1. çirkin, michel del castillo’nun gitar adlı romanından ilk kez 1996 yılında prof. dr. semih çelenk tarafından uyarlanmış ve birkaç kez sahneye konulmuş. benim izlediğim tiyatro evi ile yine semih çelenk yönetimiyle sahneye konulan oldu. tek kişilik ve tek perdelik 70 dakikalık bir oyun. çirkin’i hamit demir canlandırıyor. hamit demir’e kuklalar ve gitarist mert demir eşlik ediyor.

    içinde sonsuz iyi olma isteği duyan bir hilkat garibesinin insanlara kendini sanatla sunma çabası. sanatın gücünü, insanın umarsız yalnızlığını, öldürücü önyargıyı tertemiz ifade eden bir hikaye.

    “çirkin ve sakat olduğum için gitarın gizine asla ulaşamayacağıma inanmıştım. ama olmuştu işte, olmuştu. bir aziz yeteneğiyle doğduğumu yeni yeni keşfediyordum. küçüklüğümden beri iyi bir insan olmayı arzu etmiştim. iyi olmak benim için çok önemliydi. insanlara yaklaşmayı denemiştim ama beni örselemişlerdi. çirkin olduğum için kötü olduğuma inanıyorlardı. ama bir aziz asla kendini kötü olmaya zorlayamazdı. gitar çalan bir insan azizdir. gitar çalan bir insan ne çirkin olabilir ne kötü… yüzü de yoktur onun, kişiliği de… o bir hayalperesttir. hayal her türlü iyiliğin ve kötülüğün ötesindedir.”

    öteki olmak, dışlanmak, aşağılanmak, hor görülmek, yalnızlığa mahkum edilmek. “iyi” olmak içinden elinden geleni yaptığı halde “kötü” olmak zorunda bırakılmak. bu yüzden çirkin aslında bir, sevgi hikâyesi. çirkin aslında bir “iyi olma” hikâyesi. toplumsal önyargılar altında kalmış, doğuştan çirkin ama iyi bir çocuğun, yaşamda “kendi olma” hikâyesi.

    hamit demir bence çok iyi bir oyunculuk sergiledi. bütün oyun boyunca eli ve bacağı sakat, kamburu oynadı ve en küçük bir teklemesi olmadı. kuklalar eşlik ediyor demiştim. hamit demir’in el kuklaları (ki kuklalar adem dağlar-şafak dağlar tarafından tasarlanıp yapılmış) ile ilişkisi ve iletişimi de çok iyiydi. gerçek birer oyuncu gibiydiler. perdenin arkasındaki gitarist mert demir’in ve müziğin oyuna katkısı da yadsınamaz. eee hikaye zaten çirkin’le gitarı linda’nın hikayesi aslında. oyundan ilginç sözler kaldı aklımda.

    !---- spoiler ----!

    kimseyle aynı görüşü paylaşmam. biri benimle aynı görüşü paylaşırsa hemen fikrimi değiştiririm. çünkü hiç kimseyi sevmem aynı görüşü paylaşacak kadar.

    kimse sevemez. tanrı bile sevemez, sevmeyi bilmez. biliyor olsaydı en büyük meleğini öldürür müydü?

    zenginler için “sade” olmak olumlu bir sıfattır. bir yoksul işçiye “sade” biri denmez çünkü zaten “sade” olmaktan başka bir seçeneği yoktur.

    !---- spoiler ----!

    dün gece ankara çağdaş sanatlar merkezinde izledim oyunu. nerdeyse salonun tamamı doluydu. oyunun gelirinden bir bölümü 10 ekim dayanışmasına aktarılacaktı. salon kalabalıktı ve 10 ekim katliamında arkadaşlarını, dostlarını, sevdiklerini kaybeden insanlar da vardı. oyunun sonunda hamit demir kısacık duygu dolu bir konuşma yaptı ve 10 ekim katliamında yaşamını yitiren 19 yaşındaki ümit seylan’ın (sanıyorum amcası olmalı) yakınını sahneye davet etti. hüzünlüydü sözleri elbette ama dayanışma bir nebze olsun canımızın yanmasına iyi geliyor sanırım.