1. başıma bir şey gelmeyecekse her gün yaptığım eylem.

    insanlar beklentilerini çok mu yüksek tutuyorlar anlamıyorum. bu kadar mutsuzluk nereden geliyor? herkesin mi hayatı iğrenç, herkes mi mutsuz, anormal olan ben miyim?

    sokağa çıkıp ortalığa şöyle bir bakınıyorum. ne güzel diyorum, bu binaları falan nasıl yapıyorlar acaba. o vinçler falan koca beton blokları kaldırıyorlar... uçaklara bakıp yahu ne zeki insanlar var tonlarca metal yığınını havada süzdürebiliyorlar diyorum. ağaçlara kuşlara bakıyorum, bunlar diyorum şimdi 4 milyar yıllık canlılık evriminin sonuçları değil mi? vay be. ne kadar da gelişebilmişiz canlılık olarak. şimdi o ağaç ışığı alıp yapraklarında bir doçenti bile ağlatabilecek kadar komplike işlemlerle şeker üretiyor değil mi? hem de sırf ben o şekeri yiyeyim, tohumları da sağa sola atayım onun da nesli devam etsin diye... meyveleri yedikten sonra onu benim için üreten ağaca iyilik olsun diye cebimde biriktirdiğim çekirdekleri bulduğum ilk toprak parçasına sallayıveriyorum. belki büyüyüp babası gibi kocaman bir ağaç olamaz, olsun, onu da yiyen başka minnacık canlılar vardır. onların işine yarasın. hayatı bunlar da güzel kılmıyorsa ne kılabilir ki?

    bir sabah kalkıp uykulu uykulu yarı açık gözlerimle çekmeceden yeni atleti alıp tek seferde doğru giyebilmek bile mutlu edebiliyor beni.

    terliklerim yatağın kalktığım tarafında ise de mutlu oluyorum. yoksa kim uğraşacaktı şimdi bir daha taa öbür tarafa dönmekle...

    kalemimin ucu bitince kalemin içinde ekstra uç olduğunu görmek de hayatımı güzel kılan detaylardan. kim bir daha çantayı açıp uç arayacaktı şimdi?

    realizm, optimizm ve pesimizm arasındaki çizgiyi iyi çekebilmek lazım.

    hayat güzel...