1. ilginç bir vesile ile tanışık olduğum şarkıcı.

    bir gün her zamanki gibi bir gün... alengirli işlerle uğraşıp farklı ilgi alanlarında yoğunlaşabilen, hep onun gibi olabilmek için özenilen bir mesai arkadaşım abim ile rutin olarak sabahları yaptığımız sigara-çay-gevrek (simit he) triolu muhabbetimizin eşiğinde kolundaki saati fark etmem ile değişen mevzular.

    "aga, kolundaki saat güzel, antika sanırım nereden buldun, ilginçmiş"

    "bununla plazma tv alacağım gargamel"

    "nasıl?!"

    saatlerden anlıyordu.

    "bunu cebeci bit pazarında buldum, sabah saat 4'te kalkıp pazara gittim orada terkedilmiş eşyalar arasında buldum, değerli bir saat"

    "ee..abi.. plazma, saat ne alaka?"

    "işte olay burada, 10 tl ile aldım kir pasak içinde eve gittim eşim yadırgadı ama bak hanım bununla sana tv alacağım dedim 'hadi oradan' dedi"

    "ee, abi "

    "içini açtım temizledim, sonra falanca siteye koydum saati satılık diye, biliyorum hastaları var bunun, alıcı buldum akşamüstü satacağım 1400 tl'ye"

    "kim aldı abi, ciddi misin sen ?"

    "ya gargamel, cem adriyan mı ney adı sanatçı olduğunu söyledi." cem adrian'ı bilmiyor abimiz.

    "ya bırak abi kafa mı açıyorsun, cem adrian epey ünlü bir herif" ispat olarak whatsapp fotosu gösterilir.

    "vay arkadaş ben de geleceğim"

    "gel."

    akşamüstü oldu gittik, ankara'da bilen bilir elizin cafe'ye oturduk siparişlerimizi verdik, bizim abi telefonla konuştu bir müddet, yaklaşık 5 dk sonra cem adrian geldi masamıza, oturdu.

    yaklaşık 40-45 dakika konuştuk, trink aldı saati. yüzlercesi de varmış bir kısmını hayır için açık arttırma ile satışa sunacakmış.

    meğer adamın "vintage saat" merakı varmış ve acayip derecede takip ediyormuş mevzuyu. 15 dk teknik konuşmalarla sonrası goy goy ile geçti. bizi konserine davet etti, niyeyse gidemedik. velhasıl, benim çok öle bite dinlediğim biri olmasa da gayet mütevazi ve muhabbet biri olduğunu gördüm, sevdim, iyi biri gibi geldi bana, yolu açık olsun.
  2. bu güne kadar müzikten anlayan hiç kimsenin hakkında olumlu yorum yaptığına tanık olmadığım sanatçı. hatta bildiğin kötü vokalist deniyor. müzik kulağı ile ilgili problemleri olduğu için hiçbir konservatuvara alınmamış. bu eleştiriler teknik düzeydedir. nihayetinde müziğin de bir çeşit bilimi var.

    tarzı ile iyi bir satış çalışması neticesinde başarı elde etmiştir. arada dinlerdim ama bir süre sonra yapmacık gelmeye başladı. epeydir dinlemiyorum.
  3. hakkındaki olumsuz yorumlara sadece bütün şarkılarının birbirine benzemesi konusunda katıldığım , dinlerken son derece zevk aldığım , söylenen gibi ses aralığının çok geniş olduğu ve mutluyken dinlediğinizde modunuzu birden bire tam tersine döndürebilme gücü olan sanatçı. çok başarılı buluyorum. daha iyisini hak ediyor.
  4. baritondur veya tenordur falan diyemediğimiz insan.
    kontrtenor bile şarkı söyleyebiliyor.

    2005 yılındaki bir röportajından kesit,

    + neymiş yani sesiniz? bas mı, bariton mu, tenor mu?

    - "sesim bas, bariton, tenor, kontrtenor, alto, soprano... hepsi benim sesim. bir tek sesim yok benim. zaten onlar da sesimde bir tuhaflık olduğunu fark ediyorlar ve beni istanbul'da önemli bir ses doktoruna gönderiyorlar. fazıl say randevu alıyor benim için. ve doktor şaşırıyor. çünkü ses tellerimin normal insanınkinin üç katı uzunlukta olduğunu öğreniyoruz! herkes çok şaşkın. fazıl bey, ibrahim bey, doktor..."

    bilkent'e giriş hikayesidir bu.

    not: ses telleri normal insanın 3 katıdır. sesi değil. sesi de 4,5 oktavdır ki çok geniş bir aralıktır. zaten bilinen en yükseği, 6 oktavlı adam lopez'dir.
    benim şaşırdığım şey ise; bu şekilde sese sahip olanların, (örn:freddie mercury,pavarotti ,whitney houston..) ses nodülleriyle hep bir problem yaşamasıdır. cem adrian'da ise öyle bir durum olmadı daha. belki de yaşından ötürü.