1. bu konu altında bilim fanatizminin de sakıncalarına değinmek gerekir. fanatizm diyorum çünkü sıklıkla tartışmanın diğer tarafı yaratılışçı olarak algılanıyor. bence bu ya siyahsın ya beyaz düşüncesinin ürünüdür. her ateist aynı zamanda bilim fanatiği olmak zorunda değildir.

    felsefeyi artık bilim adamları yapıyor fikrine katılmak pek mümkün değil. çünkü felsefenin tanım alanında evrenin, maddenin varoluşunu anlamak olduğu kadar, insanın varoluşu, mutlu olma çabası, amaçları da bulunur. örneğin bilim hiçbir vakit size hayat acı ve ızdırapla doludur diyemez. bilimsel mantık yürütme size mutluluk reçetesini en fazla hedonizmle verir. yani zevk aldığın şeyleri yaparsan hormon salgılarsın ve mutlu olursun. o halde sana bu hormonu salgılatan şeyleri yapmalısın der ya da daha kötüsü ilaç yazar. neyse felsefi zeminde insanlar birçok reçete bulabilir kendine. kaldı ki bilimin rastlantısallık kabulü ile insanlığı kaostan kurtaracak olan yine felsefi metinler olacaktır. bu kısmı atlıyorum, gerekliliğini tartışmak bile yersiz.

    evrenin varoluşuna geçmek isterim çünkü bilim fanatiklerinin tavırları ile tartışma esnasında söyledikleri tutarsız oluyor genelde. şimdi gelinen son nokta bildiğim kadarıyla her şeyin big bang ile başladığı, sonrasında zincirin aktığı. eğer birisi big bang'ten önce ne vardı derse bilimin en genel cevabı zaman mefhumunun big bang ile ortaya çıkması nedeniyle öncesi sonrası kavramlarının geçerli olamayacağı diye biliyorum. şimdi özetle big bang'ten önce diye bir şey sorulamaz mantık hatası olur, sormayın diyor. sonra bilim her şeyi akılla anlamaya yönelik çabadır diyor. belirsizlik ilkesi örneğini yukarı da verdim çünkü parçacığın momentumunu ve konumunu aynı anda tespit edecek düzenek bilimin elinde yok. bir gün belki de o imkanlar gelişirse gözlemciler deneye etki etmeden izleyebilme şansına erişirse bunu da anlarız hayali var. hermes binlerce yıl önce"evrende kozmik yasalar geçerlidir" deyip konuyu kapatmıştı.

    big bang'i evrenin içinde aramakla ilgili şüphelerim var. şöyle ki; big bang olan şey artık her ne ise bir kere olmuş ve bitmiş olmalı. yok evrende o şey hala var ise yeni big bangler olmalıdır.demek ki big bang olan şey artık yok. ondan süregelen bir evren içindeyiz. sicimleri gözlemleyebildiğimiz zaman ulaşacağımız şey belkide atom altı parçacıkların da başka parçacıkları olacak. fakat anında meşhur soru gelecek bu parçacıklar neden oluşmuş peki? bana göre bilimin geleceği son nokta evrenin şu anda evrende olmayan bir şeyden türediği ve o şeye ulaşmanın da mümkün olmadığı olacaktır. bu durumda bir önceki yazıda bahsettiğim bizi sınırlandıran evrende sınırlı imkanlarla evrenin nasıl oluştuğunu anlamaya çalışmak noktasına geliyoruz. felsefe de sorup duruyor, varlık nedir? varlık ve oluş, varlık ve görünüş, varlık ve düşünce ayrımlarını tartışıyor. evrende olmayan bir şeyi arıyorsanız siz buna ister bilim deyin ister felsefe pek bi fark göremedim ben.

    bilimin en büyük yararı bana göre doğru şekilde felsefe yapma imkanı tanımasıdır. sonuçta yağmur yağdığında tanrı ağlıyor deyip felsefe yapmakla, su buharlaştı geri geldi deyip yapmak arasında fark var. bugün felsefe bilime dayanıyor, kimse çıkıp da bilimse olarak kanıtlanmış şeylerin aksine bir felsefe yürütemez. yani evrim teorisi felsefeye yeni bir alan açar. onun üstüne felsefe yaparsın. cinsel seçilimle (tavuskuşu örneği) doğal seçilimin en son neye göre ayrıştığı açıklanmış mıydı hatırlamıyorum bile. yine aynı şey, bilimin bittiği yerde felsefe başlar, bu zaten kaçınılmaz olandır. gönül ister ki felsefe gelişsin ve geçmişte olduğu gibi tekrar bilim felsefeye dayanıp kanıtlamaya girişsin insanlık bir adım daha atlasın. maazallah fare gibi tekerleği çevirip durup hiçbir yere gidememek var işin ucunda.
    abi
  2. her şeyi hızla değiştiği bu zamanlarda hala bir yerlerde debelenmek ve kişileri aşılmaz doruklar olarak görmek felsefenin kendisini anlamamaktır. felsefe: bilgi sevgisidir dersek, felsefe bilimden ne kadar ayrıdır veya çağın bilimine o çağın felsefesi mi denir bunu da tartışmalı. ama felsefe deyince sınırımız üç beş adam ise evet felsefe işlevini yitirmiştir. felsefenin ayakları çoğu zaman yere basmaz. bu kadar aptalca şey olmaz dediğiniz şeyleri söylemiş olabilirler. kendi dinlerinin vaizleridirler. felsefi düşünce tarzı ise tanımımız ne olursa olsun ne değerini kaybedecek ne de hayatımızdan çıkacak bir şey değildir. dostoyevski ve kafka büyük felsefecilerdi. yarın "bilimsel" anlamda bu büyük işleri yapanlar yine aynı felsefi düşünme becerisini kazanmış insanlardan çıkacaktır. küçümsemeden (ne mümkün?) ve gözümüzde büyütmeden bakmak lazım hadiselere.
  3. aradaki ilişkiyi çatışma olarak nitelendirmek doğru olmayabilir. bu iki kavram birbirleriyle mutual bir ilişki içerisindedir bence. biri diğerinin gelişmesine yardım eder diğeri gelişen şeyin içini doldurur. doldukça daha da genişler. bu böyle sürüp gider...
  4. tekrar ediyorum;olmayan çatışmadır!

