din




  1. din toplumun afyonudur.(*:karl marx) inanıyorsanız din adamlarına, topluma, şeyhlere, hocalara değil, okuduğunuza inanın. kitabı yoksa dininizin halkı sömüren din adamlarına değil, imkanı olmasına rağmen onu reddederek fakir yaşayan dindarlara inanın. okumadan veya sağlam bir kaynaktan öğrenilmeyen bir din afyondur. sizi koyundan farksız yapar.

    neydi islamdaki ilk emir? oku!!
  2. her şey ve hiçbir şeydir.

    böyle söyleyince insanlar, "felsefe" teması altında "boş" yaptığımı düşünecekler. varsın düşünsünler, dini yeteri kadar irdelemiş herkes görecektir bu satırlarda yatanı.
  3. inanç vicdanla alakalıdır. kurumlarla ilgili değil. kurumsallaşan herşey bir sermaye ve hiyarşik yapılanma oluşturmaya başlar bu da inancı politik bir aygıta dönüştürür.
  4. fakirleri isyan ve ayaklanmalardan uzak tutan, zenginlerin kesesini dolduran bir tür afyon.
  5. "din, insanın allah ile olan bir meselesidir.''

    lev nikolayeviç tolstoy

    bu meselenin arasına kontak yapanlar, bu meseleyi yerden yere vuranlar, bu meseleyi siyasi ve içtimai çıkarına alet edenler, meseleyi alaya alanlar, meselenin içeriğini değiştirenler, sâfi suyu bulandırır gibi bulandıran ve bulanıktan nemalananlar, meseleyi tüccar hissiyatıyla ele alacak olanlar, meseleyi içinden çıkılamaz hale getirenler var ve ilelebet olacaktır. küfre, inançsızlığa ve düşmanlık besleyen kişi veya kişilere ''sermaye'' meselenin sahiplerinden verilir. inanç sahipleri inançsızlara sermaye olur ve verilen sermaye kendilerine silah olarak kullanıldığında silaha zırh tutacak selahiyete sahip değiller.

    inananların yüreğinde, inançsızların hedef tahtasındadır.

    eski dilde; deli. belki de ondandır islam dini için; ''akıl değil nakil dinidir'' denilmesi. nakil diyenlere gelsin; sen düşünme ayı!

    meselesinin içine çomak sokanlar ve araya bir şey koyanlardan çok çekeceğiz.
  6. bir yönüyle yönetim/erk aracı. aslında bu yönde araçlaştırılmış olgu demek daha doğru olur.

    çünkü özü bu kadar basit değildir aslında. doğrudur, bu bir yönüdür ama özünü tamamen buna indirgemek dine karşı düşmanca bir tutum takınmaya sebep olur. çünkü böyle yaklaşılırsa dinin tamamen pragmatik olduğu ve sadece belli bir zümrenin çıkarlarına hizmet etmek için ortaya çıktığı fikri doğar. ve bu da düşünürü bilimsel bir bakış açısından uzaklaştırır. mesele dini irdelemekten ziyade ona karşı sav üretmeye, çürütmeye, nefret etmeye evrilir.

    din nedir? neden ortaya çıkmıştır? kabataslak bir şeyler söyleyebiliriz;

    -insanın anlamlandırma güdüsü
    -korku güdüsü
    -bilinmezliği ortadan kaldırma güdüsü
    -sığınacak daha yüce bir varlık arama güdüsü, dolayısıyla acziyeti
    -doğal olaylara bir cevap arama (deprem, şimşek gibi)

    örnekler daha da çoğaltılabilir.

    bunların her biri elbette birer birer ele alınınca bir faktördür. ama bunlara ek olarak daha sonraları daha büyük bir sorun ortaya çıktı: toplu halde ve yerleşik halde yaşam. yani avcı-toplayıcılıktan tarıma geçiş.

    henüz mülkiyet yoktu; dolayısıyla hiyerarşi, hukuk kuralları, cezai yaptırım sağlayacak ve bunu uygulayabilecek kurumlar yoktu; aslında en kısa biçimiyle söylemek gerekirse devlet yoktu.

    din bütün bunlara bir çözüm oldu.

    örnekleyelim; bir köyde yaşıyoruz ve üretimin devamlılığını sağlamak için kolektif bir üretim süreci organize etmeliyiz, bunun gereği olarak da bireyler arası düşmanlığa sebep olabilecek şeyleri ortadan kaldırmamız gerekiyor. nedir bunlar? kabaca örneklemek gerekirse cinayet. birinin bir başkasını öldürmesine engel olmamız gerekiyor.

    toplum bir cinayet vakasını gördüğü zaman katili dışlayabilir, hatta belki öldürebilir. ama toplum buna şahit olmazsa ne olur? bir insan pekala bir başkasını kimsenin görmeyeceği bir kuytuda yakalayıp öldürebilir. (aynı şeyleri hırsızlık, iftira, tembellik gibi konularda da söyleyebiliriz)

    işte bu noktada din faktörü devreye giriyor. katil olmayı düşünen adam için 'her şeyi gören bir göz' faktörü devreye giriyor. insanlar görmese bile o görür, şimdi ceza çekmese bile sonsuz yaşamda cezasını bulur. çünkü o (veya onlar) uludur; her şeyi görür, her şeyin hesabını sorar.

