1. öncelikle: (bkz: verdim eksini güzel kardeşim)
    uzun uzun yazmayacağım çünkü okunması zor oluyor, biliyorum.
    1-) özel hastanede verdiğiniz paranın büyük bir bölümü patronun cebine gidiyor. ama patronlar etik insanlardır. onları sakın suçlamayın. hekimleri suçlayın.
    2-) özel hastanede çalışan çoğu hekim devlet hastanesinde çalışan hekim kadar para alır. bu para da yaklaşık olarak orta kademede bir yöneticinin aldığı paraya denktir. daha aşağı bir paraya sabahtan akşama kadar hasta bakmak ya da hastaneyi deli danalar gibi turlayıp iş yapmak isteyen varsa, gelsin, kendisine bir adet hekim diploması armağan edeceğim.
    3-) birkaç tane medyatik hekim dışında bahsedilen parayı alan hekim yoktur. o hekimlerin böyle fahiş fiyatlar istemesi yanlıştır. tıpkı 1 saatlik konser ya da dizi için fahiş fiyat verilen şarkıcılar/oyuncular ya da fahiş fiyata çalışan ünlü avukatlar ya da mühendisler gibi. sorun mevcut ekonomik modeldedir. bu ekonomik modelin sorumlusu da, evet doğru tahmin ettiniz, hekimlerdir. çünkü kapitalizmi hekimler icat etmiştir.

    edit: imla

    edit2: hastanın yaşamının tehlike altında olduğu bir durumda hastayı kurtarmak için at pazarlığı yapan bir hekim görürseniz, hiç çekinmeden tabipler odası'na şikayette bulunabilirsiniz. ben henüz böyle bir hekime rastlamadım ama kim bilir, belki olabilir de.
  2. "aaa fikrim geldi, ben bunu gidin bi başlığa sıçayım" denilerek açılan her başlıktan tiksindiğim gibi "dostlar, romalılar, yurttaşlar dinleyin" tarzı cümlelerle süslenen yazılardan da tiksinmişimdir hep.

    düzgün yerde kullanıldığında sempati yaratacak her cümle, yanlış yerde kullanılınca ne kadar sevimsiz gelir insana.

    herkes kendine yakışanı yapar bayım, ben de sizi eksileyerek üzerime düşeni yapacağım. umut ederim ki gönlüm bir nebze olsun serinleyecektir bu gerekli hareketle birlikte.

    samimiyetle kalın.

    tanım: en ufak bir rahatsızlıktan tutun da en ölümcül hastalığa kadar derman olması umut edilerek başvurulan, sevdiklerimizi, kendi canımızı emanet ettiğimiz doktorların mesleğine atılmış olan iftira.
  3. trollükte zirveyi kimseye kaptırmamak için yarışabilecek kimselerin beyanı. trollük yaptığı aşikar insanları severim,hatta performansını ayakta alkışlarım yeri geldiğinde gülerek. ancak bu söylemlere gerçekten gönülden inanan insanlara da rastlamadım değil. bu yorumu da onlara yönelik yazıyorum zaten.

    not: bu yazı, okumaktan keyif alan yazarlara yönelik olarak yazıldı, vakti kendinden kıymetli arkadaşlarımız bu noktada okumayı bırakabilirler.
    ********

    -ergenliğe girmiş,kafası az da olsa çalışan herkesin bildiği birşey vardır. toplumlar sınıflardan oluşur.insanlık tarihiyle eşdeğerdir sınıflara ayrılma. bu ayrışmayı sağlayan şey paranın icadından beri çoğunlukla zenginlik/refah düzeyine göre belirlenmiştir.

