1. devlet opera ve balesinde dansçı olduğum zamanlarda herhalde defalarca fındıkkıran balesinde rol almış, izlemiş, canlı bir şekilde dinlemiş ve turnelerine çıkmışımdır. benim için anlamı birçok eserden farklıdır, huzur doludur.

    aylarca çalışma sonucu temsilden birkaç gün önce yapılan genel provaları iple çekerdim, orkestranın hazırlıklarını sahnenin üstünden izler, enstrümanlarını akord edişlerini, o her bir enstrümandan çıkan seslerin karışımını hazla bir köşeden dinlerdim.
    ortamın atmosferi beni her seferinde biraz daha büyülerdi, orkestra şefinin alnından su gibi akan terleri, kuliste sahnesini bekleyenler, ve bunu bizlere sunan o harmoni bütünü

    benim sahnem olmadığı zamanlar tüm temsili kulisten dikkat kesilmiş şekilde izlerdim ve her zaman kulaklarım orkestranın kusursuzluğuyla büyülenirdi, tüm bu mükemmellikler bütününe anlam veremezdim. sanat yapmak, sanatçı olmak ne demekmiş biraz daha öğrenirdim gün geçtikçe.

    sahneye çıktığımdaysa o büyünün içinde hissederdim kendimi, karşıdan izleyen yüzlerce insanın yüzlerini gizlice inceler o an neler düşündüklerini tahayyül etmeye çalışırdım. temsil bitimindeyse selama çıktığımızda insanların ayağa kalkıp alkışlaması, bize verilen çiçekler, bravo diye bağıran insanlar gururlandırırdı beni. orkestra şefi sahneye geldiğinde ellerim kıpkırmızı olasıya alkışlardım her zaman, en büyük işi o başarmış gibi hissederdim. perde kapandıktan sonra büyük bir sevinci, gururu ve hüznü aynı anda yaşar, o kusursuzluğun etkisinden çıkmam zaman alırdı.

    hayatımın en güzel dönemlerinden birisiydi böyle bir eserde yer alabilmek, daha birçok eserde yer almama rağmen benim için fındıkkıranın anlamını farklı kılan yanı budur.
    ve her zaman sanatçı olmanın, temsillere çıkmanın, operada, orkestrada, balede yer almanın tadının diğer mesleklerden apayrı olduğunu düşünürüm
    zadig
  2. normalde baleden biraz sıkılırım ama fındıkkranı severek sıkılmadan izlemiştim yıllar önce.