1. öncelikle can sıkıcı bir şey. gece gözlerimi uykudan bir açıyorum, bir de ne göreyim, kim olduğumu anımsayamıyorum. sanırım bir anda uyanınca beynin kimyası cortluyor. sonra istemsizce elimi yorganın orasına burasına uzatıyorum bu durumlarda. sanki ben orada bir yerdeyim de uzanıp kendimi kafama monte edecem ve kendime gelecem.

    nerdeyim lan ben, derken kişi mekanı mı arar, öznesini mi? (bunu da soru-cevap kanalında açmak isterim de bir noktadan sonra sululuk gibi oluyor. yoksa sorudan bol ne var.)
  2. başlığı yazan kişi bir tatile filan gitse iyi eder dediğim başlık...
  3. bir marcel proust dinamiğidir. uyku ile uyanıklık arasında ipte yürürken bunu düşünür. karanlıktır. yatağın odanın neresinde olduğu, yüzünün nereye dönük olduğunu düşünmeye başlar. daha önce yattığı yataklar hafızasına merhaba der. bütün o odalar ayrıntılarıyla beraber imgelenir. her birinin uzamsal konumunu zihin dolaşır. öyle ki bastığı halının dokusu bile uyanır. işbu muazzam an yalnızca birkaç saniye içerisinde biter. her şey uyanmaya yakın yahut uykuya geçmeden önceki saniye parçacıklarından ibarettir.

    proust'un ağzından dinlemelisiniz bunu. swann'ların tarafı'nda inanılmaz betimlenmiştir.
  4. bende de bu durum yaşanıyor zaman zaman. ama uykudan uyanınca değil. geceleri aynaya baktığımda bazen bu kişinin aslinda ben olmadığımı, sadece yanılsamadan ibaret oldugumu dusundugum oluyor. sanki birkaç saat öncesine kadar başka bir vücuttaymisim da şimdi başka bir nedenden dolayı vücudum değişmiş gibi hissediyorum. birkaç dk aynada bunları düşünerek geçmişimi, tanidiklarimi, okuduğum okulları. arkadaşlarimi, dostlarimi düşünmek ihtiyacı içinde oluyorum. bu şekilde kendimi yeniden benimseyebiliyorum. bu durum sık yaşadığım bir şey değil. nadiren oluyor. ama oluyor. bu arada hormonal bir bozukluk olmadığını biliyorum. yani rüzgar erkoclar gibi bir çelişki hali yaşamıyorum, anlattığım öyle bir şey değil yani. sadece psikolojik olarak kendimden uzaklaşmaya ve fazlaca yalnız kalmaya yoruyorum bu olayı. pek de sevimli bir durum değil.