    (yorumumun uzun olacağını gördüğüm için, daha önceki yorumumu düzenlemektense yeni bir tane yazmayı uygun gördüm.)

    yazacağım yorumda önce söylenenleri inceleyceğim, söylenenler üzerinden eleştirimi yapacağım ve ardından, özetle konu hakkında yukarıda belirttiğim kendi fikrimi tekrarlayacağım, açacağım, kapatacağım.

    bu tarz bir girişim için elbette öncelikle başlığı açan arkadaşın yorumuyla başlamak gerekmekte.

    "başlığı felsefenin çöküşü bilimin zaferi diye de açabilirdim, ama yapmadım.
    birazdan yazacaklarım kimilerini rahatsız edecektir ancak gayem kimsenin rahatı bozmamak değil aksine sokrates gibi rahatsız edebilmektir.

    felsefe ve bilim arasındaki bahse konu çatışmayı görebilmek için öncelikli olarak felsefeyi tanımlandırabilmek gerekir. "

    başlıktaki yorumlarına baktığımızda, üç aşağı beş yukarı "bilimci" olarak adlandırabileceğimiz bir arkadaşın(böyle adlandırmamın sebebi etiketlemek değil yorumumu yazarken "bilimi seven ve sayan" veya "bilimci olmaya yatkın" veya "bilimci gibi görünen" gibi uzun kalıplar kullanmaktansa kısa bir kelime ile tavrı açıklayabilme isteğimdir.) amacının birilerini rahatsız etmek olması normal midir? bilimci birinin ve bilimin tek amacı, gerçeği ortaya koymak değil midir? o halde, bilim ve felsefe çatışması adı altında yazılan bir yorumun amacı da, bilimci kişinin kendi gerçek dediğini ortaya koyabilme isteği olmalıdır. birilerini bu gerçekle rahatsız etmek, veyahut birilerinin bu gerçekten rahatsız olabileceğini önemsemek, bu durumdan kaygılanmak ya da bu durumu arzulamak, bilimin işi değildir, belki siyasetin belki psikolojinin belki de sosyolojinin işi olmalıdır. burada bu paragrafı okuyacak kişinin aklına hemen gelecek olan şey, "bir dakika abi, bilim diypsun, psikoloji ve sosyoloji bilim değil midir?" bu soru önemli bir soru, psikoloji, sosyoloji vb. alanların, adları üstünde bilim olup olmadığını tartışmaya götürür bu bizi, ki böylesi bir tartışmanın yeri değil. ancak sözlerimi aydınlatabilmem için şunu söyleyebilirim, yukarıda "bilim" diyerek kastettiğim, ve anladığım kadarıyla başlıkta da bilim denerek kastedilen "pozitif bilimler"dir.

    devam edelim; dar vinci nickli arkadaşımız, yorumuna kısa bir felsefe-bilim tarihi özetiyle devam ediyor. bu noktada da bir kaç şeye değinmem gerek. "peki bu felsefe neden antik yunanistanda ortaya çıktı? esasında adı felsefe olmaksızın daha önce tarih öncesi çağlarda bile felsefenin alanına giren çalışmalar yapılmaktaydı." şu iki cümle, felsefenin tanımı açısından kilit önem arzetmekte. sırf şu cümle, felsefenin tıpkı ortaya çıkan bir akım, bir manifesto veyahut bir "bilim" dalı gibi görüldüğünün göstergesi.

    " esasında adı felsefe olmaksızın daha önce tarih öncesi çağlarda bile felsefenin alanına giren çalışmalar yapılmaktaydı." o halde, adı felsefe olmaksızın felsefe antik yunandan daha önce de vardı. tıpkı, yerçekiminin newton tarafından formüle dökülüp, isimlendirilmeden önce var olduğu gibi. o halde, antik yunanda ortaya çıkan şey felsefenin kendisi değildir. orada ortaya çıkan şey "felsefe"ye verilen yunanca addır. pekala bu neyi değiştirir? yani, sorulduğu gibi neden bu isim, yunanda ortaya çıkmıştır da diğerlerinde ortaya çıkmamıştır? bu sorunun cevabını verebilmek için, "acaba gerçekten diğer toplumlar felsefeye bir isim vermediler mi?" demek gerekir. bunu bilmiyorum, konunun bu tarafa kayması da geleceğim nokta açısından pek önem arz etmemekte. önem arzeden şey şu, antik yunanda felsefeye bir isim verilip, bir meslek gibi felsefe yapanların ayrı bir isme sahip olması, bunun bir "dal" olarak görüldüğünün ve üzerinde uğraşılması gerektiğinin düşünüldüğünü gösterir. bu bağlamda ortaya çıkan şey, felsefe değil, antik yunanlıların felsefeye bakış açısıdır ki bu da antik yunan felsefesidir. yani kısacası felsefe antik yunanda ortaya çıkmamıştır. felsefe antik yunanda, diğer medeniyetlerden farklı olarak(söylediğim gibi bundan tam olarak emin değilim, araştırmak gerek) "adlandırılmış," "anlaşılmış" ve "incelenmiştir."

    devam edelim;

    "ancak devri kapatarak felsefe ile bilimin arasındaki farkı net çizgilerle ortaya koyan 16. yy.’lın başlarında “hypotheses non fingo” diyen isaac newton olmuştur. peki newton neden “ben hipotez uydurmam” deme ihtiyacını hissetmiştir? elbette newton’un hipotez ve savcılık düşmanı olduğundan değildir.
    demiştir çünkü, newton’a kadar gelinen süreçte “bilim” tanımlaması net çerçevelerle çizilmemişti. "

    felsefe ile bilim arasındaki "sözde" farkı ortaya koyanın newton olduğunu sanmıyorum. çünkü kendisi bir doğa felsefecisi olarak anılırdı ki kendisinden bir, bir buçuk yüzyıl daha bizim bilimadamı dediğimiz insanlara bu isim verilmiştir. zaten newton bu sözle de bilim ve felsefe ayrımına girmemiştir. girdiği şey felsefenin içinde yeni bir kapı açma girişimidir, bu kapı bir tünele çıkar ve tünelin ucu da günümüz bilim anlayışıdır. newton, o sözü söylediğinde amacı felsefe ile bir takım şeyleri birbirinden ayırmak değil, doğru felsefe yapma metodu ortaya koymak idi. yani bir nevi, felsefe felsefesi yapmaktaydı ki, bu sonradan "bilim felsefesi" olarak anılır.

