• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.75)
dead man - jim jarmusch
19. yüzyılın ikinci yarısında, kaybedecek bir şeyi olmadığını düşünen genç bir adam, batı amerika’nın uç kısımlarına, bilmediği bir yere muhasebeci olmak için gider. fakat o gidene kadar yerine çoktan başkası alınmıştır. o da ‘’hiç kimse’’ isimli dışlanmış bir amerikan yerlisinin hayatına girmesiyle gerçek bir batılı olmayı kendine iş edinir. hiç kimse’yle tanışmasıyla hikaye komik ve vahşi bir hal alır. blake’in doğasına zıt olsa da, durum blake’i silah kullanan, kural dışı avlanan bir katile dönüştürür. blake yavaşça kontrolünü kaybeder.


  1. jim jarmusch western yaparsa nasıl olur sorusunun cevabı, 1995 yapımı film. haliyle bir jarmusch filmi olarak alışkın olduğumuz western'lere benzemez; ironiyle, müzikle, şiirle doludur. geronimo misali bir kızılderili sürekli beyaz adamla dalga geçer. başroldeki johnny depp ise ünlü şair william blake'in adını taşımasından kelli sürekli, "sen şair olan william blake misin?" sorularına cevap vermek zorunda kalır.

    jarmusch siyah-beyaz çekmiştir bu filmi, batının o sepya atmosferine uygun olarak.
  2. hem fiziksel hem ruhsal bir yolculuk yasayan william blake abimizin kendisini bulmasini izliyoruz. surgundeki sunepheden bir katile, avdan avciya, yasamaktan olume yada olumden yasamaya donusumun hikayesi. filmin siyah beyaz olmasi o atmosferi tatmamisiz saglamis. hickimse (nobody) karakteri de temsil ettigi dusuncenin hakkini vermis. izlenesi bir film bircok methafor barindiriyor. isimler, kisiler, hayvanlar, ritueller... hepsini dikkatlice izlemenizi tavisye ederim.
  3. jim jarmusch hollywood'un dinamikleriyle oynamaya bayılan bir adam şüphesiz. şiirsel ve eleştirel bir western filmi çekmek de tam onun düşünebileceği bir şey olurdu. filmde western filmlerinde inşa edilen maskülen kovboy tiplemesini yerle bir eden bir naiflik var ki bu naiflik jarmusch'un hemen hemen bütün filmlerinde hissettiğimiz bir şeydir. jarmusch'u -benim nazarımda- tanrısallaştıran şey de zaten böylesi bir dünyada bu kadar saf kalmayı başarabilen karakterler yaratmasıdır. neil young'un yaptığı film müziği, filmin önüne geçecek kadar meşhur olmuşsa da film yabana atılmayacak kadar güzeldir. filmden aklımda kalan sahnelerden biri , william blake'in kendini nobody'ye tanıttığı sahnedir. bu sahnede nobody önce ölü bir adamla tanıştığını düşünerek ürker, sonra da şair-ressam william blake'in "Auguries of Innocence" isimli aşağıdaki şiirini okur:

    Every night and every morn,
    some to misery are born.
    Every morn and every night,
    some are born to sweet delight.
    Some are born to sweet delight;
    some are born to endless night.
  4. her saniyesinin ekran fotoğrafı alınıp, duvarlara tablo olarak asılabilecek filmdir. kendi ülkesine ihanet eden(!) amcamız sayesinde (bkz: jim jarmusch) , amerika'nın sivilizasyonunu korkunç küçük detaylarla önümüze serer. ^:vebalı battaniyeler^ ^:kızılderili soykırımı^

    müzikleri ise filme doğaçlama şekilde iyi yerleştirilmiş, filme özgün ayrı bir detay daha katmıştır.

    !---- spoiler ----!

    -are you william blake?
    -yes, i am. do you know my poetry?

    !---- spoiler ----!