    bu bağlamda dinin bir hukuk kuralları bütünü yönü de mevcuttur. en baştaki tezim ile çeliştiğim düşünülebilir ama bir kez daha okunursa durum daha iyi anlaşılır. bugün (son bir kaç bin yıldan bahsediyorum) dinin kişisel amaçlar ve çıkarlar için çarpıtılması söz konusu iken, ilk safhalarında uygulama amacı tamamen toplumsal huzuru sağlamak içindir.
  7. dunya tarihinin en buyuk masali.
  8. bu güne kadar bilgi edindiğim dinlere göre tanrı yahut tanrıların varlığı üzerine somut^:bu kelime önemli^ bir kanıtı ölmeden önce elde edemiyoruz. o yüzden vardır ve ya yoktur diye kesin bir şey söylemeyeceğim, ben de merakla bekliyorum ne ile karşılaşacağız diye. inanmak ve ya inanmamak bana göre bir seçim değildir. en azından ben birini seçmedim, düşüncelerim edindiğim bilgiler doğrultusunda şekillendi ve istesem de onları değiştiremiyorum. dolayısıyla yazının devamında da inananlara yahut inanmayanlara herhangi bir ithamda bulunmaya çalışmıyorum baştan söyleyeyim. "inanmak mı kolaydır, inanmamak mı" şeklinde söylemler mevcut buralarda bu aralar, ben de konuyu yorumlamayı deneyeceğim. söz veriyorum kısa kesicem.

    öncelikle ülkemizdeki muhafazakar ve baskıcı yönetimin gençleri inanmamaya ittiği bir gerçek. din normal toplumlarda, sosyal hayatı düzenleyici bir rol oynar lakin bizde durum töre cinayetleri ve havuzlarını parayla dolduran tarikat liderlerinden ileri gidememişti. hatta daha sonra darbeci cemaatlere ve dinin emrettiği gibi giyinmediği için genç kızlara tekme uçan tekme atmak cezasız, tecavüz etmek de indirimli hale geldi ki bu da başta otorite olmak üzre halk genelinde din anlayışının yozlaştığını gösterir. dolayısıyla bu "dinsizleşme trendi" din ile değil diğer insanların etkisiyle oluştuğundan entropi - negentropi ilişkisiyle mevcut sosyal yapıyı daha da kötü hale getirecek.

    bu arada inananlar yüzünden inanmayan insanları suçlamadan önce iyi düşünün çünkü çoğunuz^:farkında olmasanız da^ justin bieber'i "belieber"lar^:justin bieber hayranları^ yüzünden sevmiyorsunuz. yine de yazıma bu insanları yoksayarak devam edeceğim. din olarak da türkiye ile özdeşleşmiş olduğundan islamı alacağım. yanlış söylemlerim olabilir, yaygın inanç üzerinden yürüyeceğim.

    ben olayı getiriler açısından yorumlayacağım;

    ^:deizm'i bir kenara bırakırsak^ inanmanın getirdiği, yasak,kural, ceza ve ödüller bütünü var. uyarsan sınırsız mutluluk, kısmen uyarsan süreli bir acı ve ^:yaygın inanışa göre^elinde sonunda sınırsız mutluluk.

    inanmayanları ele aldığımız zaman değişik inançlar var lakin ölümden sonra ne olacağına dair kesin görüşleri olan az inanmayan vardır. yaygın görüşe göre ölümden sonra hiçbir şey yok. dolayısıyla ne yaptığının önemi yok.

    yukarıdakilere ek olarak toplumsal kurallar var ki kanıt sunamayacağım ama iki tarafında eşit derecede uyduğunu gözlemledim şu yaşıma kadar^:yaşım fazla değil ama bence bu gözlem için yeterli.^.

    elimizde şimdiye kadar "umut pazarlaması"na karşılık sert kurallar ve umutsuzluk ile daha hafif kurallar var. devam edelim;

    dinde nedensellik ve cevaplar vardır. tanrı yapmıştır, ibadet etmek için yaratılmışsınızdır. doğduğunuz yerin bir sebebi olduğuna, başınıza gelenlerin bir nedeni olduğuna inandırır sizi. hatta intiharı yasaklaması bile hayata daha iyi tutunmanızı sağlar. sizin doğmanızın bir sebebi vardır. değerlisinizdir^:evet bir dine mensup olmak kendinizi daha değerli hissetmenizi sağlar^. başınız sıkıştığında yardım isteyeceğiniz biri vardır. mutlu olmak için yapmanız gereken şeyler bellidir.

    inanmayanların penceresine baktığımız zaman, rastlantısallık ve bilinmezlik hakimdir. bilmem kaç milyon sperm arasından ben nası birinci geldim diye sorgulayabilirsiniz kendinizi. neden doğduğunuzu, amacınızı, yaşamaya devam etmenin gerekli olup olmadığını düşünürsünüz. rastlantısal bir varoluş sonrasında "olmasanız da bir şey değişmeyeceğinden^:bunu ben demiyorum siz diyorsunuz^" kendinizi daha değersiz hissedersiniz.

    elimizde "umut pazarlaması" ve aidiyetlik ile değerlilik hissine karşılık sert kurallar ve umutsuzluk ve rastlantısallık ile öylesinelik hissine karşılık hafif kurallar var.

    bence kolay bir yolu yok bu işin.
    bozuk
  9. 'eskiden acıktığında özgürce istediği meyveyi dalından koparan insan artık çiftliğinin rençberi oldu. barınmak için bir ağacın altına sığınırdı, artık evinin kâhyası oldu. artık yalnızca gece çökünce kamp kurmuyoruz, cenneti unutup yeryüzüne yerleşmişiz. hıristiyanlığı yalnızca gelişmiş bir zirai kültür yöntemi olarak benimsemişiz.' -h.d. thoreau
  10. devlet işlerinden ayrı tutulması gereken , insanları sömürmek amaçlı kullanılmaması gereken,dünya üzerinde yüzlerce bulunan inançlara verilen genel addır.