• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.75)
çiçek açmış genç kızların gölgesinde - marcel proust
"sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki bir bütün olarak içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran, başlangıç noktasına geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur; işte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür; bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir."1919'ta concourt ödülünü alan çiçek açmış genç kızların gölgesinde, proust'un kendi yaşamından, geçmiş zamanı belleğin gücüyle yeniden yaratışının öyküsünden bir kesit...


  1. kayıp zamanın izinde'nin^:kayıp zamanın izinde - marcel proust^ ikinci cildi. ikili ilişkiler, aşk, mutluluk, mutsuzluk, kıskançlık vb. kavramlar üzerine uzun uzadıya laflar bulabileceğiniz bu gerçekten harika kitapla seri olağanüstü sakinliğiyle devam ediyor. her cümlesinin üzerinde düşünülmüş gibi geliyor bana. acayip bir şey...

    "fotoğraf, gerçeğin bir kopyası olmaktan çıkıp bize artık mevcut olmayan şeyleri gösterdiğinde, yoksun olduğu haysiyeti bir ölçüde kazanmış oluyor."
  2. kayıp zamanın izinde serisinin ikinci kitabı. hayatımda aşkla ilgili okuduğum en iyi cümlelere sahip, not almaktan parmaklarımın uyuştuğu ve böyle bir kitabı yazabilmek için sahip olunması gereken zeka boyutunun ne denli büyük olması gerektiğini düşünmekten kendimi alamadığım, okurken insanın zihin hücrelerini sonuna kadar çalıştıran muazzam ötesi bir kitap.
    karşınızda normal hayatta gördüğünüzde sizde büyük izlenimler bırakmayacak, fakat sizin onda derin izlenimler bırakmanızı sağlayacak gözlem gücüne sahip, ayrıntıları yakalamakta inanılmaz yetenekli gözlere sahip bir anlatıcı var. anlatıcımız insanları ve nesneleri öyle bir gözlemliyor ki, sahip olunan hiçbir özellik anlatıcının gözünden kurtulamıyor. onun karşısında gerçek kişiliğinizi saklamanız mümkün olmayacaktır. yapılan en ufak hareketin dahi anlatıcıda değer bulduğu ve bulunan bu değerin okuyucuya aktarım şekli kitabın ne denli detaylı olduğunun büyük bir göstergesidir.
    kitabı okumadan önce sayfalar dolusu betimlemelere sahip olduğunu duymuştum. doğru, kitap betimlemelerle dolu ama bu betimlemeler okuduklarımın hiçbirine benzemiyor. anlatıcımız nesneleri veya insanları betimlerken farklı bir yöntem kullanıyor. örneğin bir kadının burnunun şeklini betimlerken, 17. yüzyılda kullanılan bir geminin kamara şeklini ya da o dönemde giyilen bir kıyafetin kol şeklini, bazı zamanlarda da mitolojik bir tanrının özelliğini kullanıyor. bu da şu demek oluyor; siz bu kitabı okuyacak donanıma sahip misiniz?
    büyük eserleri okuyabilmek için sahip olunması gereken entellektüel birikim, o eseri anlaşılır kılan en büyük etmenlerden biridir. bu kitabı okurken de önceden bilmeniz gereken şeyler var. bunlardan bazıları şunlardır; eski yunan mitolojisi ve yaşantısı, ortaçağ avrupa yaşantısı, fransız ihtilali, avrupa burjuva yaşantısı, batı müziği terimleri ve sanatçıları, psikoloji, sosyoloji. bu saydıklarım haricinde birçok konuya sahip olmalısınız.
    serinin ikinci kitabı olması dolayısıyla yazarın üslubuna alışıyorsunuz. bu kitabı ilk kitaptan daha kolay ve hızlı okudum..
    geçmişe yapılan yolculuğa kaldığımız yerden devam ediyoruz. yazar bazı zamanlar zihninin kendini kandırdığını, algısındaki geçmişin yaşanmadığını, hatıralarımızın geçmişi canlandırırken yeterli olamayacağını düşünüyor. zaman zaman geçmişle şimdiki zaman arasındaki bağ oldukça inceliyor fakat hiçbir zaman kopma yaşanmıyor.
    böyle kitapları okurken kitap hakkındaki yorumumu ve düşüncelerimi hep geri planda tutarım. kitap bende ne hissettiriyordan ziyade kitabın içine ne kadar girebilirimin peşine düşüyorum. zaten kitabın içine girdiğim an yazarla aramda bir bağ oluşuyor ve bu bağ da bana kitabın verdiği hissiyatı fazlasıyla veriyor. ikinci olarak böyle kitapları tam olarak anlayabilmek için kendi sezgilerimi ve hayal gücümü de devreye sokarım. böylece yazarın anlattığı şey zihnimde bir başkasında oluşan hislerden farklı bir his oluşturur.
    seriyi okudukça şimdiye kadar okuduğum kitapların edebi değerinin ne denli düşük olduğunu idrak etmeye başladım. gerçek edebiyat dediğimiz şey bu olsa gerek.