• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.24)
cloud atlas - tom tykwer, lana wachowski, lilly wachowski
1850 yılında pasifik okyanusu'ndayız. adam ewing yeni zelanda'daki takım adalardan zorlu bir deniz yolculuğu yaparak californiya’daki evine dönmektedir. 1930'lu yıllarda belçika'da yaşayan beş parasız ama yetenekli bir bestekar olan robert frobisher'ın elinde adam ewing'in günlüğü vardır. luisa rey ise reagan yönetimindeki amerika'da yaşayan isyankar ruhlu bir gazetecidir. yayın evi sahibi timothy cavendish ise alıcaklılarından canını kurtarmaya çalışır. kendisini var eden sisteme isyan eden android garson sonmi~451 ise yakın gelecekte güney kore'dedir. zachry ise medeniyetin çöküşüne ve ilkel kabilelerin insanlığa hükmetmesine şahit olmak üzeredir...alt başlığının da dediği gibi bulut atlası'nda geçmiş, şimdi, gelecek, her şey birbiriyle bağlantılı...lana ve andy wachowski kardeşlerin alman yönetmen tom tykwer ile ortaklaşa senaryosunu yazıp yönettikleri filmde tom hanks, halle berry, hugh grant, hugo weaving, jim sturgess, ben whishaw, james d'arcy, doona bae ve susan sarandon gibi her biri ayrı yıldız olan isimler yer alıyor.


  1. hope
  2. bu yazida herhangi bir "iyi film, cunku...", "kotu film, cunku..."ye rastlamayacaksiniz; onceden belirteyim.

    film hakkindaki ilk cumlemin "v for vendetta'dan farkli bir sey degil", "gorsel olarak cok doyurucu/doyurucu degil", "oyunculuk cok iyi", "makyaj dehasi" gibi bir klise olmasini istemedigimden, daha da bir ozenerek giris cumlemi filmin en onemli, en ayirt edici ozelligi olan "alti hikayenin anlatilmasi" hakkinda yazayim: cloud atlas, birbirinden farkli, birbiriyle iliskili, farkli zamanlarda gecen, icinde zamansal ve mekansal gel-gitlerin oldugu, izleyicinin takip etmesini zorlastiracak bir cok nedeni barindiran, dunyanin varolusundan (modern dunya: kolonilesme, uygarlik carpismalari (bkz: guns germs and steel) ) post-apokaliptik doneme kadar insanligin bireylerin zihinlerinde neden varoldugunu "dinsel" acidan, felsefik bir dille, bilime karsi cikmadan aciklamaya ve bunlarin neden dogru olmasi gerektigi/olabilecegini gosteren kanitlari (hepsi hikaye elbette) sunmaya odakli; biraz makyaj (21. yy'in en iyi makyaji degil tabi), biraz dekorasyon ve efekt (en iyi efekt demek yanlis olur, ozellikle daha bir kac hafta once life of pi gibi bir saf efekt filmi izlemisken), fazlasiyla oyunculuk kullanilarak, bunun icin de zengin kadrosunun reklamini yapmaktan cekinmeyen bir film.

    filmin chatham island'da basliyor olmasi turk insani icin oldukca ilgi cekici. ozellikle komplo teorisi meraklilari icin. hikayeden devam edecek olursak, "her seyden az biraz" olan bir filmin neredeyse uc saat surmesi, sonunda ise izleyicinin bir film izlemis gibi degil de, anlatilan bir seyi dinlemis gibi kalmasi filmin hem iyi, hem de kotu bir yani. izleyicinin sinema filmi izlemekten ne anladigina direkt bagli olarak izleyicide ya begeni ya da hayal kirikligi yaratiyor. tabi filmin yonetmen koltuguna bakarsak, bu pek de umursaniyormus gibi bir izlenim uyanmiyor bizde. (bkz: sanat icin sanat yaparken para kazanmak)

    makyaj pek cok kisinin aksine hosuma gitmedi. "gercekten de boyle olur" dedigim cok sahne oldu, ama "olmamis" dedirten sahne de coktu. filmin eski zamanlara, ozellikle orta caga cok asina olan bir endustriden geldigi cok acikti. orman sahneleri, post-apocalypse le beraber insanlarin kiyafetleri, makyaj oldukca tatmin edici. ancak gelecek olarak gosterilen neo-seul'deki hybrid insanlar, makyajla uzak-dogululastirilmis yuzler, ancak hayatinda hic asyali gormemis insanlarin kanabilecegi kadar gercekciydi.

