1. şu adreste Sophia Faridi adlı bir eğitimcinin katıldığı bir eğitim semineri sonrası fin eğitim sistemi hakkında yaptığı liste benim de katıldığım noktalara değiniyor. kendi görüşlerimle birlikte bu listeyi paylaşıyorum:

    1.Oyuna çok fazla önem verilmesi: Finlandiya’da insanlar çocukların oyun, hayal gücü ve kendi kendilerine keşif vasıtasıyla öğrendiklerine inanıyorlar, bu yüzden öğretmenler çocukların sadece oyun oynamalarına izin vermekle kalmıyor, oyun oynamaları için onları teşvik de ediyor. Özellikle erken yaşlarda kişiliğin bütüncül gelişimi oldukça değer verilen bir şey. Lise çağında bile öğrencilerin öğrenci merkezinde langırt veya video oyunları oynadıklarını görebilirsiniz.

    (bu oyun konusu çok hassas kanımca. bizim gibi terimlerin içini hala dolduramamış toplumlar için oyunun ne demek olduğu tartışmalı bir konu. bir konu istismar edilebilir durumda ise onu konu mutala edilebilir değildir demek bizim ülkemizde. oyunun ne olduğuna karar veremeden onu nasıl kullanacağınıza da karar veremezsiniz. bizim temel bazı terimlerde mutabık olmamız şart.)

    2.Sonuçları öğrencilerin hayatlarında belirleyici olan standardize sınavların olmaması: Fin okulları sınavlara hazırlanmak için ne kadar çok zaman ayrılırsa, serbest düşünme ve sorgulama için o kadar az zaman kalacağına inanıyorlar. Öğrencilerin mesuliyetleri sınıf düzeyinde öğretmenler tarafından ölçülüyor.

    (ölçme ve değerlendirme konusunda avrupa'da bizim kadar geri olabilecek bir ülke olduğunu sanmıyorum. bizim genç beyinlerimiz verimsiz ölçme ve değerlendirmeler yüzünden heder oluyorlar)

    3.Güven: Fin hükümeti belediyelerine, belediyeler okul yöneticilerine, okul yöneticileri öğretmenlere, öğretmenler öğrencilere güveniyor ve buna karşılık anne-babalar ve aileler öğretmenlere güveniyor. Resmi bir "öğretmen değerlendirme sistemi" bulunmuyor. Öğretmenler, Amerika’daki doktorlara benzer şekilde güven duyulan profesyoneller.

    (bu güven konusu toplumsal bir durum kanımca.)

    4.Okullar birbiri ile rekabet etmiyor: Bütün okulların iyi olması gerektiğine inandıklarından okul değerlendirmesi yapmıyorlar. Okulların rekabetçi olmayan yapısı da okul seçme programlarına olan ihtiyacı ortadan kaldırmış oluyor.

    (devlet üniversitelerinde aynı kalitede eğitim sunulunca rekabet etmenin anlamı yok tabii.)

    5.iyi, öğretmen hazırlık programları: Finlandiya’da öğretmenlere bu kadar güven duyulmasının bir sebebi de öğretmen olmanın son derece titiz ve prestijli bir süreç olmasıdır. Eğitim fakültesine sadece en iyilerin en iyileri kabul ediliyor. Yüksek test sonuçlarına sahip olmanın yanı sıra, adaylar olanlar fazilet, tutku ve pedagojik bilgilerini soruşturan bir mülakatı da geçmek zorundalar. Üniversiteler öğretme mesleği için en uygun adayları bulmayı taahhüt ediyorlar. Programları araştırmaya dayalı ve öğretmenler yayımlanmış bir tezle birlikte master düzeyinde mezun oluyorlar.

    (öğretmenler için eğitim bitmiyor. belli dönemlerde belli tezleri ve araştırmaları tamamlamış olmaları bekleniyor. doktora yapmamış yönetici öğretmen yok gibi.)

    6.Kişisel zaman oldukça değerli: Her 45 dakikada bir, öğrencilerin yasal olarak 15 dakika serbest zaman geçirme hakkı var. Finliler, öğrencilerin derse katılım ve öğrenme kapasitelerinin gevşeme ve yeniden odaklanma şansı bulduklarında en başarılı olduğuna inanıyorlar. Dolayısıyla, oyun oynama, konuşma veya hatta sessizce okuma ihtiyaçlarının kısa süre içinde karşılanacağını anlayan öğrenciler ders saatinde üretken bir şekilde çalışıyorlar. Sık sık dışarı çıkmak daha fazla fiziksel aktiviteyi de teşvik ediyor.

