1. 1
    bir nefesin gölgesinden doğma bizler
    dolanıp durmaktayız terk edilmişliklerde
    bizler, yani sonrasızlıkta yitirilenler,
    kurbanlarız, adandıklarımızı bilmezcesine.
    dilenciyiz sanki, yok benim diyebileceğimiz,
    kapalı kapılar önünde birikmiş delileriz.
    körler gibi kulak kabartmışız, içinde
    fısıltılarımızın yitip gittiği sessizliğe.
    hedefi olmayan yolcularız bizler,
    bulutlarız, rüzgârlarda dağılan,
    ya da ölümün soluğunda üşüyen çiçekler,
    yerimizden kopartılmayı beklemekteyiz.

    2
    varsın, son acılar da somutlaşsın bende,
    savunmuyorum kendimi, ey karanlık güçler.
    en büyük sessizliğin yolu sizlerden geçer,
    o yoldan yürürüz en serin gecelere.
    soluğunuzla daha sesli alevlere boğmaktasınız beni,
    sabır! yıldızlar kora dönüşürken, düşler kaymakta
    bize adlarını söylemekten kaçınan diyarlara,
    oralara ancak feda edersek girebiliriz düşlerimizi.

    3
    sen ey kapkara yürek, ey karanlık gece,
    kimdir yansıtan, en kutsal zeminlerinizi,
    ve kötücülüğünüzün son vadilerini?
    acılarımız karşısında donup kalmış maske -
    acılarımız ve hazlarımız karşısında
    taştan bir gülümseme boş maskenin dudaklarında
    bir kaya, bütün ölümlülerin çarpınca kırıldığı,
    üstelik varlığı bize bile kapalı.
    ve sonra dikildiğinde karşımıza bir yabancı düşman,
    alaylarıyla aşağılayarak ölesiye didinmemizi,
    o zaman daha bir hüzünlü olur şarkılarımız ezgileri
    içimizde ağlayan ise kalır anlaşılamadan.

    4
    sensin, sarhoşluğu geçiren şarap,
    ben, şimdi güzel danslarla kanamaktayım
    ve taçlandırmak zorundayım acımı çiçeklerle!
    bağrındaki en derin anlamın istediği buysa, ey gece!
    kucağındaki bir arpın telleriyim sanki,
    ve son acılarım uğruna şimdi
    senin karanlık şarkın boğuşmakta yüreğimde,
    beni ölümsüz kılıp, bir şişe çevirmekte.

    5
    bu huzur - ey derin huzur!
    yok artık dini bütün çan sesleri,
    sen, ey acıların tatlı anası, sen -
    barışın, sanki ölümün enginliği.
    sar o serin ve sevecen ellerinle,
    sar bütün yaraları -
    böylece içten kanasınlar yalnızca -
    sen, ey acıların tatlı anası!

    6
    bırak, suskunluğum senin şarkın olsun!
    ne ifade edebilir ki fısıldayışları sana,
    hayatın bahçesinden ayrılmış bir yoksulun?
    bırak, hiç adın olmasın iç dünyamda -
    ruhumda oluşmuş, ama düşlerden yoksun,
    artık sesi kalmamış bir çan gibi,
    tatlı gelini acılarımın,
    ve uykularımın sarhoş gelinciği.

    7
    toprakta ölüşlerini duydum çiçeklerin,
    ve havuzların sarhoş yakınmalarını,
    bir de çanların söylediği bir şarkıyı,
    gece, ve fısıldayan bir soru;
    ve bir yürek - yaralanmış ölesiye,
    yoksul günlerinin ötesinde.

    8
    suskundu karanlık, beni söndürdüğünde,
    gün ortasında ölü bir gölgeydim -
    o zaman çıkıp mutlulukların evinden
    yürüdüm gecenin derinliklerine.
    şimdi bir gölge oturmakta yüreğimde,
    bir gölge, hissetmeyen günün çoraklığını -
    ve dikenler gibi sana doğrulup gülümseyen,
    senden, yalnız senden yana, ey gece!

    9
    ey gece, acılarımın önündeki dilsiz kapı,
    gör artık bu karanlık yara izinin kanadığını
    ve kabından taşmak üzere olduğunu çektiklerimin!
    ey gece, ben hazırım artık!
    ey gece, unutmuşluğun bahçesi, darmaduman,
    yoksulluğumun dünyaya kapalı ihtişamında,
    salkımlarla, dikenli çelenkler de solmakta,
    gel, ey en yüce zaman!

    10
    bir zamanlar gülmüştü içimdeki şeytan.
    ben, bir ışıktım parıltılı bahçelerde,
    oyunlarla dansların eşliğinde,
    bir de aşkın şarabı, başımı uyuşturan.
    bir zamanlar ağlamıştı içimdeki şeytan.
    ben, bir ışıktım sancılı bahçelerde,
    kadere boyun eğişin eşliğinde,
    parıltısıyla, yoksulluğun evini nura boğan.
    şimdi ağlamadığına ve gülmediğine göre o şeytan,
    yitip gitmiş bir gölgeyim bahçelerde
    ve ölüm karası eşliğinde,
    boş gece yarısının sessizliğiyle dolaşan.

    11
    zavallı gülümsemem sana ulaşma çabasında,
    hıçkıran şarkım ise yitip gitmekte karanlıkta.
    artık yolumun sonuna varmak, tek istediğim.
    bırak gireyim senin tapınağına.
    bir zamanlar ki gibi, çılgınca ve dindarca
    ve sessiz bir duayla önünde eğileyim.

    12
    geceyarısının derinliğinde, sen
    ölü bir sahilin suskun denizin yanında,
    ölü bir sahil: bir daha asla!
    gece yarısının derinliğinde, sen
    gece yarısının derinliğinde, sen
    gökkubbesin, bir zamanlar yıldızının parladığı,
    bir gökkubbe, artık hiç bir tanrı'nın çiçek açmadığı.
    gece yarısının derinliğinde, sen
    gece yarısının derinliğinde, sen
    döllenmeden kalansın sıcak bir rahimde,
    ve hiç can bulamamış, öylece!
    gece yarısının derinliğinde, sen

    çeviri: ahmet cemal