1. “yeteneğe göre dağıtılmalıdır” demek bu işi tek başına çözmez. çünkü günümüzde çok karmaşık bir ekonomik düzen mevcut.

    şöyle ki; yeteneğe göre dağıtılması için önce fırsat eşitliği olması gerekir. meselâ bir öğrenciyi ele alalım. bu öğrenci esasen sanata yatkın ancak ülkede sanatçızar zor iş bulduğu için bu öğrenci gidip başka bir meslek (iş imkânı yüksek bir meslek) seçiyor. işte devletin önce bunu halletmesi lazım. yani işsizlik oranının düşük olması lazım. ki öğrenciler yatkın olmadıkları mesleklere yönelik verimsiz iş yapmasın.

    şimdi devletin bu problemi çözdüğünü varsayalım. her öğrenci yatkın olduğu bölüme gitsin diyelim. böylece herkes yeteneği ölçüsünde para kazanıyor diyelim. çok güzel.

    ama bu böyle sürmez. ikinci kuşakta bu denge bozulur. zira yetenekli bir ailenin dünyaya getirdiği çocuklar yeteneksiz —veya az yetenekli?— olabilir. o zaman ne olacak? yetenekli olan aile, yeteneksiz çocuğuna miras bırakamayacak mı? devlet bir önceki dengeyi sürdürebilmek için 20 yılda bir insanların birikimini sıfırlayıp yeniden dağıtım mı yapacak? pratikte bu imkânsız ve özel mülkiyet kavramına aykırı.

    bu karmaşaya en güzel çözümü sosyal liberalizm (benzer bir ideoloji olarak sosyal-demokrasi) getirmiştir. sol liberalizme göre devlet zenginlerden çok vergi almalı, fakirlerden az vergi almalı. ayrıca fırsat eşitliğinin sağlanması için fakir ailelere maddî yardımlar, kolaylıklar sağlanmalı.

    devlet bu tür vergi sistemi ile gelirleri dağıtırken öte yandan aşırı zenginler arasında da bir dönüşüm yaşanacak. hani az önce yetenekli aile çocuğuna miras bırakacak demiştim ya. işte o noktaya dönelim; miras yeteneksiz bir evlâda kaldı diyelim. milyarlarca dolar elbette bu evlâda kalmayacak. zira bu kişi yeteneksiz olduğu için elindeki sermayeyi değerlendiremeyecek. yani önünde sonunda işi batıracak ve mirasın küçülmesine sebep olacak. elindeki parayı daha yenekli işadamlarına kaptıracak.

    somut örnek vermek gerekirse 1929 dünya ekonomik buhranı başlamadan önce amerikalı bankacılar avrupaya oluk oluk para akıttı. bu iş o kadar abartıldı ki halk bile başka yerlerden faizle kredi çekip avrupalılar için hisse senedi, bono falan satın almaya başladı. amerikalılar pek çok devlete para verdiler ancak o avrupalı devletlerin bu borçları ödemesi mümkün değildi. en sonunda 2919'da içlerinden bir bankacı alacaklı olduğu kimseden parasını alamadı ve iflas ettiğini açıkladı (ahahahah ya lşslakdhsl) bunu takriben bütün borsa zincirleme bir şekilde çöktü (bir haftada 4 bin şirket iflas etti) ve avrupaya borç veren amerikalılar bir anda beş parasız kaldı. borçları alamadıkları gibi çoğu kişinin başkasına faizli borcu da vardı.

    neyse işte efendim, sol liberalizm der ki yeneksizler bir gün mutlaka iflas edecektir ve bu para yeteneklilere aktarılmış olacaktır.

    hatta yakın geçmişten örnek vermek gerekirse dünyanın en büyük ve en eski şirketlerinden olan lehman brothers ve peabody energy iflas etti.
  2. sinema, tiyatro ve bale izlemenin yetenekle ne gibi bir ilgisi olduğunu merak ediyor insan. "biliyor musun o kadar yetenekliyim ki film izleyebiliyorum!". film, tiyatro vb. aktiviteleri izleme ihtiyacına yeteneklerin doğrultusunda sahip değilsin. yeteneklerin doğrultusunda sahip olsaydın izleyici değil, aktör, oyuncu veya balerin olurdun.

    bu tartışmada bahsi geçen "ihtiyaç" kelimesi, sadece yemek, içmek ve sıçmak gibi temel ihtiyaçlar anlamına gelmiyor. bunun dışında bir çok kültürel faaliyeti/ihtiyacı da kapsar. aksi takdirde; bundan 200 yıl önce "8 saat iş" için grev yapmazdı insanlar. temel ihtiyaçlarının karşılanması yeterli olurdu.

    yetenek dediğimiz şey ise doğuştan gelir. insanların doğuştan sahip oldukları bir özellik için daha fazla gelir elde etmesini şahsen etik bulmuyorum. ancak gelir olarak arada uçurum olmamak kaydıyla insanlığa daha fazla katkı sağlayacaksa, elbette mümkün olabilir.

    einstein yeteneği doğrultusunda gelir elde etseydi, milyarder felan olurdu. peki ne işe yarardı bu durum? hiçbir şeye yaramazdı. zaten ihtiyacı olan imkanlara sahip biriydi. bilime önemli ölçüde katkı sağladı. ancak benzer yeteneklere sahip olmasına rağmen ihtiyaçları karşılanmadığı için, yani imkanı olmadığı için aynı katkıyı sağlayamayan ve yeteneği körelen insanlar var.

    bu da bizi tartışmanın kilit noktasına getiriyor.

    sonuç olarak; yeteneklerin körelmemesi için ihtiyaçlar karşılanmalı, imkan sağlanmalı, öte yandan insanlığa katkı sağladığı ölçüde ve diğer insanları mağdur etmemek kaydıyla yetenekli insanların daha fazla gelir elde etmesi de mümkün kılınmalı.
    ulgan