• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (7.00)
güneş ülkesi - tomasso campanella
“utopie-utopia”: hiçbir yerde olmayan yurt (yunanca)hem felsefi hem de edebi bir tür olan ütopya'nın temeli, avrupa'da; platon ile başlayan ve rönesanstan itibaren laikleşen toplumsal eleştiri geleneğine dayanır. özellikle avrupa aydınlanma hareketinde (16. – 18. yy) söz konusu laik eleştirel bilinç, “yenilenmiş bir politik toplum tasarımına ve düşüncelerin ifadesine yönelik rasyonel bir göstergeler dili arayışına” destek verir. “ütopya”lar özellikle toplumsal altüst oluşların ya da dönüşümlerin arifesinde gerek din alanında gerekse de devlet ile politik kurum ve organizasyonların değerlendirilmesinde rasyonel eleştirinin aracı olmuşlardır. bireyin mutluluğu, rasyonel düzenlenmiş bu ‘kolektif bir toplum tasarımı' (ya da hayali) içinde gerçekleşmek durumundadır. (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)


  1. campanella bu kitabı yüzünden çok işkence görmüş. kitaptan önce çektiği acıları okuyunca kitabı daha bir merak ediyor insan.
    ve kitap bittiğinde allah allah niye bu kadar eziyet edilmiş ki, diye düşünüyorsunuz.
    ada'm kalıp gibi cetvel gibi bir toplum hayal etmiş. herşey takvimlerde her şey belirli, her şey zaman'ında yapılıyor. nerde? tabii ki güneş ülkesinde!
    bu ada'ma hristiyanlar işkence etmiş ama ayıp etmişler zira kitapta bariz bir şekilde isa ve havarileri anlatılıyor. nazara veriliyor. açıkça islam dini yergisi de göze çarpıyor.
    sanırım evlilik ve diğer toplumsal kurallarla ilgili düşünceleri hristiyanlık ile uyuşmadığından başı derde girmiş.
    ince bir kitap ve çabuk okunuyor.
    bir insanın sıfırdan tasarladığı dünyaların romanları çok.
    campanella'da bunlardan biri. belki adama toplum mühendisi gözüyle bakanlar vardır.
    dediklerinin yani bu kitapta yazdıklarının tamamı değilse bile büyük bölümünün bazı fikir akımlarının temel'ini oluşturduğu ve uygulandığını düşünenler hayli fazladır.
    arkasından ütopya okunabilir.
    sonra belki yeni dünya düzeni
    bence en iyi hayal edilen ve iyi kurgulanan dünya " simeranya" dır. ama onu pek az kişi bilmektedir.
  2. en bilinen ütopyalardan biri.
    campanella, özel mülkiyetin olmadığı bir devlet düzeni tasarlar. gelgelelim özel mülkiyetin neden olmaması gerektiğini öyle garip şekilde açıklar ki özel mülkiyete olan sempatiniz artar neredeyse. bir de burada da din adamları olmazsa olmazdır ve kadın erkek arasında eşitlikten tam olarak söz etmek mümkün değildir. ama en büyük eleştirim bireylerin tamamen devlet düzeni için var olmasıdır. campenalla' ya göre doğru işleyen bir devlet düzeninde bireyler de zaten mutludur ki bunu söylerken bireylerin tüm duygularını yok saymakta daha doğrusu bu duyguları da devlet eliyle kontrol etmekte, daha da doğrusu iyi bir düzen içinde zaten bireylerin başka türlü şeyler hissetmeyeceğini savunmaktadır. ben buna kesinlikle katılmıyorum.
    benim çok sevdiğim, çok tuttuğum bir ütopya değildir lakin yazıldığı dönem ve yazarının yaşadıkları göz önüne alındığında son derece önemli bir eserdir.
  3. Can dündar'in bu kitaba dair cok güzel bir köse yazisi bulunmaktadir.

    !---- spoiler ----!

    Güneş Ülkesi- Tommaso Campanella
    Sosyal Yayınları, Mart 1985

    Bir salon dolusu gence Campanella'nın "Güneş Ülkesi"nden söz ettim geçen hafta.

