1. "kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir
    adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz
    olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. istemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz..."
    -şükrü erbaş, ömür hanımla güz konuşmaları
  2. "gelmek istemiyor gün
    ne sen gelebiliyorsun o yüzden
    ne de ben gidebiliyorum
    ama ben gideceğim
    kurbağalara atarak ağzımda çiğnediğim karanfili
    ama sen geleceksin
    çamurlu lağımından karanlığın"
    yok
  3. "(...)birden gerçekliğini algılayarak 
    saat çalınca ve görünce güneşi 
    birden vazgeçilmezliğini algılayarak 
    önemli ve gerekli buluşunu kendini 
    birden hatırlayarak 
    geleceğe hazırlayınca olanca göğüslerini 
    ve her şeye ve ölüme kalbimiz 
    hızla gelişecek 
    çağımıza pek uygun bir hızla 
    gelişecek kalbimiz" 
  4. "penceremin önünde deliklerden ışık boşanan
    kocaman bir gemi durdu.
    yarâb! benim de içimde bu kadar ışık yansa
    dünyalar benim olurdu.
    senin en karanlık göklerinde salkım salkım yıldızların var
    benim içimde insan ayağı değmemiş karanlıklar."
  5. gelsene dedi bana
    kalsana dedi bana
    gülsene dedi bana
    ölsene dedi bana

    geldim.

    kaldım.

    güldüm.

    öldüm.
  6. sen beni öpersen belki de ben fransız olurum.
    şehre inerim bir sinema yağmura çalar.
    otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür.
    dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

    -senegalliler dahil değil

    sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihaplanır.
    çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi.
    o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin.
    hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

    -yoksa seni rahatsız mı ettim?

    sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur.
    ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek.
    elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim.
    elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

    -freud diye bir şey yoktur.

    sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim.
    belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma.
    bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün.
    yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

    -haydi iç de çay koyayım.
  7. ..."mağlup mu desem?
    mahçup mu?
    ama ikiside değil.
    ben garip, sen güzel,
    dünya umutlu.
    öyle bir tuhafım bu akşamüstü..."

    (bkz: ahmed arif)
  8. tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;
    gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...
  9. ben acılar denizinde boğulmuşum
    işitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
    dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
    duyarım yosunların benim için ağladıklarını

    ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
    gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
    bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
    bütün gemiler söndürmüş ışıklarını

    ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
    sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
    baksana;herkes içime dökmüş artıklarını

    bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
    bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
    yılların içimde bıraktıklarını...
  10. bugün kalbimi eski bir plak gibi
    öyle çok tersine çevirdim ki:
    bazı şarkılar vardır
    cızırtılı bir yağmur gününü anlatır
    uzaklarda süren sarı yağmurluklu bir hayatı
    deniz bazen kendini kaldırımlara fırlatır,
    o zaman bir yavru yengece bakan
    insanların şarkısı olurdu o şarkının adı.
    keşke ismim iris olsaydı,
    keşke ismim herkese
    sarı yağmurluğuyla koşan hayatı anlatsaydı.
    bazı şarkılar vardır
    ellerim kocamanlaşır, tuhaflaşır
    işte o ellerimle herkese
    çamurlu şiirler uzatsaydım
    hepsi çok kirli olsaydı tanrım!
    bazı şarkılar vardır
    kırmızı akşam sefalarını anlatır
    karanlığın kalbinde yalnız, açmanın acısını
    komşu kadınların basma elbiseli konuşmalarını
    geceyi onlar bahçeye taşırdı
    ben ne zaman öleceğim tanrım!
    sabah olunca mı?
    keşke birkaç dakikayı ipek mendillere sarıp saklasaydım
    irileşen, gitgide irileşen ağaç gibi
    şu odanın ortasında dursam,
    saat kuleleri dökülürdü dallarımdan tanrım!
    artık sarı yaprakların ölü olduğuna inanmıyorum.
    bazı şarkılar vardır
    kanatlarında yağmuru taşıyan kelebeği anlatır
    kırmızı bir çakmak gibi neşeli ölmek olurdu
    o şarkının adı,
    ardında yalnızca nemli sigaralar bırakmanın acısını
    keşke ismim iris olsaydı,
    keşke ismimin bir anlamı olmasaydı.
    herkes çıkarsın kalbini
    o çirkin mücevher sandığından
    ve herkes onu birbirine fırlatsın tanrım!

    (bkz: iris'in ölümü -didem madak)