1. Yazıya uygun soundtrack

    Cennet... Tanrının en büyük mükafatı, inançlı insanların en büyük hedefi! Bütün semavi dinlerde asla kederin uğramayacağı ve hiç bir şeyin sizi üzemeyeceği sonsuz mutluluk alanı olarak bahsedilen o ütopyadan biraz bahsetmek ve insanlığın en büyük yanılsamalarından birini biraz kaşımak istiyorum. İslamdaki ve Museviliğin bazı mezheplerindeki cennet tasvirleri aşağı yukarı aynı. Hıristiyanlıktaysa sonsuza kadar tanrıyla beraber yaşama şansı elde etmek olarak bahsedilir cennetten. Hıristiyanlığa göre tanrı cennette yaşıyor. Yeryüzünün hakim inançları semavi dinler olduğu için semavi dinlere göre ele alacağım konuyu.

    İnsanoğlunun en büyük yanılgısı ve içine düştüğü en büyük tuzak kusursuzluktur. Çünkü kusursuzluk başlı başına bir kusurdur. Bir şey kusursuzluk seviyesine ulaştığı anda kendisini yok eder. Kusursuzluk yanılgısı tek tanrılı semavi dinlerin ortaya çıkmasıyla insanları hakimiyeti altına almıştır keza semavi dinlere göre tanrı kusursuzdur. Oysa tanrı bile kusursuzluk içerisinde varlığını sürdüremediği için ona isyan eden şeytan ortaya çıkmış ve tanrıya ayan beyan isyan etmesine rağmen varlığını bütün azametiyle sürdürmeye devam etmiştir. Tanrıya isyan eden ve tanrının otoritesini ciddi şekilde sarsan şeytan tanrının en büyük kusurudur keza kendi yarattığı varlığın kendisine isyan edip, bu isyanın ardından da kendisinin aleyhine çalışmaya and içmesi büyük bir kusurdur. Anlayacağınız tanrı kesinlikle kusurlu bir varlıktır. Kusurlu olmak zorundadır yoksa yok olacaktır. Diğer bir deyişle tanrı varoluşunu şeytanın varlığına borçludur.

    Gelelim asıl konumuz olan cennete... Her yerinden güzellik akan bir mekanda insan ne kadar mutlu olur değil mi? En güzel süslerle süslenip imparatorların/imparatoriçelerin sahip olamayacağı güzidelikte kıyafetler giydiğiniz, neyi arzu ederseniz anında gerçekleştirebileceğiniz, şehvetinizin sonsuz karşılık ve tatmin bulağacağı, sizden üstün ve size rakip kimsenin olmayacağı, en lezzetli yiyecek ve içecekleri sınırsızca tadabileceğiniz, keyfinizi kaçıracak her şeyi anında gözünüzün önünden silebileceğiniz ve sonsuza dek hiç bir şey yapmadan varlığınızı sürdürebileceğiniz bir mekandır cennet. Şimdi bu yazdıklarım sırasıyla yedi büyük günah olan Kibir, Açgözlülük, Şehvet düşkünlüğü, Kıskançlık, Oburluk, Öfke, Tembellik başlıkları sıralamasına göre sıralanmıştır. Yani yüce tanrı insanı 7 büyük günahı sonsuza kadar işleyebileceği bir ütopya ile ödüllendirmeyi vaat ediyor. Öte yandan bu kusursuz diyarda belli bir süre hariç asla mutlu olamayacağınız gibi böyle bir ortamda uzun süre kaldıktan sonra gönüllü olarak cehenneme gitmek için tanrıya yalvaracaksınızdır. Her şeyin mükemmel olduğu an tam olarak her şeyin berbat olduğu anın bir adım gerisidir. Bir adım sonrasında sizi çıldırtacak bir azabın kucağına düşersiniz çünkü tanrısal bir yapıya sahip olan sınırsız zihinleriniz bunu kabul etmeycektir. Doğadan herhangi bir hayvan bu kusursuzlukta sonsuza dek yaşayabilir keza onun zihni sınırlı ve basittir. İnsan zihniyse bu kusursuzlukta size fiziksel acı verecek ölçüde derin bir buhrana düşer ve kafasını sert cisimlere vura vura kendisini öldürmeye çalışır. Her şey zıttıyla varolur. Semavi dinleri ele alırsak tanrı bile varlığını şeytana borçludur. Açlık diye bir kavram ortadan kaybolursa tokluk diye bir kavramdan söz edebilir miyiz. Karanlık diye bir şey olmasa ışığın varlığından söz edebilir miyiz? Kainatta zıttıyla varolmayan tek bir kavram görebiliyor musunuz? Bir kavramın zıttının yok olması kendisinin de yokoluşudur. Semavi dinlerdeki tanrı figürünü gerçek kabul edersek; tanrı sorgulamayan, kalıpların dışına çıkamayan, sahip olduğu zihinsel limitsizliğe rağmen belirli çizgilerin üzerinde yürümeyi tercih eden varoluşları cennet diye tasvir ettiği bir alanda topluca yoketmeyi arzuluyor olabilir mi? Bunlar üzerine düşünmeye değer konular...

    Şimdi gelelim günlük hayata; sınırlı koşullarda doğmuş insanların asla sahip olamayacağı bir varlığa sırf oldukça varlıklı bir ailede doğduğu için sahip olan gençler neden derin bir tatminsizliğin içerisinde oldukça uçlarda yaşayarak bir tatmin yakalamaya çalışıyorlar? Neden çoğu psikolojik sorunlarla ve derin saplantılarla boğuşuyor? Kusursuz bir sevgili neden hep aldatılan sevgili oluyor? Hayatını büyük bir titizlikle planlayanların neden hep planları alt üst oluyor? Neden her şey yolundayken umulmadık bir şey her şeyi alt üst ediyor? Neden en iyisine ulaştığımızı düşündüğümüz anda gözümüze daha iyisi çarpıyor ve bu uğurda içinden çıkamadığımız kısır döngülere saplanıp kalıyoruz? Varolmak için...

    Işık taşıyandan nefretin zıttı sevgilerle...