• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (10.00)
Yazar Peter weiss
direnmenin estetiği - peter weiss
almanya'da politik tiyatronun bir altbaşlığı olarak alınabilecek "belgesel tiyatro"nun öncülerinden ve teorisyenlerinden biri olan peter weiss, direnmenin estetiği'nde, 1937-1944 yılları arasındaki anti-faşist direnişi ve bu direnişin içinde yer alan gerçek kişilerin öykülerini/yaşantılarını merkez alarak, isimsiz bir ben anlatıcı'nın (sınıf bilincine sahip aydın bir işçinin) bakış açısıyla, tarihi, antik yunan'dan bu yana sanat ve siyaset düzlemlerinde yeniden kuruyor. direnmenin estetiği gerçekliğin verilerinden yararlandığı için belgesel ve tarihsel, yazarının yaşamına göndermeleri olduğu için otobiyografik, metne giren parçaları kendine özgü bir biçimde yorumladığı ve birleştirdiği için kurmaca, metinde belirsiz bir imkân olarak yansıyan bir kurtuluş fikri bıraktığı için ütopik, yandaşı olduğu dünya görüşü karşısında eleştirel olduğu için yeniden kurucu, kullandığı farklı anlatım biçimleriyle hem belgesel-gerçekçi hem gerçeküstücü, batı kültürünün siyasi tarihi ve sanat tarihiyle metinler üzerinden tartıştığı için metinlerarası ve kültür birikimini yeniden yorumladığı için ufuk açıcı özellikler taşıyan çok katmanlı bir derya metin.


  1. peter weiss’ın almanya’dan ispanya’ya uzanan iktidar eleştirisi diyebileceğimiz, direnmenin estetiği olarak çevrilen kitabı. bu kitap hakkında ne desem eksik kalacaktır muhtemelen. birçok ülkede henüz çevrilip yayımlanamamışken türkçe’ye üç cildinin de çevrilmesi şaşırtıyor ve takdiri hak ediyor. çağlar tanyeri ile turgay kurultay’ın almanca aslından yaptıkları çeviri gayet temiz. cümle yapısı böylesine karışık bir kitabı gayet ritmik okunacak şekilde çevirmişler.

    yarı otobiyografik romanda dil olaylar, yapıtlar ve metinler arasında nefis kullanılmış. yazar bilinç akışına bağlı ama bu kurguyu geri plana atmamış. sol perspektifte 1937 ile 1944 yılları arası dünya gündemini/tarihini eleştiriyor. antifaşist bir yaşam için mücadele eden karakterin inanılmaz bir hayatı var. siyasal koşuşturmacaları arasında kendini besleyecek sanata da büyük yer ayırıyor ve çok güzel yaklaşıyor. zaten berlin müzesi’nde sergilenen zeus sunağı’nın önündeki tartışmaları ile harika bir giriş yapılıyor kitaba. o görkemli sunak sayesinde antik çağ siyasi hayatı ve sanatı ile modern çağın paralelliklerini –verdikleri bu savaşın sadece biçim değiştirdiğini- farkında olmadan da olsa tartışıyorlar. bu satırlar boyunca mitolojinin ele alınış şeklinin ne derece önemli olduğunu gösteriyorlar.
    yazar edebiyattan resime, heykelden sanat tarihçiliğine pek çok konuyu kendi siyasi görüş süzgecinden geçirerek ve muazzam gözlem yeteneğini de göstererek anlatıyor. 1920’lerden beri süren ülkesindeki partiler arası çekişmelerin ve bu gerilimdeki hataları, boşlukları ve bilinçlenme sürecinin maddi temelinin aslında barbarlığın ta kendisi olduğunu anlatıyor.
    ilerleyen sayfalarda bertolt brecht çıkıyor karşımıza. brecht’le çeşitli yerlerde direnişe katılıp, toplumsal çelişkileri anlamlandırmaya çalışsa da kendi deneyimlerinin sonucunda ortaya çıkan varoluş krizinin ve siyasal açmazlarının sorgusuna yönelir karakter.

    girift yapısı ile okunurken zorlasa da siyasal romanların en iyilerinden bana kalırsa. dostoyevski’nin ecinniler’i ya da paul nizan’ın fesat’ını anımsatıyor ama weiss entelektüel algıyı çok zorlamış hatta fazlasıyla yukarı çekmiş.
    sezgi
  2. 1975'de almanca basılan bu kitap ingilizce'ye ta 2005 senesinde çevrildi. sanırım türkçe çevirisinin ilk basımı ingilizce baskıdan bir kaç ay öncesine tekabül etmekte. batı edebiyatı içinden bir kitabın, hele ki böylesine ağır bir kitabın ingilizce'den önceye türkçe'ye çevrilmiş olması ilginç bir durum.

    bu kitap başarılı bir roman mı? değil. ama amaç da o değil zaten. roman kurgusu, sanat ve politikanın tarih boyunca nasıl kucak kucağa şekillendiğine ilişkin düşüncelerini yerleştirebilmesi bakımından yazar için verimli bir iskelet. daha doğrusu kitabın dert edindiği ana konu şu: güncel politik ve iktisadi bağımlılık altında sanat eserinin nasıl şekillendiği. peter weiss yazar olmanın yanı sıra ressam, grafiker ve film yapımcısı. bu kitapta olayların arasına yedirilmiş sanat teorisi yok sadece. somut örnekler var. bir dönemin politik atmosferinin bir yağlı boya tablosundaki çiftçinin gözlerinde nasıl billurlaştığını görmek. veya çekilen bir filmde kameranın neden oraya koyulduğu.

    kitap berlin müzesi'ndeki bergama tapınağı'na yapılan bir gezintiyle açılıyor. milattan önce yüz küsür yıllarında binlerce kölenin kanı ve emeğiyle ortaya çıkartılan bir sanat eseri. bergamalıların, her şeylerini ellerinden aldıkları kölelerin emeğini kullanarak insanların her şeylerini nasıl ellerinden aldıklarını tasvir ettikleri frizler. iki bin senelik ikametgahı olan batı anadolu'dan berlin'e parça parça kesilerek taşınan o meşhur tapınak.

    bu lafları kitabın sadece üçte birlik kısmını okumuş birisi olarak ediyorum. geri kalanını okumak ne yazık ki kısmet olmadı çünkü bu kitap kadar zamanımı işgal eden başka bir kitapla karşılaşmadım. bu kitap kadar altını çizdiğim, kenarına notlar aldığım kitap olmadı. bir paragrafı yüzünden saatlerimi internet başında harcadığım çok oldu. nazilerle yapılan sokak çatışmalarını internette bulduğum eski berlin haritaları üzerinden takip etme çılgınlıklarına giriştim (ki yıl 2005-2006. internet şimdiki hacminin yüzde biri olmalı). devrim döneminin sovyet yönetmenlerinin filmlerini bir yerlerden buluşturma hayalleri kurdum. ama entelektüel sabrım ve kapasitem bu kitabın sadece üçte birlik kısmına yetti. belki bir gün ikinci bir deneme kısmet olur...