    Gençler bedbin ve ümitsizdi, fuzuli konular, küçük adamlar dünyasında yalnız kalmaktan yakınıyorlardı, anlaşılmamaktan, adam yerine konmamaktan...

    Güneşin gecikeceğinden, belki hiç gelmeyeceğinden, görmeye ömürlerinin yetmeyeceğinden korkuyorlardı.

    Campanella hiç öyle hissetmemişti oysa...

    İlk kitabını 22'sinde yazmış, büyücülükle suçlanmış, engizisyon zindanlarında sivri kazıklarda sallandırılmıştı.

    Rahipler nedamet getirmesini istedikçe o, atıldığı kör çukurdan "Ben, doğacak yeni sabahların çan sesiyim" diye haykırmıştı inatla...

    Ve o karanlıktan insanlığa, zorbalığın kardeşlikle yer değiştirdiği "Güneş Ülkesi" ütopyasını hediye etmişti.

    * * *

    İstikbalden umudu kesmiş genç dostlara bir ipucu verdim:

    "Ben ne zaman kendimi yalnız hissetsem tarihe sığınırım" dedim;

    "Devasa bir yalnızlar kulübüdür tarih... Nice mucit, nice kaşif, nice bilgin, nice filozof, 'deli' diye, 'şeytan' diye, 'hain' diye karalanmış, kah alaycı kahkahalar, kah öfkeli kırbaçlarla kilitlenmiştir yalnızlığa...

    Gel gör ki, sonunda tarihi yazan -ve yazılan- onlar olmuştur.

    İnsanlık, onların icat ettiği araçlarla, onların keşfettiği diyarlara yolculuk etmiş, onların şiirleriyle aşık olup, onların kitaplarıyla uyanmıştır asırlık uykusundan...

    Size 'hayalperest' dendiğinde, hayat kimsesiz göründüğünde, dünya hoyratça üstünüze yüklendiğinde, tarihe koşun.

    Asıl aileniz oradadır".

    * * *

    "Büyük adam, kucağında yaşadığı toplumun üvey evladıdır" demişti Cemil Meriç;

    "O, yarınki, ötelerdeki bir toplumun çocuğudur".

    Dünden miras kalan nice oğullarımız, kızlarımız var bugün...

    Ve çevremizde kim bilir ne çok üvey evlat, istikbalin döl yatağında doğum için sıra bekliyor.

    Yalnız tarih kitapları değil, taşlaşmış çehrelerle dünyayı süzen heykeller de tarihin hakbilirliğini kanıtlıyor.

    Bakmayın bugün, yazarlarından çok soytarılarıyla iftihar eden, filozoflarından çok gözbağcılarının heykelini diken, varolana değil varlıklı olana kıymet veren bir toprakta yaşadığımıza...

    Dünden bugüne hangi soytarı, hangi gözbağcı, hangi varlıklı kaldı ki; bugünküler yarına kalsın...

    * * *

    Bugünlerde bu soğuk kışın gri sabahlarını, bu ışıksız nemrut suratları, bu çatık kaşlı yılgın satırları söküp atacak bir güneşin eninde sonunda parlayacağına nasıl inanıyorsak...

    Nasıl sabah, göz kapaklarımızda onun ılık busesiyle uyanmayı, başucumuzda alevden saçlarıyla okşanmayı, tenimizde sıcak temasıyla sarmalanmayı özlüyorsak...

    Nasıl sarılacak dal arayan biçare ellerimizden tutsun, bizi sevdalı meltemlerin sırtına atıp aydınlık diyarlara taşısın istiyorsak...

    Nasılsa katran karası bir ümitsizliği, ümidin safran sarısı ışıklarıyla süpüreceğini, yüreklerimizin kabuğunu, aklımızın zincirini çözeceğini biliyorsak...

    İşte öylesine bir inançla özlüyor, istiyor, bekliyoruz zorbalığın tahtına kardeşliği oturtacak "Güneş Ülkesi"ni...

    Her yılgınlıkta tarihe kulak kabartıyor ve onun dipsiz kuyularında can çekişen evlatlarından, yarın doğacak ışıklı sabahların çan sesini duyuyoruz.

    Yayın Tarihi : 14.01.2004

    !---- spoiler ----!
    kimse