gerçekten bir birey olarak kendi içimizde ne kadar özgür olduğumuzun farkında mıyız? pek ümitli değilim bu sorunun cevabından. modern dönemin insanı kendi sonuna koşuyor. dünyanın sonu ne zaman gelir bilmem ama insanlığın sonu pek uzak görünmüyor.

    hazlarımız bizi cehalete sürüklüyor. dopamin aşkımız bizi aptallığa koşturuyor. bunun adı mutluluk mu? mutluluksa psikiyatri servisleri neden tıka basa dolu? eczaneler neden en çok anti depresan satıyor? neden itiraf başlıkları mutsuzluk hikayeleriyle her sözlükte en çok yazılan başlık?

    haz... hepimizi içine alan kağıttan devasa bir gemi. çok büyük, çok lüks, çok şık, çok estetik, çok ilgi çekici, çok seksi değil mi? evet. batıyoruz. tükeniyoruz. tüketirken tükeniyoruz. herkes bu kağıttan geminin içindeyken bizi kim kurtaracak?
    ae
  4. cehalet mutluluktur. ama "bilmeme durumu" anlamındaki cehalet.

    bu dünya sorguladıkça anlam kazanır ve sorguladıkça yutar bizleri. düşünmeye sevk edilen birey başına geleceklerden haberdardır bu yüzden cahillik mutluluk getirir.

    sevdiğiniz insanın sizi aldatıyor oluşu hakkında en ufak bir fikriniz bile yoksa o mutlu mesut ilişkinize devam edebilirsiniz. öğrendiğinizde yakıp yıkacak oluşunuz cehalet sürecinizde mutlu olduğunuz gerçeğini tasdik eder nitelikte.

    ya da genel kesimin içinde bulunduğu dünyayı bilmeme hali. ne bu siyasetin başına açacağı işlerden, ne kızının mervelerde ders çalışmadığından, ne bıraktığı karbon ayak izinden bir haber, sözde mutlu hayatına devam edebilmekte.