    " newton’un kütle çekim kanununa ilişkin vermiş olduğu formülün şimdilerde yanlış olduğu ortaya çıktı. ancak bazı kara propagandacı bilim düşmanları newtonyen bakış açısını top yekün yanlışmış gibi newton’un ve kütle çekim kanunun düşüşü olarak lanse ettiler. "

    newtonyen bakış açısının tamamen yanlış olduğunu söyleyen insanların bilim düşmanı olarak addedildiğini görmem beni üzdü. zira, newtonın söylediklerinin tamamen yanlış olduğunu ben ilk önce bilim fanatiklerinden duydum. olayı açıklamam gerekirse; newton kendisinden bir miktar uzaktaki bir tabloya, veyahut bir duvara bakmaktaydı. duvar, tablo ya da "levha" newtona gri görünmekteydi. ve newton bunu yazdı, söyledi, bağırdı. ve insanlar dönüp baktığında, gerçekten de levhanın gri olduğunu gördüler. newton ve dönemin "doğa filozofları" ile levha arasındaki mesafe zamandı. felsefenin, o güne değin edinilen bilgi birikiminin bulunduğu noktadan bakıyorlardı. ve bu bilgi birikimi artıp mesafe kısaldıkça, einstein bize, levhanın gri olmadığını, siyah ve beyaz noktacıklarla oluşturulduğunu gösterdi. o halde, levha griye boyalı değildi, gri gibi görünen siyah ve beyaz bir levhaydı. bu noktada newtonın söylediğinin yanlış olduğu ortada, söylediği tutarlı, makul ama gerçek değil. bu noktada "gri boya dediğiniz de siyah ile beyazın karışımıdır zaten" diyebilirsiniz. çok doğrudur, bunu newton da biliyordu ki kendisi formüllerinde bir eksiklik görüp bu eksikliğin ne olduğunu çözememekten yakınmaktaydı. (bkz. evrenin zarafeti - brian greene [yani ben oradan öğrendim])

    devam ediyorum;

    "bunların içinde bir doğa bilimcisi ve matematikçi olmasına rağmen bir safsatadan öteye geçmeyecek komik düşüncelerin sahibi “tanrı mümkün olan en iyi evreni yarattı”cı sözümona akılcı, teklikçi “bele güçük güçük monadlar var her bir şey bu monadlar”dırcı tiplemeleri de doğurmuştur. gerçi leibniz'i voltaire reyiz candide ya da iyimserlik adlı kitabında yerin dibine sokmuş çıkarmıştır. "

    bu noktada, leibnizin yaptığı din felsefesidir, ilahiyattır, teolojidir, tasavvuftur. buna pozitif bilimlerle bir yorum getirmek anlamsız olur. zira pozitif bilim tanrı hakkında yorum yapmaz, çünkü yorum yapmasını gerektirecek bir durum da yoktur. öte yandan, leibnizi yerden yere vurduğu söylenen voltaire de, o eserin de ve öne sürdüğü anafikriyle yine aynı kulvarda bir felsefe türüne dahil edilebilir, edilir. o halde, "saçmaladığı" söylenen leibnizten, pozitif bilimler açısından bakıldığında, voltairein ne farkı vardır? yoktur. bu noktada voltairein bir bilimci için reyiz olmasını, veyahut sırf, bilimcinin sevmediği, zırvaladığını düşündüğü birinin zırvaladığını düşündüğü için reyiz olmasını makul kabul edemem.

    "çünkü 19. yüzyıldan itibaren newton reyizle birlikte felsefe ile bilim arasında açılan çatlak, bilimin bayrağı devralmasıyla iyiden iyiye belirginleşmiştir. 19. yüzyıldan sonra felsefe onu temsil eden filozofların doğa bilimlerinden yoksunluğu ve ortaya sürdüğü düşünceleri bilimsel ve pozitivist argümanla destekleyememeleri nedeni ile kendini hepten sosyal bilimler alanına atıvermiştir. "

    şu cümlelere bakıldığında, felsefe ile bilimin nerede ayrıldığını göremiyorum. bunu tüm yorumda dahi göremiyorum. burada bahsedilen bayrağın hangi bayrak olduğunu bir insanın sol elindeki bayrağı sağ eline geçirmesinin nasıl, "bir çatışma" olarak alandırılabileceğini kestiremiyorum. yani burada bahsedilen ayrılık, tamamıyle bir kişisel görüş ve uydurma, sanal bir ayrılıktır. ayrıca "felsefenin tanımını yapmak gerekir" diyerek felsefenin yapılan tanımını net bir şekilde ortaya koymayıp, feçmişte felsefeninin günümüzce "yanlış" anlaşılışından yola çıkarak bilim ile ayrılmaya, çarpıştırılmaya kalkışıldığını görmekteyim.

    bunu açacak olursam, felsefe nasıl ortaya çıkmıştı? bunu dar vinci çok iyi özetlemiş; "insanoğlu fıtratı gereği düşünebilen ve merak eden bir canlı olduğu için ilk çağlardan itibaren, ben kimin, neyim, nerden geldim, nereye gidiyorum, burası neresi? gibi ontolojik ve antropolojik soruları kendi kendine sora gelmiştir." peki, bilim şuanda ne sormakta? onu da ben cevaplayayım; "ben kimin, neyim, nereden geldim, nereye gidiyorum, burası neresi?"

    tekrar ediyorum; bahsi geçen çatışma, pozitif bilimler ile felsefenin bazı alanları arasındaki bir tartışmadır. felsefe pozitif bilimi de, metafiziği de, sosyal bilimleri de kapsayan bir kavramdır. felsefeyi, daraltıp, belli kalıplara sokup, dogmatikleştirip, ona sanal anlamlar yükleyip, bir kukla, bir günah keçisi yapıp pozitif bilimin karşısına geçirmek, bilim fanatiklerince yapılması normal bir şeydir. çünkü bilim fanatikleri için bilim artık bir ideolojidir, bir dindir ve her dinin, ideolojinin bir günah keçisine ihtiyacı vardır. neyse buraya tekrar döneceğim.

    "devamında da 20. yüzyılda yine aynı kabilden satre, camus gibi adamlar hiçbir bilimsel birikimleri olmaksızın varoluş gibi tanımlarla toplumun ortasına atılmışlardır." ilginç bir laf. çünkü, bilim bana varoluşumla ilgili ne söyleyebilir? bana varolduğumu nasıl kanıtlar? söyleyeyim, kanıtlayamaz. tıpkı bir dinde tanrının varlığının sorgulanması yasak iken, bu varlık dogma iken, bilimde de "varoluş" dogmadır. "bu yaşanılanlar gerçektir, vardır." bilimin net dogmasıdır ve sen bunu sorguladığında, varlık felsefesi yaptığında artık bilimin ötesindesin ve bilim bu konuda sana bir şey söyleyemez. eh öyleyse nasıl bilimsel bilgi birikimi ve temelle varlık felsefesi yapabilirsin? 20. yy'da bilim geldiği nokta henüz bunun için yeterli değil iken.