    saniyorum oyunculuktan bahsetmeme hic gerek yok. yine de tom hanks'in, hayranlarina cok zevkli dakikalar yasattigini yazmadan gecmek haksizlik olur. yine 1970'lere goturen bolumler oldukca gercekci, uzerinde filmin en cok zaman harcanan bolumleri gibi duruyor. seksi oyuncu halle berry'nin sahneleri de diyaloglara oldukca yer veren, filmin anlasilabilir olmasini saglayan bolumlerdi. yazmadan gecemeyecegim; halle berry'nin ustleri onunde fazlasiyla egilmesi, diyalog olmayan bir sahne icin cok goze batti. belki de filmin en oldu bittiye getirilen sahnesiydi.

    keske tum mesaj kaygili filmler boyle olsa. keske tum mesajlar boyle olsa. izlenmesi gereken bir film.
    frank
  3. david mitchell romanından uyarlama, başrollerinde tom hanks, halle berry ve hugh grant'ı barındıran, 1 altın küre adaylığı bulunan 2012 yapımı fim.
    xama
  4. kesinlikle izlenmeli.
  5. bittiğinde sizi derin düşüncelere daldıran film.

    bazı hikayeleri filmin başından özümseyemediğim için o hikaye geldiğinde film keyfim duruluyordu. filmde kopukluklar yaşamamak hiç tüm hikayelere girmeye, her hikayedeki karakterleri benimsemeye çalışın.
  6. "kader" olgusunu bir film içinde; hikayeleri birbiriyle bağlantılı altı film izleterek anlatmış bize.

    "korku, inanç, aşk.
    hayatımızın yönünü belirleyen olgular.
    bu güçler biz doğmadan önce harekete geçerler ve biz yok olduktan sonra da etkisini sürdürürler...
    hayatlarımız bize ait değil...
    bizler başkalarına bağlıyız, her kötülükte, her iyilikte geleceğimize doğarız..." repliklerinde filmin çıkış noktasını yakalamış oluyoruz.

    her dönemde karşımıza aynı insanı defalarca çıkartan kaderin, seçimlerimizle şekillendiği ve aynı zamanda aşkın ölümsüz olduğu fikri de çıkartılabilir tabi.. zira aynı aşk hikayesi bedenler, çağlar değişse de bir şekilde yine aynı iki kişiyi bir araya getirmiş oluyor hikayelerin toplamına baktığımızda.

    ve tüm bu 6 farklı hikaye, tek film, geçmiş, gelecek derken, seyirciyi sıkmadan ve canlı tutarak 172 dk boyunca izletmesi bence çok büyük başarı..

    tabi ki bu durumda senarist ve yönetmenlerin başarısıyla birlikte oyuncuların performansı da göz ardı edilemez. tom hanks; yılların tecrübesi, tüm o mimikleriyle filmde en çok öne çıkan isim olmuş. bütün o farklı karakterlere başarılı bir şekilde hayat vermiş,
    halle berry'i bile ilk defa çok beğendiğimi söylemem gerek. daha ziyade donuk bir ifadesi olduğundan, içinde bulunduğu filmlerde pek başarılı görememiştim şimdiye kadar.
    genele baktığımızda; sadece biraz dikkatinizi hikayeler arası geçişlere vermeniz yeterek, sıkılmadan izlenebilecek muhteşem bir yapım çıkıyor ortaya.