1. illa taciz yoluyla olmasına gerek yok günümüzde. deli saçması açıklamalarıyla bizi oradan oraya atan, sinir harbi yaşamamıza sebep olan kadınların da bu istismarda payı büyüktür. hiç ana olmamış gibi, hiç kadın olmamış gibi, her şeyi geçtim hiç bir çocuğun başını masumiyetle okşamamış gibi bize kadar ulaşan o iğrenç lafları bu tacizin en büyük ortağıdır.

    gerekli bilgi ve donanıma sahip değilim ama toplumun acil olarak kendi içinde kadın ve çocukları bilinçlendirmek adına, bir örgütlenmeye gitmesi gerek. şayet varsa da ben seslerini duyamadım. ciddi bir ayaklanma olması gerekiyor ki bu yaşananların adaletle önlenebilirliği sıfır bu şartlar altında. koruyucu olmaktan öte, teşvik edici halleri sıradan bir insanın bile ruhsa sağlığını tarumar edecek tahribatta.
  2. çocuk istismarına uğrayan milyonlarca çocuğun içinden biri de benim. hiçbir şekilde haber okumayan, televizyon seyretmeyen, ekrana düşen gündem başlıklarını okumadan silen biri olarak, sol frame’de başlığı görünce nedense yazmak istedim. kaybedilmiş o boşluğa tekrar döndüm. olağandışı günlere…

    sadece bir oyundur. o kadar da büyütülecek bir şey değildir. oynadığınız oyunun “büyütülecek” bir yanı olduğunu ancak üzerinizde bıraktığı o ağırlığın gittikçe bir hıçkırığa dönüştüğünde anlarsınız. “hadi oyun oynayalım,” diye çağrılan sesin yankısı, sessizliğe kilitlediğinde anlarsınız bir annenizin, bir babanızın, bir kardeşinizin, bir evinizin, bir odanızın, bir yatağınızın olmadığını. yalnız ve güvenecek kimsenizin olmadığını da. bir şeylerin ters gittiğini idrak ettiğiniz an, tamamen tek başınasınızdır. ruhsal gücünüz yitiktir artık. sonra zaman geçer. anneniz hâlâ mutfakta yemek pişirmeye devam eder. babanız hâlâ alkoliktir. kardeşiniz hâlâ bilgisayar başında oyun oynar. hiç yaşanılmamış gibi, evin akışı kesintisiz sürdükçe soğumaya başlar hafıza. soğur gövde, soğur ruh. hiç yaşanılmamış gibi, ekmek bölüşülür. defalarca odalara girilir çıkılır. defalarca aynı masada yemek yenilir. defalarca oturulur yan yana evlerde. defalarca görürsünüz o yüzü. hiç yaşanılmamış gibi, günaydın’laşılır. iyi geceler’leşilir. gidebilmek için beklersiniz. o vakte kadar, aynı çatı altında yaşayabilmek için çocukluğunuzu bir mendile sararsınız. sonra zaman geçer. mendile sardığınız çocukluğunuz hâlâ kanar…

    her şeyin yolunda gittiği bir ailede büyümedim. kutsal sayılan o güzelliklerin içinde yetiştirilmedim. bir adamın bir kadına zulmettiği odalardan yanlışlıkla dünyaya bırakıldım. zulümden doğdum. sevmenin olmadığı bir kötülüğün içinden fışkırdım. bir mendilin içinde kanayarak büyüttüm kendimi. bu yüzden iyi bir insan olmayı beceremem. ne kin tutabilirim, ne nefret edebilirim, ne kırılganlaşabilirim, ne de aksi duyguları var eden o gücü bulabilirim. sevilecek güzel yerlerim yoktur artık. biraz daha eksik. biraz daha noksan. bana iyi insan olma hallerini anlatın.

    içimde bir dalga gibi kabaran sancılı zamanlarımı nihayet size anlatabildim. günden güne artan haberlerin ardı arkası kesilmiyor. bebeğe, çocuğa, hayvana, korunmasız ve savunmasız tüm canlılara zulmedenler, nerede ve nasıl büyüdü? bir erkekliği, bir kadınlığı, bir insanlığı hangi şartlarda öğrendi? idamdan önce, kötülüğü ve zulmü öğreten, sevmeyi ve sevgiyi çirkinleştiren o şartları yok etmeli. artık üzülmek de yetmiyor. çünkü herkes kaskatı.