1. ilkokula dair hatırladığım üç beş şeyden birisi yanımda oturan arkadaşımın uç yemesiydi. 0.9 uç kullanıyordu canı sıkılınca da takır tukur yiyordu. 20 yıl oldu sarsıntıyı atlatamadım hala aklıma gelir gri dişler, bol gülüşler.
    abi
  2. Ben daha okula başlamamıştım. evde de ablamın taktir belgesi alması konuşuluyordu sanırım. babannemlerin bulgaristan'dan getirdiği bulgarca hikaye kitapları vardı. türkçe okuma yazma bilmiyorum senin neyine bulgarca kitap karıştırmak. her neyse annemle babam beni o kitabın arkasına yazı yazdığımı zannederken bulmuş. "napıyorsun f?" diye sorunca da "kendime karne hazırlıyorum yaa." diye cevap almışlar. oturup ağlamaya başlamışım "neden kimse bana karne vermiyor?" diye. -o zamandan bir bende bir ineklik olduğunu sezmeleri lazımmış aslında.- sonuç olarakta babam oturup bana karne hazırlamış. e biraz da okuyamamdan faydalanmış. ^:swh^

    ortaya da böyle bir şey çıkmış ^:swh^
  3. bir valize kaç çocuğun gülüşü sığar? bir can kaç hayata can katar? öğretmenlik öyle bir meslek ki bir öğretmen yüzlerce hayatı ihya da edebilir heba da. hele ilkokul öğretmenleri.

    birleştirilmiş sınıflarda okumak ne demektir çoğu bilmez. bizim okulumuzda birinci sınıf ayrı, diğer sınıflar birleşikti. 2 ve 3 bir sınıf, 4 ve 5 bir sınıftı. sınıflarda iki sıra halinde dizilmiş sıralar sınıfları temsil ederdi. iki sınıf arasında adeta görünmez bir duvar vardı. hiçbir zaman bir üst sınıfın sıralarına oturamazdık. çok korkardık.

    bizi ürkütmekten başka meziyeti olamayan hocamız, sınıfta dolaşır özellikle erkek öğrencilerin saçlarına bakar hep aynı aptalca espriyi yapardı. sınıfta dışı
    saf içi temiz bir kemal vardı. kara lastiğini çocuklar okulun damına attılardı da alamayınca ağlamıştı. pabucu dama atılmak deyimini de pek severim bu yüzden. hoca, kemal'in saçını karıştırır (cetvelle) "kemal'in bitleri daha çorbalık olmadı" derdi. şimdi ne zaman etli çorba görsem kemal'in bitlerini hatırlarım, içemem.

    bir başlık açtınız, beni nerelere götürdünüz.
  4. 8-9 yaşlarındayım. teneffüste sınıftaki kızlardan birisiyle oyun oynuyoruz, ben onu kovalıyorum. bu kız, sırasının üzerine çıkıyor ben de arkadaki sıraya çıkıyorum. çıktığım sıranın önünde de okuldaki ingilizce öğretmeninin kızı duruyor. tam o anda bu öğretmen kılıklı adam da sınıfa giriyor ve kızına bir şey yaptığımı sanıyor. açıklama yapmaya fırsat bırakmadan döve döve sınıftan çıkarıyor. sonra koridorda, okulun yarısının ve abimin gözü önünde sanırım 5 dakika aralıksız dövüyor. ama öyle normal bir dayak değil hani hakkını veriyor it herif. sonra diyor ki bir ders boyunca burada bekleyeceksin. ben artık nasıl korktuysam yerimde kıpırdayamıyorum. bir allahın kulu da gelip yardım etmiyor. sonra bu çocuk okulu neden sevmiyor. benden çok rahat psikopat olabilecekken ben okulu sevmeyen bir tip olmuşum çok mu?
  5. ortaokul ikinci sınıfım. istanbul'un varoş mahallesinde sıradan bir devlet okulunda dönem sonu karne günü. ben karne gününden bir gün önce okula laylaylom yapmaya gitmiştim ve cok güzel bir kavgaya bulaşıp bir gözü mor eve dönmüştüm. açıkcası dayak yemem,gözümün morarması bunların hiç bir önemi yok neticede hırçın bir erkek çocuğuyuz,dayak da yeriz dayak da atarız. aslında canımı sıkan yarın ki karne günü okulun son günü bütün sınıfa mor gözle veda etmek.
    kendi kendime karar verdim karne almaya gitmeyeceğim ama o işler öyle olmuyor evdekiler karne bekliyor,belge bekliyor bu kararımdan vazgeçmek zorunda kaldım ve suratımdaki mor nişanla karne sabahı yola çıktım.
    okula hemen girmek istemedi canım,sokakta,caddede oyalandım biraz saat geçirdim,iyice cesaretimi topladım kafamda ki plan acele etmek hızlıca sınıfa gireceğim,karnemi alacağım ve koşarak kaçacağım.
    planı başlattım koşarak katları tırmandım sınıfa daldım şanslıyım ki o sırada karne ve belge dağıtımı başlamış hemen öğretmenimin yanında bittim şimdi burada öğretmenden bahsetmek isterim. öğretmenimin adı şule 26-27 yaşlarında resim dersimize giren kızıl saçlı hoş bir bayandı. şule öğretmenimin yanında bittiğim zaman gözümün halini görünce önce bir şok oldu "aaa ne oldu gözüne dedi" bir şey yok öğretmenim bir kaza işte öğretmenim acelem var karnemi alabilir miyim?
    karnemi verdi takdirname almışsın aferin dedi tebrik edeceği zaman benimde acelem var tabi tokalaşma ve öpüşme sırasında ben şule öğretmenin dudağına gömül ^:swh^ şule öğretmen şok oldu uzunca bir "aaaa!" çektikten sonra bende hiçbir şey olmamış gibi iyi tatiller öğretmenim diyerek koştum ve çıktım sınıftan.
    (bkz: acele işe eros karışır)
  6. pazarda o kadar sıkılırdım ki kendi kendime bir oyun icat etmiştim. nasılsa anneannemin bir şeyler alması bir tezgahtan uzun sürüyordu.
    2 kez zıplayıp sonra kendime sorardım "100 yıl önce ayaklarımın bastığı yerde kim vardı?" sonra hayalini kurardım bunun.
    daha sonra hayal kurarken gözümü kapamaya da başlayınca pazarda kaybolma hikayelerim başladı.tabi bağırış çağırış bulunup eve götürülmelerim de.
  7. bana yaptığı büyük haksızlık yüzünden anneme küsmüştüm bi defasında. kendini affettirmeye çalışıyordu, o üstüme geldikçe ben naz yapıp kaçıyordum. sezon yavaş yavaş açılıyordu, annem de kardeşimle beni plaja götürme kararı aldı. ben yine istemedim hayır gelmiycem dedim ama kararını uyguladı. halamları falan da çağırdı uzun süre takıldılar orda. bense inadımdan kıyafetlerimi bile çıkarmadım sadece ayakkabılarımı çıkarıp köşede somurttum. sonra o yaz birkaç hafta boyunca ayaklarım vücudumdan iki ton bronz vaziyette gezmek zorunda kaldım. penguen gibi
  8. aslında tam travmatik değil ?