    (bu tenefüs anlayışı bizde mevcut. fakat bizdeki daha çok "sıkıcı bir durumdan kurtulmak için verilen ara" anlamına geliyor daha çok. hani motive edici bir boşluk ya da kendine ait boş zaman gibi anlamlara sahip değil bence. terimler aynı olsa da kullanım ve algı farkı çok fazla)

    7.Daha az aslında daha çok demek: Öğrenciler yedi yaşına kadar okula başlamıyorlar. Ayrıca okul günleri de daha kısa. Çoğu ilkokul öğrencisi günde dört – beş saat okula gidiyor. Lise öğrencileri, üniversite öğrencileri benzer şekilde sadece kendileri için gerekli dersleri alıyorlar. Bu yüzden sabah 8’de İsveç dili dersi olan bir öğrencinin, diğer dersi saat 10’a kadar başlamayabiliyor.

    (bu tamamen, verimliliği ne olarak gördüğünüze bağlı bir durum. çocukların küçük yaşlarda benzer zeka seviyesine sahip olduklarını kabul edecek olursak onların bize göre geç başlamaları ve sonrasında arayı kapatıp ve hatta fark atmaları verimliliğin tam olarak ne olduğunu sorgulamamız gerektiğini gösteriyor.)

    8.Yaşam kalitesine önem verilmesi: Fin sistemi, mutlu öğretmenleri iyi öğretmenler olarak kabul ediyor ve aşırı çalışan öğretmenler listenin başında tuttukları bir şey değil. Öğretmenler hazırlıklarını evde yapıyor ve öğrenciye haftada sadece yaklaşık 20 saat kadar ders veriyor.

    (aslında bu anlamda verimlilik öngörülüyor. çok çalışmak yerine verimli çalışmak. böylece haftalık optimum süre belirlenebilir oluyor.)

    9.Yarı-takipli öğrenme: 16 yaşından sonra, öğrenciler “gymnasium” adı verilen akademik tabanlı lise veya meslek okulunu seçerler. Bununla birlikte, her iki yol da Fin toplumunda oldukça çok saygı görür.

    (benzer sistem bizde de mevcut; fakat içi ne kadar dolu? ben biliyorum ne kadar dolu olduğunu (!) )

    10.Ulusal standartlar değerli: Finlandiya, “Ortak Çekirdek Devlet Standartları”na benzeyen ulusal bir standart grubunu kullanıyor. Öğretmenler müfredat ve standartların nasıl uygulandığı üzerinde tam özerkliğe sahipler.

    11.Sınıfa kadar not verilmiyor: Erken öğrenme çağındakilerin değerlendirilmesi, üstbiliş (kişinin kendi bilişsel süreçlerinin farkında olması ve bu süreçleri kontrol edebilmesi) ve öğrenmeyi öğrenmeye odaklanıyor.

    (notlandırma ve değerlendirme hakkında yapılmış birçok araştırma var halihazırda. fakat neredeyse hiçbiri uygulanmıyor. kanımca finlerde bir önemli fark yapılan araştırmaların hayata geçirilmesi ya da hayata geçebilecek araştırmalar yapılması.)

    12.Etik, ilkokul sınıflarında öğretiliyor: Birçok öğrenci etik eğitimini din dersi sırasında alırken, bir mezhebe veya dine bağlı olmayan öğrencilerin bile etik dersleri alması gerekiyor.

    (kanımca en önemli nokta budur. okul eğitiminin en önemli ayağı ahlaklı bir gençlik yetiştirmektir. öğrencilerin neyi ne amaçla öğrendiklerini ve bunu nerede nasıl kullanacaklarını biliyor olmaları aldıkları eğitim kadar önemlidir. bilinçli eğitim aynı zamanda verimli de olacaktır. ama ahlak sahibi birey yaratmak tahmin edilenden daha zordur. bunu ilkokul seviyesinde gerçekleştirmek ise büyük mesele kanımca.)

