1. çocukların özellikle ülkemiz eğitim sisteminde yontuldukları ve kişisel cevherlerini bulma anlamında çok yanlış yönlendirildikleri aşikardır. çocuğun okula gitmesi işi, içindeki ateşi ortaya çıkarmak ve onu nasıl kullanacağını idrak etmekten ibaret olmalıdır. gıpta ettiğimiz çoğu iskandinav ülkesinin genel tavrı budur.

    eğitim sistemini geliştirmeden ya da oluşturmadan önce genel bir motto olarak insana nasıl bir tavırla yaklaşılacağı belirlenmelidir. siz insan odaklı bir toplum yaratımı içinde olursanız eğitim, spor, kültür vb. birçok kurum kendiliğinden şekillenecektir. şu anda dünyada hakim olan para ve ekonomik plebleşme doğrultusunda halihazırda eğitim veya sağlık gibi sektörler belli bir zümreye hizmet etmek için oluşturulmuş yapılar gibidirler. (özellikle iii. dünya ülkeleri için)

    kazanma, başarı, mutluluk vb. primitif duyguların tanımları hep ekonomik olarak refah düzeyi ile açıklanmakta sınırlandırılmaktadır. insanların alım - satım, yatırım, harcama vb. ekonomik faaliyetlerini el üstünde tutarak paranın hayatımıza nasıl hüzmettiğini görmelerini perdelerler. bunu üçüncü çoğul kişi olarak kullansam da aslında ortada bir "görünmez el" ^:invisible hand^ yoktur. her şey apaçık ortadadır. yarattığımız sistemin bize sağladığı sanal konfor yüzünden aslımızı unutmak istiyoruz. kendi ürettiğimize bir süre sonra itaat eder hale geliyoruz. yaratan da itaat eden de biz kendimiziz.

    peki, şimdi soru şu: çocukları kendi kurduğumuz bu yıkıntıdan nasıl koruyabiliriz? kendimizi koruyamadığımız bu yapı önünde sonunda çocuklarımızı da yutacaktır. çocukları korumak ya da onlar için ayrı bir dünya kurmak gibi ütopyalar ancak orwell romanlarında olur.

    dünya değişiyor ve biz ona ayak uydurmakta gecikiyoruz. çocuklarımızı bile anlamakta zorluk çekerken onların yaşayabilecekleri bir dünyayı nasıl yaratabileceğiz ki? onların yaşayabilecekleri dünya nasıl bir dünya ki? ya da biz bu dünyada yaşarken anne-babalarımız neler hayal etmişlerdi ve ne buldular bizim için? pesimist olmak istemem; fakat çocuklar için yaratabileceğimiz bir faunus yok. hatta olmamalı. sokaktaki kavgadan, küfürden uzak dursun; fakat haberi olsun. kan, şiddet görmesin; fakat acının ne olduğunu öğrensin.

    insanların duygularını kitaplarda yazanlarla ya da buradaki naif bir iki satırla ifade edemeyebiliriz. yaşatabilirsek o zaman unutulmaz olacaktır. çocuklarımıza gerçekleri yaşatalım. alt komşu feride hanım’ın çocukları olmadığını bilsin. bakkal adil abinin küfürbazın teki olduğunu da. cami imamına neden güvenmesi gerektiğini ya da tam tersi; fırıncı ihsanın ne kadar dürüst olduğunu da. ya da tam tersi. her neyse hikaye çocuklara anlatalım. eğer anlatacağımız hikaye bize bile ağır geliyorsa o zaman hikayeyi değiştirelim. hikayenin bir parçası olup o senaryoyu değiştirelim.

    ne yazık ki bu hikayeyi yazacak ya da hikayede oynayacak insanlar gittikçe azalıyor. bu durumda çocuklarımızı da cam bir kavanozdaki balıklar gibi kucağımızda taşıyıp ottan b.ktan korumak için envayi çeşit maymunluklarla uğraşacaz. ve buna da çocuk bakımı diyecez. ben sırtına ip bağlanan çocuklar gördüm ki düşmesin ya da yola atlamasın diye. konfor bizi daha da ilkelleştiriyor; fakat bunu farkedemiyoruz.

    çocukları hiç merak etmeyin; siz ne kadar rahatsanız o da o kadar rahat olur. sizde de benim gibi bir karın ağrısı varsa günbegün, emin olun o da o ağrıyı duyacaktır. duysun da zaten!