    "21. yüzyılda artık felsefenin bilim karşısında söyleyebileceği tek söz kalmamıştır. artık felsefe ludwig josef johann wittgenstein’ın yaptığı gibi laf üretme bir dil sanatı üzerine kendi çapında kalmalıdır. bu bakımdan ölçüsünü bilerek en güzelini wittgenstein yapmıştır.
    artık felsefe, stephen hawking, alan turing, darwin, karl sagan, einstein gibi kuantum fizikçisi, astro fizikçi, teorik fizikçi, kimyacı, matematikçi, biyolog, genetikçiler gibi filozof ve pozitivist doğa bilimcilerinin himayesindedir. "

    wittgenstein felsefeyi olduğundan farklı bir yere taşıyıp, farklı bir mana kazanması için kendisine yeni bir anlam ve görev yüklemiştir. mantıksal pozitivist birinden de ancak bu beklenirdi. ancak analitik felsefe, dil sanatını incelemez, bir şeyin tutarlılığını, söylenenin doğruluğunu inceler ki bu küçümsenemeyecek bir şeydir. felsefe bu kısıtlanmaya çalışılmış halinde dahi, sanılandan daha önemlidir.

    öte yandan, felsefe bilim ile çatışmaktaysa nasıl oluyor da bilim adamlarının himayesi altında oluyor? nasıl oluyor da benim kendi elim, kolum benimle çatışabiliyor? daha önce de söylediğim gibi, çatışma iki veya daha fazla felsefi dalın(bu noktada pozitif bilimlerin tümünü felsefi dal olarak görmekteyim ki, bu yanlış değildir, felsefe pozitif bilimler olduğu gibi, aynı zamanda daha fazlasıdır da), kendi içlerindedir.

    " bunlar da düğmelerine basınca niçeden bir vecize yazıverirler. ve komplekslerinden dolayı bilime küfrederler." var olmayan felsefe ve bilim çatışmasında, çatışmanın var olmadığını düşünen ve dolayısıyla bilimcinin karşısında duranların aynı kefeye konduğunu yaftalandığını görüyorum. dini bir konuda alışılmışın dışında yorum yapana, veyahut kendisiyle uzlaşamayana "kafir" diyen yobazdan fark ne? göremiyorum. fanatizm.

    "felsefe 21. yüzyılda sadece düşünmenin tekniğini öğretebilen (bence de tek başına bu bile oldukça önemli) bir misyona sahiptir. o kadar." felsefenin bir alanının düşünmenin tekniğini öğrettiğini söyledim, ancak felsefeni sadece o olmadığı, her şeyi kapsadığı, soru soran herkes ve her şeyin felsefe yaptığını ve felsefe yapmakta olacağını, insanların kendilerine sanal düşmanlar için bu kadar uğraşmamaları gerektiğini söyledim. şimdi dar vinci'ye teşekkür edip bir başka yorumu incelemeye koyulalım.

    haydaa, yorumunu inceleyecek başka birilerini ararken karşıma dar vinci çıktı yine, hoş geldin!

    "konuyu bu başlığın altında pozitivizm ve metafizik tartışmasına çevirmek istemem çünkü pozitivizm-metafizik tartışması yapılacaksa bu bilim ve felsefe başlığı altında değil epistemoloji başlığı altında irdelenmelidir. "

    konunun kendisi varolmadığı için, zaten halihazırda kendisine en yakın varolana, pozitivzm ve epistemoloji çatışmasına öykünmek mecburiyetindedir. tartışmaya devam edildiği müddetçe, sohbetin bizi getireceği nokta burasıdır. yani, konu doğuştan sakattır, sakat konunun tartışılması, takılan bir platin gibi onu zaman içersinde iyileştirir.

    "getirebilmesi için pozitivizmin yerine koyacak açıklayıcı bir yöntem geliştirmiş olması gerekir aksi taktirde pozitivizmi tahtından indirip yerine cin cıkarma ve cadı avlama yöntemlerini koyar..."

    burası bana "biz gidersek ekmek kuyrukları, tüp kuyrukları geri gelir," diyen ideolojileri hatırlattı. fanatizm. ideoloji.

    yorumun geri kalanında da, pozitivizm ve metafizik çatışması hakkında bir takım şeyler söylenmiş. burada, metafizik olarak tanımlananın ilk yorumdaki felsefe olarak tanımlananla aynı veyahut benzer kefelere konduğunu görmek, ilk yorumu incelerken bilimcinin tutumu, içine düştüğü düşünsel hata hakkında söylediklerimi doğrular nitelikte.

    sıra başka yorumda;

    "mantığı oluşturan şey yaşayarak ve çeşitli yollarla öğrendiğimiz "bilgi(ler)"dir. bilgi olmadan sadece mantık yürütmek insanı çok yanlış yerlere yönlendirir. evren hakkında bilgi arayan birisinin bakacağı yer günümüz fizik bilimidir. modern fiziği anlamak günümüz fizikçileri için bile zor iken bilmem kaç yüzyıl öncesinin felsefe kafasıyla modern bilimi anlamak mı??????
    (kime söylüyorum ki zaten en başta bilime saygı yok. bu zihniyete göre bilim, üç beş tane kafası karışık bireyin tanrıyı anlama çabası. üstüne bir de kendi inançlarına saygı gösterilmesini isteyen var ki...)"

    bu yorumu okurken açıkçası sinirlendim. çünkü karşımda konuşmakta olanın söyledikleri, ilk yorumda söylenenlerden çok daha "sanal"dı.

    mantık-bilgi ilişkisine daha önceki yorumumda şu cevabı vermiştim; bilgi olmadan mantığın işe yaramadığı söylenmiş, pek doğru. ancak mantık olmadan, akıl yürütme olmadan bilgi ile ne yapabilirsin?

    yeterli bir cevap, mantıkla bilgiyi ayırmak ne kadar saçmaysa, mantık ile bilmek, bilgi nasıl çarpıştırılamaz ise felsefe ile bilim de öyle çarpıştırılamaz.

    şu "bilime saygı yok" kısmına gelecek olursam; bu kısım bana, din yine din hakkında veyahut bir görüş hakkında eleştiriye, yargıya karşı verilen "zaten dine saygı yok abi kime anlatıyorum siz yine küfre aşağılamaya devam edeceksiniz" yanıtını hatırlattı. fanatizm. ideoloji. din.

