1. avare gezgin. avare gezinirken de çevrenin izlenimleriyle düşünen kişi.

    walter benjamin pasajlar denemesinde ''flaneur'' kavramına odaklanmaktadır.
  2. edebiyatta da karşılığı olan bir kavram.

    modernist anlatılarda mekan / uzam kullanımı farklılıklar gösterebiliyor. kapalı mekanlar kahramanların psikolojisine odaklanmakta daha işlevselken açık ve farklı mekanlar değişik ruh hallerini yansıtabiliyor. bu noktada flaneur kavramı önem kazanıyor. örneğin aylak adam'ın şehirdeki sokak adlarıyla günlerini harcayan c.'si flaneur bir kahraman olarak ele alınabiliyor. yaşamın ucuna yolculuk'ta da tezer'in flaneur ruhunu görebilmek mümkün.
  3. ulgan
  4. xıx. yüzyılın karakteri modernizmdi. klasik çağa hüzünlü elveda eden insanların yeni oyuncağı modernizm her yeni gelen devir gibi yalnız değildi; kirlenme, yabancılaşma, ötekileşme, duygusal yokluk, kopuş, çürüme gibi soyut kavramlar da onunla birlikteydi. modernizmin bu gibi kavramları adapte ettiği alanlar ise şehir (metropoller) ve küresel kentlerdi. insan bu dönemle kimliğini büyük şehir caddelerinde kaybetmiş ve flaneur gibi romantik kent gezginine dönüşerek, kendi arayışını verecekti...
    flaneur, en basit tanımlamasıyla - türk dilinin eksikliğiyle - avare, turist veya aylak değildir. aylak adam muazzam romandır; fakat yusuf atılganın c.si walter benjamin"in "pasajlar"da, pasajlardan da önce "son bakışta aşk"ta verdiği profile çok yakın düşmez; şöyle ki, c.nin aylaklığı - belki nostaljinin, belki anın, belki insanlığın - keşfidir; fakat flaneur keşfetmez, o keşfedilmiş, adı konmuş kalabalıkların, vitrinlerin, vagonların, telefon kulübeleri ve kamusal alanlarda devam ediyor gibi görünen lakin özünde uzun zamandır dondurulmuş hayatları gözlemler. kime malum, belki de gözlem kaçınılmaz olarak keşfi getirir, ancak yine de aynı şey değiller.
    flaneur bohem de değil. gerçi günümüzde bohem anlayışı kirletilse bile, yaşam stilleri bir hayli farklılık gösterir. bohem, avaredir, kopuktur, baktığına ikinci kez göz gezdirdiğinde yeni bir şey aramaz, daha önce göremediği eksiklikleri fark eder. ve bir de bahsetmeden geçmemek lazım ki, eğer bohemlikten kastımız flaneurün burjuvalaşmasıysa, bir nebze katılabiliriz. çünkü xıx. yüzyılın ikinci periyotunda flaneur anlam sapması yaşadı. sanatçıya, dehaya özgün bir şey gibi sunulmaya başlandı; yaptığı gözlem bir sanat eseri için kabul görmeye başlandı ki, temelde flaneurün kimliği sıradanlık da olabilirdi. peki flaneur özünde kimdir? onun sokaklarla flörtü düşsel gezintidir. bir an, yaşadığı veya yaşamak istediği diğer bir anla karşılaşır; onu uzaklara götürür. insanların ellerine, burunlarına, dudaklarına bakar durur; başkalarının gazetelerini okur, hararetli aşk ve futbol tartışmalarını dinler ve en önemlisi de flaneur dikizler; onun karakteri dikizcidir.
    adorno"nun flaneur tanımı çok hoşuma gidiyor: flaneur için sokak şu anda dolaştığı odasının yansımasıdır. yani, o, eylemin farkında bile değildir.
    eylemler olur, bazen sıra değişir; ancak modernizmle birlikte devam eden tekdüzelik flaneurün yaşamı algılama biçimine dönüşür. eğer onu farkederseniz - ki, bakma zahmetine katlanırsanız - yüzünde donuk ironi görürsünüz, gözlerinin içinde hafif şaşkınlık vardır, gezmekten yorulmaz, bakışlarını bir bakış yakaladığında uzaklara kaçırır.

    benjamin"inin "son bakışta aşk" isimli denemeler kitabının charles baudelaire bölümünde metropollerde kimliğine ve varoluşuna yabancılaşan insandan bahsedilir. kentleşme kültürünün gelişi büyük binaları ve en önemlisi de gürültüyü getirmiştir. insanların hep aceleleri vardır, insanlar birbirilerinin yüzlerine bakmazlar; belki görülen bir yüz bakanın hayatında küçük bir şey değiştirecektir; ancak bakma sanatı ölmüştür, insanların dikkatini daha büyük şeyler cezbeder. benjamin teorisinin çıkış noktası baudleaire"in (bkz: a une passante) (geçen bir kadına) şiiridir. şiirde baudelaire tıpkı modernizmin getirisi ve acelesi olan bir kadını fark eder, anında kadına aşık olur, o kadını bir daha gör(e)meyecektir. bu ilk bakışta aşk olduğu gibi, aynı zamanda son bakışta aşktır. evet, ilk bakış son bakış da olabilir. işte bu şiirin kahramanı genç baudelaire flaneurdür.

    a une passante

    çevremde gürlerdi sağırlaştıran sokak.
    ince, uzun, kara yasta, acıyla dolu
    bir kadın geçti yanımdan, görkemli kolu
    işli eteğini kaldırıp sallayarak;

    mermer bacaklı, kıvrak, soylu bir güzel ki!
    bir şaşkın gibi, büzülmüş, içiyordum ben
    bir kasırganın filiz sürdüğü gözünden,
    o mor gökten saran tadı, öldüren zevki.

    bir şimşek… ve gece! – tek bakışıyla beni
    yeniden yaratan güzel, görünüp kaçan,
    öbür dünyada mı bulurum ancak seni?

    artık çok uzakta! çok geç! belki hiçbir zaman!
    nerdeyim bilmezsin, bilmem nerdesin şimdi,
    sen, ki sevmiş olsaydım, ki bunu bildindi!

    çeviren: sait maden