• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.88)
demolition - jean-marc vallee
davis mitchell, duygusal bir çöküntü yaşamaktadır. davis, tüm hayatını sorguladığı bu dönemde giderek kontrolünü yitirmektedir.

bir gün parasını kaptırdığı otomatı üreten şirkete bir şikayet mektubu yazar. davis, bu mektup sayesinde şirketin müşteri temsilcisi karen ile yakınlaşacak ve bu beklenmedik ilişki, hem karen hem de davis'in tekrar hayata sıkı sıkıya sarılmasını sağlayacaktır.


  1. --- spoiler---

    karısının ani ölümü ile yaşadığı hayatın farkına varan davis mitchell'in hikayesi. davis olay sonrasında yaşarken hiç etrafını gözlemlemediğini, insanlarla mümkün olduğu mertebe az konuştuğunu ve insanlara söylemek istediği birçok şeyi söylemediğini ve benzeri şeyleri - onu aydınlatacak şeyler - fark eder.

    insanlar karısını kaybettiği için onun üzülmesi ve ağlaması gerektiğini düşümektedir ama davis en başta hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam etmeye çalışır.insanların bu tutumunu gören davisin ilk düşündüğü şey karısını sevip sevmediği olur. insanlarla ikili ilişkiye girmeyen davis ölüm haberini aldığı anda hastanenin içindeki otomat makinelerinden bir gofret almak ister ancak gofret makinadan düşmez ve sonrasında davis otomat şirketine yaşadığı olayları anlatan şikayet mektupları göndermeye başlar ve hikayemiz davisin mektuplarını okuyan kadınla arkadaşlık yapması ile devam eder ve gelişir.

    --- spoiler---

    insanın kendisi olmasının verdiği his üzerinden birkaç kulvardan saldıran bir film. gerçekten de güçlü veya zayıf olmak kavgasını bırakıp buna hakim olabilsek. bir zamanlar insanın bir kendisi olmadığını, o kendisi dediği şeyinde geçmişte başka birileri tarafından oluşturulmuş biri olduğunu düşünürdüm ve bu yüzden her insanın kendisini değiştirmeye hakkı olduğuna veya bunu yapabileceğine inanırdım. ama şimdi bu çocukluk zamanımızda oluşan karışımın - kendimizin - kadın ve erkek olmak gibi biyolojik gerçekliğimizin bir parçası olduğunu düşünüyorum. bu yüzden evet insan kendi olabilir. insan kendini değiştirmek yerine kendini bulup onu uyandırıp, onu geliştirebilir ve hala insan kalmaya devam edebilir. evet, yapabiilir, yapabiliriz. davis sistem içinde kaybolmuş bir adamdı. düşünmüyordu. ağlayamıyordu. davis kendini buldu,düşündü, sonra ağladı. nedense insan kalabildiğimizin bir göstergesi gibi geliyor bana ; ağlamak - aşırı ağlama potansiyelli insanlarımızı birazcık dışarıda tutuyorum - ki filmin sonunda ağlaması da bize davisin uyanışını tamamladığının bir simgesi olabilir.

    son olarak yeni mottosu - olayı - dürüstlük olan bu adamdan bir şeyler öğrenebilir, onunla gülebilir, onunla ağlayabiliriz.

    dipnot : müzikleri efsane.
  2. türkçeye yeniden başla olarak çevrilen film bir yandan davisin yeniden doğuş hikayesini anlatırken bir yandanda yaşadığımız hayatların bizi nasıl kendisinin ruhsuz birer tutsağı haline getirdiğine, birini aldatmanın fiziki ve manevi boyutlarına, bir kamyon dayak yesende kendin olabilmenin verdiği rahatlatıcı hisse ve küfür etmenin hassasiyeti gibi bir çok konuya ufak ufak değiniyor.

    !---- spoiler ----!

    -i never thought i’d be one of those people who carried a briefcase. it always reminds me of carrying a lunchbox to school.


    !---- spoiler ----!
  3. rastgele bir film açayım diye tıkladığım, konusuna bile bakmadan izlediğim ve sonuç olarak epey beğendiğim film. ardında güzel bir tat bırakıyor. en kuvvetli iki silahı muhteşem soundtrack'i ve jake gyllenhaal. karen'ın oğlunu oynayan arkadaşta da hafif bir genç johnny depp havası sezdim sanki.(*:swh)

    !---- spoiler ----!

    filme dair aklımda kalan güzel şeylerden biri de sahne geçişlerinde gelen kısa flashback'lerdi, müziklerle uyum içerisinde çok hoş bir tat bıraktı o kısa kısa görüntüler.
    ayrıca davis ve karen'ı film boyu arkadaş olarak izlememiz, sonuçta duygusal-epik bir öpüşme sahnesi vs. görmememiz çok iyi oldu.
    tabii finalde de la boheme eşliğinde atlı karınca sahnesiyla ağlatmadan geçmedi.

    !---- spoiler ----!
  4. saat sabahın 05:02si ve ben sırf günlerdir izlemeye çalıştığım ama bugün tamamlayabildiğim filme yorum yazmak için nete giriyorum. çünkü yazmassam çatlarım.

    spoiler (cepten giriyorum uğraşmak çok zor:

    ya arkadaş; film çok güzel başlıyor ve ilerliyor. konu güzel, oyuncular güzel, görüntüler güzel, jake'in oyunculuğu ekstra güzel (dansları ;) derken o yönetmen olasıca getirip gözümüze amerikan milliyetçiliğini sokuverdi ya filmden ve jakeden soğudum yeminle.

    sen yönetmen; tamam güzelim filmin içine bayraklarınızın renklerini sokuşturdun filan hadi bunlar olur film senin de ne diye çocuğun okuldan uzaklaştırma sebebi olarak afganistan'da kızın askeri aracı bombayla uçurmasını gösteriyorsun? bu filmin içinde bu sahneye ne gerek vardı?? ya sen jake, sen ki muhalif, aktivist insansın o güzelim filmde bu uyduruk repliği nasıl alkışlıyorsun hiç yakıştıramadım sana :)

    neyse ben burdan yeterince serzenişte bulundum sanırsam. buraları okuyup pek bir hüzünlenirler şimdi haruki bizi beğenmemiş diye fazla yüklenmeyeyim, 10/10 olacak güzelim filmi mahvetmişsiniz puanım 7/10 (yönetmen, jake ve uyduruk milliyetçi replik yüzünden hayal kırıklığına uğradım 1er puan kırdım).