    öte yandan, kimin günümüzdeki bilimsel gerçekleri reddedip de geçmiş filozofların ortaya koyduklarını gerçek kabul ettiğini anlayamadım. cidden bunları kara cahiller dışında kim yapıyor? hangi filozof denemiş böylesini? günümüzde felsefeyle uğraşan, mantıklı ve makul biri nerede yapmış böyle bir ahmaklık? sanal düşünceler ve sanal örnekler, olmayan ve olmayacak şeyleri varmışçasına ortaya koymak. yanlış anlayıp yanlış anladığının farkına varmamak ve bunda ısrar etmek. gerçekten soruyorum, siz felsefeyi ne zannediyorsunuz? ve bu sorunun cevabını birazdan alacak gibi hissediyorum.

    "günümüzde filozoflar yok. fizikçiler, teorik fizikçiler, teorisyenler var." bunu gördüğümde aklıma gelen söz, adını unuttuğum bir yazardan, "ya filozofsun ya da aptal." günümüzde filozoflar yok fizikçiler var demek, bu adamlar soru sormuyor, düşünmüyor, merak etmiyor, irdelemiyor demektir. bilim ne zaman böyle bir hale geldi, haberimiz yok? felsefeyi ne zannettiklerini gerçekten merak ettim.

    "din ile ilgili bir tartışmada bakış açısını genişletmek için öncelikle söylenmesi/sorulması gereken ilk söz şudur; "öncelikle siz, din ile tanrıyı birbirinden ayırın. sonra hangi dinden, hangi inanıştan ve hangi tanrıdan bahsettiğinizi söyleyin"

    (ben her ne kadar felsefenin artık sadece bir tarih kitabı olduğunu düşünsem de) felsefeyi bilimin altını oyma aracı haline getirmek en başta felsefenin kendisine zarar verir. siz öncelikle teori, mantık, felsefe ve islam felsefesini birbirinden ayırın. sonra hangi amaç doğrultusunda kendi düşüncelerinizi haklı çıkarmak için felseden konu cımbızladığınızı söyleyin."

    evet, o kilit sorunun cevabına dair ilk ışıklar yandı hep birlikte göreceğiz az sonra ama burada dikkat çekmek istediğim noktalar başka. "felsefeyi bilimin altını oyma aracı haline getirmek en başta felsefenin kendisine zarar verir." felsefeyi böyle bir hale getiren, felsefenin ne olduğunu anlamamış, felsefenin ne olduğunu bilmeyen, bilim fanatiklerinden başkası değil. bilime ve felsefeye gereği gibi hakim olan biri zaten ikisi arasında çatışma olmadığını görebilmekte.

    "siz öncelikle teori, mantık, felsefe ve islam felsefesini birbirinden ayırın. sonra hangi amaç doğrultusunda kendi düşüncelerinizi haklı çıkarmak için felseden konu cımbızladığınızı söyleyin."

    burası trajikomik. felsefenin ne olduğunu, felsefenin kendi içindeki dalların hangilerinin birbiriyle çatışmakta olduğunu görüp, bunları mercek altına almaktansa felsefeyi kendi içindeki günümüzde geçerliliği kalmamış alanlarından birine cahilce veyahut düşmanca indirgeyip sonra da onu bir takım fanatik amaçlar doğrultusunda bir şeylerin karşısına diken "bilimci" figürü bunu söylemekte. ironik. felsefeden, metafiziği cımbızlayıp, pozitivizmin karşısına koymaktan bahsetmekteyim ki yukarıda bunu daha detaylı anlattığıma inanıyorum.

    "biz de düşünüyoruz, biz de mantık yürütüyoruz ama biz bunun adına felsefe demiyoruz."
    o halde hata ediyorsunuz. filhakika, ya filozofsunuz ya da aptal. düşünüp mantık yürüten biri, buna felsefe demiyorsa o kişi cahildir(çünkü düşünebildiği ve mantık yürütebildiği cihetiyle aptal değildir). felsefenin ne olduğunu bilmiyordur, üstelik felsefenin ne olduğunu bilmediğini kabul etmeyip ona kendince sanal anlamlar yüklüyordur.

    "ne yazık ki geçmişe takıntılı bir zihniyetin kafa yapısı bazı şeyleri anlamaya müsait değil." saldırgan fanatik tavrın klasik, karşı taraftakini küçümseme eğilimi...

    "biz bigbang teorisinden hareket edip başka teorilere kapı açmaya çalışırken bunlar buna yaratılış diyerek ve öncesi olmadığını söylerek konuyu kapatmaya, önümüze yeni dogmalar çıkarmaya çalışıyor.

    biz çoklu evrenler diyoruz. bunlar "al işte tipik ateist kafa yapısı" diyor.
    evet haklısınız. peki ya sizinki hangi kafa yapısı? durun tahmin edeyim "gri" "

    "en iyisini biz biliriiiizz!! affedersiniz bunlar yaradılışçı!!" halen bir yaftalama, etiketleme, söylemediklerimi söylemiş gibi gösterme, veyahut başlıkta kimsenin söylemeye çalışmadığı şeyleri söylenmiş gibi gösterme, sanal sözler, sanal düşmanlar, sanal tartışmalar, sanal çatışmalar ortaya koymaya olan eğilim...

    "fazla uzatmaya gerek yok. felsefeyle bilimi anlamaya çalışan malum bir isim tüm konuyu özetler nitelikte.

    (bkz: caner taslaman) "

    ben sana felsefeyle bilimi anlamaya çalışan malum pek çok şahsın ismini vereyim: karl popper, immanuel kant, isaac newton, bertrand russel.

    ne oldu, durumu özetleyebildim mi? hayır. bu komik satırlar bir şeyleri açıklamak için değil, karşı tarafı aşağılamak için yazılmış. ve bu beni sinirlendirmeye devam etmekte. olması gereken de bu, karşımda tartışma kültürü tam oturmamış birileri konuşmakta.

