1. yılın son sorusudur efendim. yazıyoruz, çiziyoruz, iyi hoş da, konuşurken hep aleladeyiz. bence konuşurken de tuhaf biçimlerde, tuhaf şeyler söyleyebilmeliyiz. böylelikle, belki de kitap, roman ve saire yazılmaz daha fazla.
  2. aslında var böyle konuşanlar ama öyle konuştukları zaman cemal süreya oluyorlar. mesela aşk siiri aslında bir monolog. sanki çamaşır asarken söyleniyor gibi.

    şimdi sen kalkıp gidiyorsun. git
    gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. gitsinler.
    oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
    oysa allah bilir bugün iyi uyanmıştık
    sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
    bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
    bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
    yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
    sanki hiç olmamıştı
    oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
    şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullar
    şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
    dünyaların
    öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
    ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
    bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
    çünkü iki kişiydik
    oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
    bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
    seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
    iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
    yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
    memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
    sonrası iyilik güzellik.
    abi
  3. sanat tuhaflıktan doğmamıştır, yani insanların aleladeliğinden doğmamıştır.aleladelik ne ki hem, belli başlı kelimelerle konuşmak mı; tuhaflık ne mesela..?
  4. neden konuşalım ki? mesela bilimsel bir olayı konuşuyoruz şiirsel konuşmak olur mu hiç? her konuda şiirsel konuşanları hiç samimi bulmuyorum açıkçası biraz yapmacık geliyor. yerli yerinde konuşmak gerek.
  5. şiirlerde günlük hayattaki gibi konuşunca daha sevimli olandır.
  6. şiirin özelliginin yitip gitmemesi icin. bir de günlük hayatta gereginden cok öfke, nefret ve sinir oldugu icin olabilir.

    bir kac yil önce hacettepe'ye ahmet telli gelmisti, söylesi icin. resmen siir gibi konusuyordu, cok sasirmistim. hatta bir siirini mi okuyor yoksa baska bir sey mi anlatiyor acaba diye dusunmustum bir an.
    "gencligimde güvenpark'ta güvercinlerin arasinda..." diye baslayan bir cumleyi sesinin tonu ve vurgulariyla öyle siirsellestirmisti ki cok sasirmis ve etkilenmistim.

    belki ona yakisiyordu evet ama biz yapmayalim yine de.
  7. günlük hayatta karşılığını veremeyeceğimiz bir şey anlatmaya kalkarsak eğer, anlatamayacağımız bir şeyi anlatmaya kalkışırsak kullanacağımız yol şiirsel konuşmaktan başka bir olamayacaktır. bunun dışında normal düzen içerisinde konuşabileceğimiz, anlatabileceğimiz bir şeyi şiir ile anlatmaya ihtiyacımız da yoktur. şiiri var eden anlatılamayan şeylere elini atması, anlatılan şeyleri doğrusal dil içerisinde değil de farklı bir alanda tanımlamaya çalışmasıdır.

    sanırım bir çok zaman bu yola başvurmak zorunda günlük hayat içerisinde de kalıyoruz. örneğin tek başına bir anlam ifade etmeyen bir kelimeyi iletişimimiz içerisinde kullanıyor ve gariptir ki bunu müşterek bir anlaşma düzeni içerisinde yapabiliyoruz. "ya" söz öbeğini farklı vurgulamalar ile konuşmalar içinde kullanıyor ve yerine göre çok farklı anlamlar verebiliyor, bu söz öbeği karşısında anlaşabiliyoruz. fakat bu kelimeyi anlatmaya çalıştığımızda buna düzenli dil alanında bir anlam atfedemiyoruz. yine de bunu kendi içimizde, kendi aramızda anlamlandırabiliyoruz. şiir de tam olarak buna denk düşüyor. aslında gariptir ama günlük hayatta şiirdeki gibi konuşuyoruz sadece farkında olmamız için ne söylediğimizi düşünmeli ve onları ciddiye almalıyız.