    beşinci sınıftayız ders galiba türkçe, yanımda ki arkadaşımla sık sık iddialaşırım, çocukca ufak tefek şeyler için iddiaya gireriz maksat tenefüste ağzımız tatlansın ve yine bir iddia makamını kurduk iddiam şu dedim ki ben sınıftaki bütün kızlara yaklaşık 15 kız vardı işte bütün kızlara ders sırasında öpücük göndereceğim neyine, şuyuna,buyuna ne olduğunu hatırlamıyorum ama iddiam büyükse kazancım da büyük olacak işte böyle girdim ben iddiaaya.

    ayşe pıst pıst (ayşe döner) muck (ayşe şok), songül pıst,pıst ( songül döner) muck (songül utandı), aydan iste bu çok tehlikeli aydan tam erkek fatma sert kadınlara bayılmam o beni bayıltır neyse aydan pıst pıst (aydan bakar) muck (aydan dilini katlayıp ısırır şöyle ) işte böyle hepsine öpücüklerimi gönderdim.
    tabi bu dersin bitişi var zil çaldı hoca çıktı ve o aydan bir üstüme atladı o hengamede çimçikler,şaplaklar hava da uçuştu ve düşündüm sonra değer mi? diye
  9. bütün gün tuvaletimi tutmuş, tahtaya çıkıp çarpım tablosunu sayarken (tam olarak 4 kere 2, 8 kısmında) altıma işemiştim. bütün sınıf hatta öğretmenimiz bile kahkahalarla gülmüştü.

    sonra neden bu kadar sık tuvalete gidiyorsun diye soruyorlar. zamanında gidemedim acısını çıkartıyorum...
  10. şimdiki hikaye 1-c sınıfından nergis kızımızdan geliyor.

    okullar yeni açılmış, ilk başkanlık seçimi yapılmış. ben de baya havalıyım; renkli bilyelerim, kokulu silgilerim, şeker kokulu ıslak mendillerim ve yıldız tilbe taklitlerimle herkesin dikkatini çekiyorum. ne yapacaklar, beni seçtiler tabi.
    ama bilmiyorlardı ki bu 1.10'luk cafer bir diktatör..

    ben böyle sertim, herkesi demir cetvelle dövüyorum falan, gelmiş biri okuma yazmayı yeni sökmüş sınıf arkadaşım tüm kağıtlara, tahtalara, sıralara, duvarlara ''nergis xy el ele'' yazmış. racona ters geldi tabi. pembe beslenme kabımla geçirdim suratına.

    olay sınıf öğretmenine gitmiş. tahtaya çıkardı ikimizi. ''bir kız ile bir erkek el ele tutuşabilir. bundan doğal bir şey yok'' dedi ve ellerimizi sınıfın ortasında tutuşturdu. ben kıpkırmızıyım, kendileri utangaç sırıtış yapıyor. saklayamıyor da.

    bu olaydan sonra ne birine vurdum, ne de beni seven insanlara karşı sert olabildim. ikili ilişkilerde bu kadar yumuşakbaşlı oluşum sorun yaratıyor ama olsundu. seven kalpleri kırmamak da güzel.