    "özetle, bilim ile felsefe çatışma halinde demek yanlış olur.
    doğrusu; "bilim ve din çatışması" "

    işte o çok merak ettiğim "siz felsefeyi ne sanıyorsunuz?" sorusunun cevabı burada. din sanıyorlar. bu mükemmel bir yanılgı. felsefe kesinlikle din olamaz. zira din dogmatiktir. felsefe değildir ve işte bu tam da bu sebeple felsefenin sınırları yoktur. felsefenin dallarının sınırları olabilir, "varlık felsefesi" yapmanın sınırı bellidir mesela, çok kesin bir sınır olmasa da nerede bittiği tartışılabilmekte. "din felsefesi," "bilim felsefesi" de sınırları ortaya konabilecek felsefi alanlar, ve pozitif bilimletin tümü, sınırları yine ortaya konmuş ve zamanla değişmekte olan felsefi alanlar. bunlar sınırlandırılmış şeyler, felsefenin derinliklerinden kopup vücut bulmuşlar. bazıları dogmatik bazıları değil.

    bunu neden anlattım, tekrar ve tekrar pozitif bilimlerin, sosyal bilimlerin veyahut diğer "bilmek ve düşünmekle ilgili" olan her şeyin felsefenin sınırları dahilinde olduğunu, felsefenin kendisinin dogmatik olamayacağını ancak içerisindeki alanların dogmatik olup birbirleriyle çarpışabileceğini söylemek için anlattım. dinler dahi, felsefenin dallarıdırlar. çünkü bir düşünce, bir merak, ve arayış ile ortaya konurlar.

    "filozofu siz ne zannediyorsunuz? rahip mi? şaman mı? hoş, bazı açılardan bilim adamları da bugünün rahipleri sayılabilir" demiş idim. bu noktaya şimdi tekrar yaklaşmaktayım. birazdan döneceğiz.

    "fakat geçmişe baktığımızda din,felsefe ve bilim iç içe geçmiş olduğundan ve şu an sitede baskın bir şekilde felsefenin ağırlığı olduğundan konuyu "bilim ve felsefe çatışması" başlığında incelemek daha isabetli olur. zira bilim kanalı dahil hemen her başlıkta felsefenin ağırlığı dikkat çekiyor.

    din,felsefe,bilim aslında hepsini bilim tarihi başlığında da toplayabiliriz zira bunların hepsi "bilim"dir. ortada nasıl bir çatışmanın olduğu da zaten herkesin malumu."

    heh, doğru noktaya parmak basan bir fanatik. böylesini görmeyeli uzun zaman oldu. garip olan bu şahsın, bu "bilimci"nin felsefe, din ile bilim temelde aynı noktadan doğmuşlardır demesi. bu noktada "felsefe, din ve bilim" diyerek felsefe, din ve bilimi ayırmakta. eğer ki bir cümle içersinde bu tarz bir ayrıma gidilecekse, o ayrım "din ve bilim" şeklinde olmalıdır. ikisi de farklı düşünüş biçimlerinin ortaya koyduğu kavramlar iken, felsefe bu kavramları ortaya koyan düşünüş biçiminin kendisidir. "düşünüş biçimi" nin ta kendisidir. belli başlı bir düşünüş biçimine verilen isim değil.

    "makro evrende evrimleşen ve buna göre mantığı şekillenen ve atom fiziğini tanıma fırsatı bile bulamamış geçmişteki filozofların tüm hayatını ezberleyip ne demek istediklerini anlasanız ne olur anlamasanız ne olur." felsefeyi geçmişteki filozofların hayatını ezberleyip, söylediklerine hafızamızda bir yer verme merakı, felsefeyi felsefe tarihi ile ilgilenme durumu sanan birinin söylemidir bu. yine felsefenin ne olduğunun farkına varılmamışlığın kanıtı. tarih bilimi ile felsefe arasındaki farkı görememek, edebiyatla felsefe arasındaki farkı görememek veyahut bilememek, bir bilimcinin, bilimlerle uğraşan ve yeri geldiğinde bilimin metodu hakkında söylevler çekip "bilim felsefesi" yapan insanların içine düşmemesi gereken bir gaflet değil midir?

    "ama tabi mantık denilen şeyin gökten indiğini veya ilham perileri adında küçük hayali yaratıkların getirdiğini düşünüyorsanız haliyle sizin felsefeyi ve filozofların söylemlerini gereğinden fazla dikkate almanız normaldir." aşağılama eğilimi. fanatizm. tartışma kültürünün oturmamışlığı, okunanı tam olarak kavrayamama ahvali.

    "din ve felsefe, esasında evreni anlamak bilmek amacı taşır. bu nedenle bunlara da "bilim" diyebiliriz. fakat güncelliğini kaybetmiş, temelleri sarsılmış ve unutulmaya mahkum bilimlerdir."

    felsefenin ne olduğunu zaten yukarıda milyon kez açıkladığım için, burada yapılan felsefe tanımının neden yanlış olduğu konusuna girmeyeceğim. ancak unutulmaya mahkum kısmına biraz değinebilirim. "doğa felsefesinin matematiksel temellendirmesi" diye kitap yazan newton, tüm geçerliliğini kaybetmiş bir bilimadamı/filozof. neden hala unutulmadı ve unutulmayacak? çünkü hiçbir şey, bilinen, veyahut hayal edilen hiçbir şey unutulmaya mahkum değildir. eğer bu mantık doğruysa, bugün fanatiği olunan bu bilim, bu günümüz bilimi bir gün unutulacaktır. eh bu günümüz bilimi bir gün unutulacaksa eğer gelecekte, insanlar "planck" sabitinden bahsederken, "planck" isminin nereden geldiğini bilmeyecekler demektir. fazla uzatıyorum bu noktayı, tarih dalının aşağılanışı var sadece. dikkate almaya değeceği kadar dikkate aldığıma inanıyorum.

    "açıklanamayan herşeye metafizik diyerek din veya felsefenin konusu yapma gayreti bilimin karşısında artık işe yaramadığı kanıtlanmış yöntemlerdir. " açıklanamayan her şeye metafizik diyerek dinin alanına sokamazsın. zira din zaten açıklanamayan her şeye dair olan inancın bütünüdür. açıklanamayan bir şey, felsefenin zaten hali hazırda konusudur, çünkü açıklayabilmek için mantık yürütür, soru sorarsın. ihtimalleri görür hipotez kurar, test edersin. yukarıda bahsettiğim o "açıklanamayan her şeye olan inancı" mantıksal bir temele oturtarak "bana böyle geliyor çünkü..." diyerek bir şeyleri açıklamaya kalkarsanız, hipotez kurmuş olursunuz zaten, geri kalanı, test etme, kanıtlama evresi de pozitif bilimlerin, o üç beş felsefi dalın işidir. tıpkı pozitif bilimlerin kendi aralarında etkileşimli oluşu gibi felsefi, yani düşünsel alanlar da kendi aralarında etkileşimlidir. bilim, "bir gün kanıtlanabileceğine inanılan din"dir. felsefe, "bir şeylere inanabilmek veyahut inanılabilecek bir şeyler ortaya sürebilmek için soru sorabilme, düşünebilme kabiliyetidir", din ise "bir şeylere inanmaktır." din felsefi, yani mantıki olabileceği gibi, tamamen zırva da olabilir. bu cihetle yukarıda belirttiğim din de felsefi bir alandır sözü eksik kalmış olur, onu da şimdi de tamamlamış olayım.

