• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (7.00)
düğümlere üfleyen kadınlar - ece temelkuran
çok satan 'muz sesleri' kitabının yazarı usta gazeteci ece temelkuran'dan yine çok satacak, gündem oluşturacak bir roman!..

bir kadının kalbini fena kırmış bir adam...

o adamı öldürmek için çölü geçmeyi göze almış dört kadın...

düğümlere üfleyen kadınlar bu yolculuğun romanı. ne kadar sevilse de tamir olmayan o yaralı coğrafyada, ortadoğu'da geçiyor. saraylar devrilip, meydanlar dolarken sorular kalıyor geriye. her yola en az bir soruyla çıkılır çünkü: bir kadın ya da bir ülke nasıl sevilir sahiden?

"amira, bize kadınları nasıl seveceğimizi anlatan bir kitap lazım. yoksa hep böyle şapşal ve kavruk kalacağız. bize kadınların nefesini genişletecek, o nefesin rüzgârına yelken açmamızı öğretecek bir kitap lazım. yoksa biz ne kadar sevilsek tamir olmayız."


  1. anlatımıyla sizi ortadoğu'nun kalbine, olayların geçtiği sokaklara götürür yalınayak. kumun sıcağını da hissedersin, onca kalp kırıklığının çatırtılarını da.
    üç kadının intikam yolcuğuna onlarla birlikte çıktığını sanırken, aslında kendi içine yaptığın yolculuklarla yüzleşirsin.
    bir solukta okunacak güzel bir kitap.
  2. kendini çaresiz, güçsüz ve kimsesiz hisseden kadınların okuması gereken bir roman. tanrı kadınları sever mi? eşiti gibi mi sever? peki bir insan, kendi kendini durup dururken sevebilir mi? yoksa "insan kendini ancak bir tanrı onu severse, birinin onu sevdiğine inanırsa" mı sevebilir?
    içimi muhammed'in mektuplarıyla ayrı, maryam'ın hikayesiyle ayrı yakan bir eser.
  3. ortadoğu'da bir pansiyonda bir araya gelen üç kadının, başka bir kadının intikam davetiyle çıktıkları yolculuğu anlatır düğümlere üfleyen kadınlar. ve bu yolculuk esnasında ortadoğu'da devrim gerçekleri ile beraber; kadınların birbirlerini ve kendilerini tanımalarını gözlemleyebilirsiniz. ayrıca kitap içindeki dido'nun yazıtları ve muhammed'in mektupları okuması heyecan verici eserlerdi.
  4. tadını çıkara çıkara okunması gereken kitaplardan.
    ...

    muhammed'in dördüncü mektubu

    - "tunus'a geldin ha! vay be! nasıl bir şey bu biliyor musun? ormanda sabah oldu ve bütün yavru hayvanlar sağ salim hayatta!

    çarşıda geziyorsun, seni izliyorum, peşindeyim çünkü. hey tatlıcık, beni yokluğumda bile atlatamazsın! yürüyüp yürüyüp durup dönüyorsun aniden...
    heeyt! bütün sokak çocuklarına benden birer baklava!
    bana bakıyorsun!..
    üzerine birer de gazoz o zaman!

    şimdi senin yanında, orada olmak isterdim, tunus'ta. sen yalınayak yürürken seramiklerdeki serinlik, bu mektubun harflerinde gezen kirpiklerinin ucuna düşen ışık olabilirdim.

    uyurduk yani, uyanırdık dahası var mı? dalımız gülümüzü taşımaz olurdu, yıkılırdık. dua ederdik, aklımız süt liman. denizden topladığımız taşlar hiç kuruyup solmaz, bütün öksüzlere neşeli balıkçılar ve pembe yanaklı manavlar sahip çıkardı. işte bunları olabilseydik balım, birbirimize iman ederdik. benim tanıdığım allah affeder böyle şeyleri. o'nun sana bahşettiği nefesi koklardım gece gündüz. şükrederdim. dahası var mı...

    pekâlâ, evet, olamadı bunlar. büsbütün benim beceriksizliğim. senin için daha hamarat olmayı her şeyden daha çok isterdim. fakat bu mağlubiyet bizi aşkla uzun atlamada belini kırmışlar kategorisine sokmaz. biz seninle havaya zıplayıp sonra kendilerinden haber alınamayanların arasındayız.

    senin yokluğun kahrın baş köşesinde dursun.

    uzatmayayım, kırılmamış tek hayalimsin. hey! epey dayanıklısın ha? benim gibi bir beceriksiz sakarın elinde bile bir su damlası kadar çeviksin.

    hey! yokluğun karanlık değil. yokluğun büsbütün ışık, gözünü kapamaktan başka bir çare bırakmıyor insan.
    bir dua kırıntısı lütfet. benim kalbim ise senin için hep namazda.