1. kenan evren öldü ancak erdal eren her zaman yaşayacak. zalimler hep ölür,zalimin zulmüne uğrayan hep yaşar...o hep 17 yaşında kalacak...yaşasaydı abimiz olacaktı yaşatmadılar kardeşimiz olarak kaldı...
  2. bakınız çok enteresan,

    günümüzde, kenan evren'i sevgi ve saygıyla anan yok iken, üstelik kendi döneminde halkın %92'sinin alkışlarını, övgülerini almasına rağmen, onun astırdığı bu çocuğu (hukuk düzenince 18 yaşını doldurmayan herkes çocuktur) toplumun radikalleşmeyen-kutuplara koloni kurmayan ayı cinsleri haricinde herkes üzünçle anar... toplum vicdanının keşkesidir bu çocuk. o dönemde ise hain idi, devletin yanlış politikalarının neticesinde yaşam hakkı elinden alınan bir birey-bir vatandaş-bir çocuk idi... düşünceleri, eylemleri hukuk düzenine aykırı idiyse bile böyle bir cezalandırmayı kanaatimce hak etmiyordu. hemen ekleyeyim, idam kanaatimce insanlık suçudur.

    ünlü bir söz var, kızılderili atasözü olduğu iddia edilen, "... kimin kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir" diye... suyun akışına, zamanın getirilerine hiçbir beşer karşı koyamaz ve olacakları engelleyemez. tarihsel gerçeklikler nedensellik ilkesi gereğince tekerrür edebilir tekerrür etmese de benzer sebepler benzer sonuçları doğurur. diyalektik bir bütündür, rüzgar eken fırtına biçer, ki biçmiştir, biçecektir de...

    bundan çok değil, 20-30 sene sonra -kişiler için uzun bir süre belki ancak tarih için bir göz açıp kapama süresi bile değil- tüm ihtişamıyla hükümranlık kuranların, halkın çıkarlarına aykırı davrananların, totaliter bir rejim inşa etmeye çalışanların, insan haklarına saygı duymayanların, hukuku ayaklar altına alanların da kenan evren ile benzer bir sonu, benzer bir kaderi yaşamayacağını söylemek tarih bilimiyle ve diyalektik ile çelişir, illiyet rabıtasına aykırı düşer. bugün de halkın çoğunluğunun mutlak desteğini arkasına alanlar, o günkü ihtişamlı iktidarlar gibi gün gelir nefretle anılır...

    ama o günkü gibi zulüm görenler, sürülenler, fişlenenler, öldürülenler, bir mücadelenin içine girip de mücadeleleri uğruna can verenler erdal eren gibi kahraman olarak anılır, hiç değilse sempati duyulur, en azından toplum vicdanının keşkesi olarak kalırlar...

    ölmez sağ kalırsak, bu mecra da faaliyetlerine devam etme olanağı bulursa tarih bize bu savımın ne derece doğruluk payına sahip olduğunu gösterecektir.
  3. Tahminen mart 1962'de Giresun Şebinkarahisar'da doğan, 13 Aralık 1980'de Ankara cezaevinde idam edilen genç HK üyesi. Ankara Yapı Meslek Lisesinde okuyordu.

    2 Şubat 1980'de, Ayrancı'daki bir korsan miting esnasında inzibat eri Zekeriya Önge'yi öldürmek suçundan gözaltına alınır. Alelacele bir yargılamayı müteakiben Mart ayında idam cezasına çarptırılır (ilk aşama duruşmada avukat tutmasına izin verilmediği, avukatın ancak Yargıtay aşamasında devreye girebildiğini de ekleyelim), avukatların yaş konusu dahil itirazları dikkate alınmadan 13 Aralık'ta idam edilir.

    Sürekli yaşı üzerinden eleştirilen, özellikle idam edilmesi için yaşının büyütüldüğü sıkça anlatılan Erdal'ın "yaşının büyütülmesi" hatasına düşmeyen yok gibi bir şey. Ne yani, "karar: vatandaş Erdal Eren'in idam cezasına çarptırılması için yaşının tashihine" diye dava mı açılıyor? Öte yandan avukatların da iddiasına itibar edilmemiş, sadece kemik röntgeni üzerinden "18 yaşında olabilir" diye bir rapor verilmiş. Yine de gerçek doğum tarihinin 1964 olduğu balon. Çünkü ailesi bile tam olarak bilmediğinden, her yerde görülen resmi doğum tarihi olan 1961 mezarında bile kullanılmıştır. Avukatı Nihat Toktay, yine aileye dayandırarak Mart 1962 gibi tahmini bir aralık verirdi, ama bu da kesin değil.

    Son olarak dava sürecindeki şaibeleri, dönemin Askeri Yargıtay üyelerinden Ahmet Turan 2007 yılında anlatmış.
  4. saian'a suç'u, sezen aksu'ya son bakışı, teoman'a on yedi ve iki çocuk'u söyletmiş. yaşı küçükse de hatırası büyüktür.
    bozuk