    başka yoruma geçiyorum;

    "felsefeyi artık bilim adamları yapıyor fikrine katılmak pek mümkün değil. çünkü felsefenin tanım alanında evrenin, maddenin varoluşunu anlamak olduğu kadar, insanın varoluşu, mutlu olma çabası, amaçları da bulunur"

    felsefeyi sadece bilim adamları yapıyor demediğim için söylenen bu sözün benim söylediğime zıtlık barındırmadığı ortada. onlar da felsefe yapıyor başkaları da.

    sanırım bitti. kendi düşüncelerimi özetleyeyim diyeceğim de, yazıda özetten fazlasını ortaya koyduğuma inanıyorum. ancak tartışmanın neden kaynaklandığı, neden böyle bir çatışma varmış gibi düşünüldüğünü ilk yorumumda çok net söylemişim;

    " bilim ile felsefenin ne olduğunu bilmeyen insanların uydurmasıdır. felsefeyi sadece metafizikten ibaret sananların ortaya attıkları zırvalardır.

    felsefe en kaba tabirle "mantık"tır. soru sorabilmeyi bilmektir, nasıl soru soracağını bilmektir, akıldır. eh bunlar olmadan da birilerinin kalkıp bilim yapabileceğini, bir şeyleri araştırabileceğini sanmıyorum.

    başlık, "metafizik ve bilim çatışması" olsaydı makul olabilirdi. ki bu zaten üç aşağı beş yukarı, kıta felsefesi ile analitik felsefeye bakılarak da görülebilir. fakat bu haliyle zırva olmuş."

    yazmadan önce aklımda başka başka konular, değinmek istediğim noktalar da vardı. ama yazarken bunları olayın heyecanına kapılarak unuttum sanıyorum. aklıma gelirse eklerim/düzeltirim.

    söylediklerim olması gerekenden daha ağır olmuşsa, kusuruma bakmayın. umarım aklımdakileri net ve çelişkiye düşmeden açıklayabilmişimdir. okuyup kontrol edip düzeltirdim normal şartlarda ama, çok uzun oldu bu, üşeniyorum, öte yandan yoruldum, öte yandan yapmam gereken başka şeyler var, zamanım dar.

    bilimin neden bir açıdan din olduğuna yeterince değinemedim, neyse ona da başka zaman artık.

    düzeltme: dalgınlıkla bir kaç yerde anlatım bozukluğu, yazım hatası vs. yapmış olabilirim, affola. kontrol ettiğimde hepsine ayar çekeceğim.
  5. pozitivizm en son belirsizlik ilkesinin altında kalmamış mıydı? gözlemcinin deney üzerindeki etkisi, gözlemlemedeki yetenek sınırı gibi konuları da hesaba katarak bayrağı bilimin elinden alıp felsefeye vermeyi daha doğru buluyorum.

    doğrulamayan her şey metafiziktir derken pozitivist, atom altı parçacıkların davranışını da doğrulayamadığında zaten atomlardan oluşan her bişeyi metafizik kalıba sokmuş olmuyor mu?

    günümüzde felsefe bilimin bittiği yerde başlar. çünkü bilimin bittiği yerler var, mevcut yöntemleriyle izah edemeyecekleri sorular var. mesela hawking evrenin nasıl oluştuğunu bi anlayalım da amacına sonra bakarız diyor.

    şöyle bir durum var, evreni anlamaya çalışıyorsun, bilimsel yöntem kullanıyorsun ama sen de bu evrenin bir parçasısın. yani bütünlüğün içindesin ve test etme sınırların bu bütünlüğün sana sunduğu imkanlarla sınırlı. bu da yukarıda bahsi geçen gözlemcinin deney üzerindeki etkisini yaratır. deney yapan da deneyin bir parçası ise ortaya çıkan sonuç deney yapandan etkilenmiş ve gerçeklikten uzaklaşmış olabilir.

    dünyadaki herkes şaşı olsaydı tüm maddelerin çift görünüşlü ama tek dokunuşlu olduğu bilimsel bir kural olurdu.
    abi
  6. Öncelikle (bkz: bilimin doğal olmayan doğası - lewis wolpert) .

    Belirsizlik ilkesi, halen yeterli hassasiyette ölçüm yapamadığımızı gösterir. Kuantum mekaniği için konuşacak olursak, elektronun hem konumunu hem hızını aynı anda belirleyemememizin sebebi bunun ölçümü için elektrona bir foton fırlatmak zorunda oluşumuzdur; elekronun kesin olarak belirlenebilir bir konumu ve hızı olmaması değil. Ölçüm esnasında ölçüleni bozarız ki bu da bize ölçümün yetersizliğini gösterir.

    Belirsizlik ilkesi en iyi fizikte bilinmekle beraber aslında çoğu bilim dalında geçerlidir. Bir insanın fizyolojik karmaşıklığı ve tanı/tedavi yönteminin uygulandığı andaki stokastik etkiler nedeni ile, hiçbir zaman x tanı yöntemi/tedavisi kesin olarak bir insanda işe yarar ya da yaramaz diyemezsiniz. Ancak bir tanı veya tedavi yönteminin işe yarama olasılığından bahsederiz. Bu nedenle tıpta yapılan hemen hemen tüm çalışmalarda, p (probability = olasılık) değeri bulgularla beraber verilir.

    Neyse ki, belirsizliğin de bir ilacı vardır ve bu ilaç istatistik bilimidir. İstatistik, bizim bazı bilgileri yeteri kadar hassasiyette ölçemediğimizden ya da hiç bir zaman bu imkana kavuşamayacağımız ihtimalinden doğan bir gerekliliktir. Ancak istatistik kullanarak, fenomenleri açıklamak mümkündür. Örneğin, istatistik sayesinde beta bloker grubu ilaçların kalp yetersizliği hastalarında ömrü uzatacağını söyleyebiliriz. Öte yandan, safi mantık ya da sağduyu bizi bu konuda yarı yolda bırakmaktadır, çünkü beta blokerler negatif inotropik (kalp kası kasılma gücünü azaltan) ilaçlar olup mantıken kalp yetersizliğini kötüleşmeye yol açmaları gerekir - ki bir anda yüksek doz beta bloker başlarsanız olacağı da budur. Bu durumun bir benzeri günümüzde kuantum mekaniği için de geçerlidir. Eğer gerçekleri - mesela z ilacının ölümleri azaltıp azaltmayacağını - öğrenmek istiyorsanız bilime başvurmalısınız, mantığınıza değil - aksi taktirde ölümlere sebep olursunuz.

