• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.00)
hapishanenin doğuşu - michel foucault
iktidarın gücünü gösterişten aldığı eski siyasal sistemden, mümkün olduğunca ve giderek artan bir şekilde görünmez hale geldiği modern siyaset sistemine geçiş; bir yandan, iktidarı kişileştiren hükümdarın yerine adsız kişiler tarafından kullanılan bir yönetim aygıtının yerleşmesiyle, diğer yandan da kamuya açık cezalandırmadan gizli cezalandırmaya geçişle belirlenmektedir.

kendini öne çıkaran iktidar, bireyin oluşmasını engellemiştir; oysa karanlıklara çekilen modern iktidar herkesi bireyselleştirmek istemektedir; çünkü bireyselleştirmek, gözetim altında tutmak ve cezalandırmak, yani egemen olmak demektir.

böylece modern iktidar, çocuğu okulla, hastayı hastaneyle, deliyi tımarhaneyle, askeri orduyla, suçluyu hapishaneyle kuşatarak bireyselleştirmiş, kayıt altına almış, sayısal hale getirmiş, böylece egemen olmuştur. her kişi bir yerde kayıtlı hale gelince, herkes denetim altında olacak, gözetim altında tutulacaktır. modern iktidar büyük gözaltıdır. (d&r )


  1. foucault'un ilk olarak 1957'de yayımlanan kitabı. kitap; azap, ceza, disiplin ve hapishane olmak üzere 4 bölümden oluşuyor. temel olarak toplumsal alana yönelik disiplin, hukuk, ceza hukuku anlayışının insani (!) yönde değişimi, tarihteki değişim noktaları ve modern düşüncede bu konularda ortaya çıkan uygulamalardaki sisli amaç tartışılıyor. ^:kitabı tamamladığımda bu yorumu geliştirmeye çalışacağım.^

    yazarın sözleriyle;

    "bu kitabın amacı: modern ruhun ve yeni yargılama erkinin birbirleriyle bağlantılı tarihini; cezalandırma erkinin desteklerini bulduğu, meşruluk noktalarını ve kurallarını sağladığı, etkilerini yaydığı ve onun aşırı özgüllüğünü maskeleyen, bugünkü bilimsel-hukuki bütünün soy ağacını çıkartmak..."
  2. fuko'nun alıntısıyla başlayalım(*:sf.27):


    "eğer modern ceza adaleti kesimi bu kadar çok hukukdışı unsuru yükleniyorsa da, bu onları hukuki olarak nitelemek ve onları yavaş yavaş yalnızca ceza erkiyle bütünleştirmek için olmamaktadır; tamamen tersine bu, onları cezai işlem içinde hukuki olmayan unsurlar olarak işletmek üzere olmaktadır; bu, bu işlemin yalnızca yasal bir cezalandırma olmasından kaçınmak için olmaktadır. "tabii ki bir karar veriyoruz, fakat bunun kökeninde istendiği kadar bir suç bulunsun, gördüğünüz gibi bu karar bizim için bir suçluyu tedavi etmenin bir yolu gibi işlev görmektedir. cezalandırıyoruz, ama bu bir ifade biçimidir, aslında bir tedavi sağlamak istiyoruz". bugün ceza adaleti ancak bu kendinden başka olan şeye yapılan sürekli atıfta, hukuki olmayan sistemlere sürekli olarak katılmayla işlemekte ve kendini meşrulaştırmaktadır. bu yeniden nitelemeye bilgi yoluyla bağlanmıştır.

    böylece cezaların artan yumuşamasının altında, onların uygulama noktalarının bir kaymasını saptamak mümkündür; ve bu kayma boyunca koskoca bir yeni nesneler alanı, koskoca bir yeni hakikat rejimi ve ceza adaletinin uygulanması konusunda şimdiye kadar hiç görülmemiş bir sürü rol ortaya çıkmaktadır. "bilimsel" bir bilgi, teknikler, söylemler oluşmakta ve cezalandırma erkinin uygulanmasıyla iç içe geçmektedirler.

    bu kitabın amacı: modern ruhun ve yeni yargılama erkinin birbirleriyle bağlantılı tarihini; cezalandırma erkinin desteklerini bulduğu, meşruluk noktalarını ve kurallarını sağladığı, etkilerini yaydığı ve onun aşırı özgüllüğünü maskeleyen, bugünkü bilimsel-hukuki bütünün soy ağacını çıkartmak."


    benim düşüncem, modern hukuk sisteminin bir anlamda gözümüzde boşa çıkması, elbette adalet temelli olarak, bu kadar kolay olmamalı. kendini bilim, psikiyatri ile meşrulaştıran, suçlunun yalnızca bedenine değil (artık) ruhuna işlemeye çalışan bu kompleks sistemin yayıldığı alanlar muazzam korkunç.

    elbette bilim değişebilir, değişmiştir. bilimin dogmatizasyonu(bkz: bilimin dogmatik olması) zaten mümkün değildir (naziler döneminde "alman bilimi" denilen kavram gibi, bazı bilimsel otoritelerin ırkçı yahut cinsiyetçi tavırlarını saymazsak). ama ceza sistemi ve hukuk, değişimin farklı bir boyutu. sadece bürokratik bir arşivcilik için yaratılan kurumlar bir yana, ceza sisteminde ki değişim, suç ve suçlunun niteliği, tespit için "koca koca" bilimsel çalışmalarla yahut büyük psikiyatrik dayanaklarla, kendini (bilimsel) gelişimden yahut birikimli ilerlemeden daha başka, daha tedavi edici bir düzeye ulaştırmak için birey üzerinde ki müdahale hakkini ve biçimini dönüştürmüştür.

    henüz bunun haklı veya haksız sonuçları olan niceliği değil, kendisini konuşuyoruz. en temel bakış açısıyla, adalet yoksa hukuk yoktur fikri bu çağda yarı yarıya doğru olabilir ancak. ona belki sonra, tedavi ve kapatılmanın ayrışmasını-birleşmesini incelerken değiniriz.

    en başta bahsettiğim modern (19. yy. dan itibaren şekillenen) hukukun, bilim ve psikiyatrik, dolayısıyla sosyolojik nedenlerden beslenip, dönüştüğünü biliyoruz. basit bir örnekle, teknolojik ilerlemenin yarattığı sosyal etkilerin altında kalmamak için bunu yapmak zorunda kalan hukuk, tek başına tespit edilemez. fuko'nun bahsettiği üzre, bu temelin kayışı, hukukdışı koca bir alanda roller ve nesneler üzerinden, kendi leyhi ve aleyhi doğrultusunda müdahale ekipleri, kuramsal ve nesnel bir gövde inşa etmiştir.

    toplumsal irade, siyasal kapıların açılması yahut kapatılması ile şekillenmiş, bu kapıları açan veya kapatan otoritenin, yani iktidarın nesnesi haline gelmiştir. bu nesne ise ancak adalet gibi bir araçla kullanılabilir, ya da toplum, iktidara ancak adalet üzerinden eklemlenebilir. adalet, diğer herhangi bir konu üzerinden kendine alan edinebilir (bkz: negatif adalet kavramı - arthur schopenhauer) ama bunun üstüne şekillendikten sonra, kendini bağımsız kılan/kılmaya çalışan bir hukuk, meşrutiyetini nasıl devam ettirebilecektir?

    not: buradan bu sohbetin doğmasına vesile olan kişiye yürekten sevgiler olsun.