    13.İşbirliği yapma ve işbirlikçi çevre güçlü bir şekilde vurgulanıyor: Okulların altyapısı işbirliğini artırmaya yönelik tasarlanmış. Derslikler, çeşitli sınıflar ve sınıf seviyelerinden öğrencilerin birlikte çalıştığı ve öğretmenlerin ortak bir alanda etkileşebildiği kollara ayrılıyor. Lise öğrencilerinin kampüs içinde birlikte konforlu bir şekilde çalışabilmesi için her çeşit çalışma ortamları var ve öğrenciler, gözetim minimal olacak şekilde bina etrafında serbestçe dolaşıyorlar. Masaj sandalyesi ve bilgisayar laboratuvarı olan öğretmenler birlikte çalışırken rahat ve konforlu hissediyor.

    (bu konu rahatça entegre edilebilecek bir konu; çünkü fiziki şartlar içeriyor. bunun kralını yapabilecek durumdayız.)


    faydalı başka bir araştırma
  2. Eğitim denince akla gelen en başarılı ülkelerden biri olan Finlandiya modern eğitim alanında en radikal revizyonlarından birine hazırlanmaktadır. 2020 yılına kadar matematik, kimya, fizik gibi dersleri aşamalı olarak kaldırmayı hedefleyen Finlandiya’da, örneğin bir saat coğrafya dersi, ardından bir saat tarih dersi yerine öğrenciler iki saat Avrupa Birliği üzerine ders görerek, dil, ekonomi, tarih ve coğrafya derslerini kapsayacak şekilde öğreneceklerdir Veya mesleki ders alan öğrenciler “Kafeterya Servisleri” konusunda matematik, dil ve iletişim becerileri öğrenecek. Dolayısıyla öğrenciler önemli bilimsel teorileri yine öğrenecekler ama bunu daha uygulamalı olarak yapacaklardır.
    kaynak

    bilgi çağının gerektirdiği disiplinler arası ve sorun odaklı eğitim anlayışı tam da bu şekilde olmalı ancak biz elbette disiplinlerimize sıkı sıkıya tutunup, arada göstermelik uygulamalar yapıp, çağı elli yıl gerisinden takip edeceğiz. çünkü neden? piyasanın düşünmeyen, sorgulamayan, söyleneni yapan ve iş bulabildiği için kanaat eden kalifiye iş gücüne ihtiyacı var. evet örgün eğitim istediğin zihniyette kitleler yetiştirmek için çok tatlış bir yöntem. üstelik tamamen legal.
  3. finlandiya'dan bir grup arastirmaci ile beraber calistigimiz bir proje sayesinde egitim sistemleri ile ilgili bircok sey ogrendim ama hala beni hayrete dusuruyorlar. arastirmacilardan biri ogretmenler arasindaki iletisimsizlikten dogabilecek problemler uzerinde bir arastirma yapmis. ogrenme laboratuarlari adi altinda bilgi paylasimi yapiyorlar ogretmenler. o kadar kusursuz bir sistemleri var ki acaba bu sorunlar neler olabilir diye sordum. yani ogretmenler neden birbirleri ile iletisime girmiyor, egitim yaklasimlarini paylasmiyor, diger siniflarda ne olduguyla ilgili bir merak duymuyor diye sordum. cevap cok ilgincti. ben performansa dayali bir sistem olabilecegi, ogretmenlerin kendi aralarinda yaristigini falan sandigim icin sasirdim. asil olay ogretmenler siniflarina ogrencilerine o kadar odaklanmislar ki bilgi paylasimina, yada diger siniflarda olan bitenler ile ilgili dusunmeye vakitleri yok. tek dertleri kendimi nasil gelistirebilirim, sinifima nasil katki saglarim, daha ne kadar verimli olabilirim olan insanlar bunlar. biz birbirimizin kuyusunu kazarken, ahlaki ve etik anlaminda yozlasirken adamlar egitimde cigir acmislar. bu yaz uygulamalari yerinde gorme firsatim olabilir, farkli uygulamalar ogrenirsem paylasirim.

    (bkz: türk eğitim-öğretim sistemi) basliginda belirtmistim. turkiye'den finlandiya'ya belki de hergun bir grup gozleme gidiyor. devlet destekli projeler ile gezip geliyorlar. daha bir etkisi sistemimize dusmedi bakalim ne zaman farkina varacaklar.