    İşbu yazı felsefenin günlük hayatımızda yeri olmadığını iddia etmek gayesi ile yazılmamıştır - aslında hayatı anlama konusunda mantık, çoğu inanç sisteminden daha tutarlı ve tatmin edici yanıtlar sunar. Felsefenin insan hayatında yeri vardır ve olmalıdır, ama bu yer bilimin olduğu bölge değildir. Gerçek gerçektir ve denenerek bulunur. Düşünmek ve mantık bu yolda kullanılan etkili araçlardır ancak doğanın sınırlarını belirleyen doğanın kendisidir ve illa bizim mantığımıza/sağduyumuza uygun olmak zorunda değildir.

    Son olarak, dünyadaki herkes şaşı olsaydı tüm maddeler çift görünüşlü olabilirdi ancak farklı deney/ölçüm teknikleri bize bunun gözlerimizden kaynaklanan bir durum olduğunu söylerdi. Tıpkı zamanın - bize öyle gelmese de - aynı uzunluk gibi ölçülebilir ve koordinat düzleminde temsil edilebilir bir boyut olduğunu söylediği gibi.
  7. bilim nedir?
    sistematik bir biçimde bilgi toplama, bu bilgilerden yeni bilgiler ortaya koyma ve bütün bu bilgileri organize etme çabasına verilen genel isimdir.

    bilim size bir hormon salgılatan şeyleri yapmanızı söyler mi?
    hayır. bu sebepten dolayı size ilaç da yazmaz. bilim hedonik değildir, tıpkı liberal, radikal, merkantilist, sapyoseksüel ya da troçkist olmadığı gibi. bilim nesneldir. herhangi bir görüşü savunmaz.
    ancak hastalık olarak kabul edilen durumlardan birisi sizde mevcutsa ve siz bu nedenden dolayı tedavi görmek istiyorsanız, doktorunuz (umalım ki) bilimsel yöntemleri kullanarak size tanı koyabilir ya da ilaç yazabilir.

    bilim, mantıkla ilişkili midir?
    akıl ve mantık bilim için doğal gereksinimlerdir ancak bilimsel bilginin yerine geçmez, onun toplanmasına aracılık ederler. hipotezler, eski bilimsel bilgilere dayanarak türetilmiş ancak henüz kanıtlanmamış akıl yürütmelerdir. deneylerle kanıtlanabilirseler bilimsel bilgiye dönüşürler.

    bilimsel düşünce fanatik midir?
    olmamalıdır. deneylerle kanıtlanamamış bir bilginin varlığı konusunda ısrar etmek ya da mevcut bulgularla çürütülemeyecek bir bilginin yok olduğunu iddia etmek bilimsel düşünce ile bağdaşmaz. ayrıca bilimsel olarak her şeyi açıklamanın herhangi bir yolu yoktur.
    ancak, bilimsel olarak kanıtlanmış ve kategorize edilmiş bilgileri de tartışmak (eğer aksi yönde kanıtınız yoksa) eş derecede anlamsızdır. mantığınız size atalarınızın afrikadan gelmediğini ya da dünyanın düz olduğunu söyleyebilir ancak kanıtların aksi yönde olduğu düşünülürse her iki önermenin de herhangi bir geçerliliği yoktur.

    peki, bilim haklı olduğu konusunda fanatik midir?
    maalesef evet. ve kabul etmek gerekir ki, temelde bu bir inançtır. sistematik bilgi toplamanın evreni anlama konusunda en iyi yöntem olduğuna inanırız. yeterince bilgi toplayarak "ilerleyebileceğimize" inanırız. bilimin geçmiş başarıları buna bir kanıt olarak gösterilmekle beraber bu inancı sağlama konusunda bir geri besleme sisteminden öte bir durum değildir.
    ne var ki, şu anda ortaçağda yaşamamamızın temel sebebi de bilimsel dünya görüşüdür. diğer yöntemlerin hiç birisi (dini inançlar ya da safi akıl yürütme) bizi bugün bulunduğumuz noktaya getirmemiştir. bugünün ortaçağdan daha iyi olduğuna dair de kanıt bulunmamakla beraber, en azından ben bugünde yaşamayı tercih ederim.

    bilim neden big bang'den öncesini tartışmaz?
    basit. veri yoktur. eldeki tüm bilgiler (kozmik fon ışıması dahi) big bang ile birlikte oluşmuştur. benzer biçimde olay ufkunun gerisinde ne olduğu hakkında da çok az fikrimiz mevcut.

    bilimin bittiği yerde felsefe mi başlar?
    hayır. hipotezler başlar. tavuskuşunun cinsel seçilim için kendisine başka türlü dezavantajlı olacak bir trait'i geliştirmesi de, yerçekiminin dalgalar halinde iletildiği de, higgs bozonu da (kanıtlanana kadar) bilimsel hipotezdir, felsefe değil.

    bilim ve felsefe çatışma halinde midir?
    bence olmamalıdır. yukarıda bir youser'in de bahsettiği gibi, bana göre günümüzde bilim ve felsefe birbirleri ile çok alakalı değildir. bu önerme felsefenin gereksiz olduğu anlamına kesinlikle gelmemelidir, bilakis bilim ile açıklanamayacak olgular için (kanıta dayanamayacak) sistematik akıl yürütme, inanç sistemlerinden çok daha sağlıklıdır.

    yukarıdaki yazılar benim subjektif görüşlerim olup herhangi bir eleştiri mahiyeti taşımamakta, sadece olası sorulara verilebilecek olası cevapları içermektedir.
  8. her bilim insanı felsefi goruse hakim olmak zorundadır hipotez oluşturmak bundan dolayidir
  9. felsefe ve bilim çatışamaz.

    bilgi bilimden gelir ve felsefeyi besler. gerçek bir tanedir ve gerçeği sadece fiziksel olarak bulabilirsin.

    arkadaşlar uzun uzun değinmişler tekrara gerek yok.

    inanmak değil, bilmemiz gerek.

    (bkz: entry nick uyumu)