1. bir ucundan bir ucuna yürürken kendimi başka bir çağda gibi hissettim. sanki az ilerde tanzimat fermanı okunuyordu, güllerin arasında şemsiyeli, şık giyimli kadınlar, erkekler kıkırdıyordu. asırlık ağaçlar gördükleri onca şeyi fısıldıyordu sanki.

    gülleri bakımsız kalmış. bakımsızlığı genel olarak üzücüydü. ama o tarihi dokusu, o içinde yaşattığı atmosfer bakımsızlıktan hiç etkilenmiyor.
  2. bahar gelince sevgiliyle beraber yürümek, oturup sohbet etmek ve kitap okumak için gerçekten çok güzel bir yer. ama dikkat edin her köşede gelin-damat çiftlerinin fotoğraf çekimleri olur.
  3. "ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkı'nda.
    ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında."

    dizeleriyle aklıma kazınmış, ilk gördüğüm vakit şaşkınlıktan mı bilinmez üç beş dakika öyle bakakaldığım parktır benim için. şu dizelerdeki heyecan için dahi sevilir bu park. kaldı ki öylesine hoş bir yerdedir ki insanın ayrılası gelmez. bence istanbul gezilerinde camilerden, müzelerden ve hatta şarkın kalabalık pazarlarından evvel gezilmelidir.
  4. giriste solda ahmet hamdi tanpinar edebiyat müzesi ve kütüphanesi bulunur. genelde fark edilmiyor bu müze. gülhane'nin gölgesinde kalmis sanirim.

    neyse gülhane'ye gitmisken orayi da es gecmeyin derim. türk edebiyatinin zirvelerinden biri olan, bizim filozoflarimizdan sayilan tanpinar'a dair cok kiymetli 'şeyler' barindirir. ben icini gezerken cok keyif almistim.

    gülhane ise upuzun agaclari, agaclarin arasindaki o yolu ve yolun sonundaki mavi manzarasiyla bir de icindeki müzesiyle istanbul'un incilerinden biridir. seviyoruz.
  5. eskiden hayvanat bahçesiydi.
  6. çok eskiden ben diyeyim 27-28 yıl önce gittiğimde hayal meyal hatırlıyorum ki hayvanat bahçesi vardı parkta... yılan filan görmüştüm...

    ve yakın geçmişte gittiğimde inanılmaz kalitesiz -evet kalitesiz- kalabalık gördünce büyük üzüntü duydum...

    ve sanki park çekmiş kazak gibi küçülmüştü... ya da ben büyüdüm...