-
- okudum
- okuyorum
- okumak istiyorum
-
youreads puanı (8.00)
yazarın yaşam, ölüm ve cinsellik ekseninde yaşamın anlamını arayan ve yazdığı her türlü metinde bu arayışını hissettiren farklı dili, metinlerin varlığından bağımsız olarak okuyucuyu sarmalıyor. yazarın bilincinin ve bilinçaltının zaman zaman birbirine karıştığı ve an’ların hiç de sıradan olmayan bir anlatısının ortaya çıktığı anlatılar bunlar. kitabın adında geçen “eski” kelimesi ile kastedilen yazarın çocukluğu veya yazarın çocukluğundan bilinçaltında kalanlar belki de…
-
yapı kredi yayınları tarafından yayımlanan kitapta yirmi üç öykü yer alıyor. öykülerden altı tanesi almanca olarak yazılmış, yazarın ölümünden sonra kardeşi sezer duru tarafından türkçe’ye çevrilmiştir.
tezer özlü’nün ilk kitabı eski bahçe, yazarın 1963 yılından sonra dergilerde yayımlanan öykülerinden oluşturularak 1978 yılında yayımlanmış. 1986 yılında yazarın ölümünün ardından ise bu ilk kitap daha sonra yazdığı öykülerle birlikte eski bahçe – eski sevgi (1987) adıyla yeniden basıldı. -
tezer özlü için her şey ölümle ilgilidir ve dolayısıyla da yaşamla sanırım, hep gitmek ister bir yere, bir şeye. yirmi ile otuz yaş arasını çılgınlık dönemim diye anlatıp kırk üç yaşında da gitmiştir, giderken kendini bırakmıştır ama: bıraktım, bıraktım. hepsini, kendi ve benim dünyamı anlamaları için bıraktım. ama hiç biri kendini anlayamadı. bana da ölümsüzlüklerin sonsuz acıları kaldı. ya da sonsuz "bağımsızlıkları''. (kalanlar, 1995)
[...] bırak beni artık. bu camdan çırılçıplak aşağıya atlayacağım. sana karşı değil bu. çocukluğuma karşı. bu kente, bu eve... bu değişmeyen her şeye, bu ölmeyen herkese karşı. yaşlı halimle ne değin mutlu olacağım, genç bedenim ölü olarak bu sokakta yatarsa.'' (eski bahçe, 1987) -
"bir araya getirdiğim harfler beni anlatmaktan uzak" (amerikalı komşum willy) -
anlatımına katıldığınız zaman
yaşarsınız
birlikte
kelimelerin kesif çığlıklarını.
tezer özlü okumak:
duygular flamasıyla yüzmektir
en ayrıksı yanıdır
zamandan kopmanın yan fiilinin.
!---- spoiler ----!
& ışığı kapayınca ağaçlar üzerinde mor-mavi bir berlin gökyüzü görüyorum. yüksek ağaçlarla biraz uzakta birleşen bir gökyüzü. bir uzantıda üç kırmızı ışıktan en üstteki yanıp sönüyor. sonra evin tüm camlarına bakıyorum. hallensee köprüsü ve çevresi apaydınlık. bu duvarlar arasında dünyaya karşı ne denli korunmuşluğumu algılıyorum. bazı günler bana çok kısa gelen yaşam, zaman zaman çok uzun. bütün yaşamlarını birkaç yıl içinde bütünleyen bir canlı da olabilirdik, diyorum. artık nerede olsam, kentlerimle, kentlilerimle ve anadolu'nun boş bozkırlarıyla birlikteyim.
& ne güzel şarkılar var. şimdi çok uzak zamanların, çok uzak toprakların, çok geniş caddelerin yakınındaki büyük beyaz tavanlı odada çok güzel şarkılar var. henüz yüksek ağaçlar yapraksız. eksi on dereceye varan soğuk günlerde kıpkırmızı bir kış güneşi parlıyor. erkenden çıktığım sabahlarda, biraz ötemdeki köprünün üzerinden geçerken, aşağıda sıra sıra uzayan tren yollarına bakıyorum. tren raylarını hep sevdim. tren raylarının bitiminde fabrika bacaları tütüyor. sabah sekize doğru, bacalardan tüten dumanların gerisinde kırmızı, soğuk kış günü güneşi doğuyor. doyumsuz dünyamı avucumun içine alıp sıkıyorum. her şeye hazırım. hastalığa. yalnızlığa. aşka. gitmeye. kalmaya.
&
öyküme gabuzzi adını veriyorum
gabuzzi kimdir ya da nedir
ben gabuzzi'yi tanıdım mı
şimdi ortaya gabuzzi sorunu çıkıyor
gabuzzi deyince ben neyi ansıyorum
manik depressivler kendilerini değil başkalarını
öldürürler
diyor süm
ben kimi öldürdüm beni ya da başkasını mı
bunu bilmiyormuşum gibi yazmak istemiyorum
hiç kimseyi öldürmedim ben
rahibe okulunda okumuş olmam gençken -
ki ben hep gencim
hiç ölmeyeceğim işte
ölüme ölmemekle karşı çıkıyorum
ölmemek de bir çeşit ölüm mü
...
!---- spoiler ----!