1. ali tayyar önder'in, türkiye'nin etnik yapısı kitabında şöyle tanımlanmakta;

    "...dilimize çokkültürcülük olarak çevrilen 'multiculturalism', özde, dünyayı çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırarak, kendileri için açık bir pazara dönüştürmeyi hedefleyen batı'lı çokuluslu küresel sermayenin geliştirdiği, ulus devletleri etniklik temelinde bölmeye yönelik, sistemli bir akımın adıdır.

    bu akımın hareket noktası , çokkültürlülüğü, bölünmesi hedeflenen ülkeye bir zenginlik olarak empoze ederek benimsetmek, çokkültürcülüğün, resmi devlet politikası haline dönüştürülmesini sağlamak, bu şekilde, etnik gruplar tahrik edilerek, bu ülkenin ulusal direncini zayıflatmak, ülkenin bölünmesine içten zemin hazırlamaktır...

    küresel sermayenin, türkiye'yi bölmek için kullandığı uluslararası kuruluşların başında abd ve onun güdümünde olan avrupa birliği gelir. türkiyeyi bölmeye yönelik çokkültürcülük stratejisi türkiye'ye küresel sermaye adına ab vasıtasıyla uygulanmaktadır.

    batı, ince bir taktik olarak çokkültürlülüğü türkiye'ye kültürel bir zenginlik, evrensel bir deüer olarak empoze etmekte, gerektiğinde, siyasi zaaftan yararlanarak, bir ab şartı olarak dayatmaktadır.

    ab'nin, her konuda olduğu gibi türkiye'ye karşı çifte standartçılığını, ikiyüzlülüğünü, ardniyetini görmek için çokkültürlülüğün ab ülkelerinde nasıl anlaşılıp, nasıl bakıldığına bakmak yeterlidir...

    bugün ispanya, ülkenin en zengin bölgesinde, devlet içinde devlet konumundaki ayrılıkçı basklıları kendisi için bir zenginlik olarak görmemektedir. aynı şekilde, ingiltere'de ayrılıkçı irlandalıları bir zenginlik unsuru olarak görmemektedir. fransa için korsikalılar bir zenginlik unsuru değildir. fransa 1991 yılında, 'fransa halkının bir unsuru olan korsika halkı' ifadesini iptal etmiştir. 1992 yılında ise anayasasının 2. maddesini 'fransızca cumhuriyetin anadilidir.' olarak değiştirmiştir..."

    türkiye'nin bölgesel ve uluslararası siyasette içine düştüğü çıkmazın, uzun vadede yıkıcı sonuçlarından bazılarını yaşamaya başladığı şu dönemde, başbakanın "ab ile kayserili pazarlığı yaptık." açıklaması, ülkemiz için durumun ne kadar kötü olduğunu gösteriyor. kısa bir süre sonra mültecilerin de bu ülkenin bir değeri, kültürü olduğu resmi olarak ilan edilecek. şimdiden "mülteciler türkiye'de kalıcı" sesleri çıkmaya başladı bile.