    -belli bir sınıfa yerleştirmişseniz kendinizi, isteseniz de istemeseniz de o sınıfa mensup insanların çoğu gibi yaşamalısınız. örnek vermek gerekirse; ayda 10.000 lira maaş alıyorsunuz ama değeri 25.000 lira olan 2.el bir araca yıllardır biniyorsunuz.ne olur biliyor musunuz; belli bir süre sonra önce sizin 3'te 1'iniz kadar maaş alan insanlarca,sonra da yakın çevrenizce eleştirilir/sorgulanırsınız. alışveriş yaptığınız bakkal arkanızdan 'o**spu çocuğu paranın am*na koyuyor hele bindiği eşeğe bak' diyebilir,bu laf kulaklarımca duyulmuştur.

    -hal böyle olunca zengin insanlar canı gönülden isteyerek ya da mecbur hissettikleri için kendilerinden beklenileni yapıyor. ev,araba,gündelik ihtiyaçları geçtim,eş seçiminde bile bunu yapmaları gerekiyor. ve tabiki de konumuza geliyoruz; insanlar sağlık ihtiyaçlarını bile bu düzlemde planlıyorlar.

    -mustafa koç kalp krizi geçirdiğinde önce yakındaki devlet hastanesine götürülmüştü hatırlarsınız. günlerce konuşuldu bu konu,neredeyse manşetlerde 'mustafa koç o kadar zengin olmasına rağmen devlet hastanesinde can verdi' denilecekti. konumuzla ilgili en güzel örnek de bu oldu sanırım.

    -özel hastaneler de tam bu maksatla kurulur zaten,işletme mantığıyla hareket ederler. 'sen zenginsin arkadaş,neden devlet hastanesinde sıra bekleyesin saatlerce,fakirlikten nefesi kokan adamlarla neden o curcunalı ortamı paylaşmak zorundasın. fakirin sıra kültürü de yok ki, arsızlık edip doktorun kapısının önünde sipere yatacak, bir de onunla sıra kavgasına gireceksin,değer mi be kardeşim.hem içerde seni muayene edecek doktor günde 100 hastaya bakmak zorunda en az, adam derdini doğru dürüst dinleyemeyip ilacı yazıp gönderecek seni.gel bana, ben seni deri koltuklarda o mis kokulu sakin ortamda oturtayım,doktorum güler yüzle karşılasın seni' der özel hastane.

    -cebinde 300 lira varsa sen mutlusundur,hastane mutludur,sana havada karada ölüm yoktur artık. ama ya yoksa?

    -işte o zaman çanlar senin için çalmaya başlamıştır. eşe dosta yakınırsın. fakir olduğundan ve protein ihtiyacını karşılayamadığından ötürü zeka yaşın olması gerekenden daha düşüktür. sana kaliteli sağlık hizmeti sunması gereken sistemi, vergi verdiğin devleti eleştirmek yerine devlet hastanesinde çalışan doktora 'ulan doktor sen çok para kazanıyorsun lan bana iyi bak,çok iyi muayene et beni,serum da tak bana,içine o sarı ilaçtan da koy' diyorsun.

    -protein ihtiyacını arasıra yediğin 2 liralık tavuk dönerden karşılıyorsan ve de internetle tanışmışsan da hemen en yakınındaki sözlüğe girip 'özelde doktorlar çok para alıyorlar,niye benim fakir ve pembe kıçıma 20 dk bakmak için 350-400 lira para istiyorlar' diye soruyorsun. internet kullanmayı bildiğin halde, sağlık bakanlığına 'özel de olsa,insanlara sağlık hizmeti sunan kurumların fahiş fiyatlar uygulamasının sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmadığını' belirten bir mail atmıyor, dilekçe yazmıyorsun. çünkü bilinçaltın bile fakirlikten kırıldığı için; ''doktorun parası azalırsa azalan miktar senin cebine girecek ve sen de artık özelde muayene olabileceksin'' sinyalleri yolluyor beyin kırıntına.

    -son söz, hemen hepimizin yakından tanıdığı, galaksiler liderimizden geliyor : '' yahu bunların amacı üzüm yemek değil ki, bağcıyı dövmek''
  4. "diktatörlüğün etik bir meslek olmaması" olarak okudum.

    az önce abd'deki protestoları izlemiştim onun etkisinde kaldım galiba. :d

    ama etik değil bence.