1. Sokrates, gerek yunan felsefesinin altın çocuğu oluşuyla, gerek ahlak felsefesinin kurucusu oluşuyla, felsefe tarihinde bir milattır. Bu milattan sonrasına, sistematik ve modern felsefi akımların özellikle popüler kültür sahasında sağlam yerler edinmiş olması sebebiyle daha aşinayız. Örneğin, descartes'ın "düşünüyorum öyleyse varım"ını, nietzsche'nin öve öve bitiremediği "üst insan"ını, sartre'ın o bitmek bilmeyen "bulantı"sını hemen hepimiz en azından bir defa duymuşuzdur. Ama thales'in doğa filozofarının şahı olduğu ve her şeyin sudan oluştuğunu düşündüğü, anaksimandros'un apeiron ve kaos konseptlerini kullanan ilk filozof olduğu, anaksimenes'in felsefeye bilimi sunan ilk bilimsel deneyci olduğu, evreni oluşturan dört öge fikrinin temellerini aristoteles'ten evvel empedokles'in attığı, ve elbette, bu yazının baş karakteri olacak herakleitos'un karşıtların birliği düşüncesi pek bilinmez. Dolayısıyla bu seferlik sokrates sonrası "overrated"liğini bırakıp, sokrates öncesi "underrated"liğe odaklanalım dedim. Kimi ya da hangi düşünceyi seçeceğime karar vermeye çalışırken, atina okulu freskinde bir kenara kıvrılmış herakleitos gözüme çarptı.


    "karşıtların birliği", aslında içeriğini sırf adının bile açıklayabileceği kadar basit bir düşünce; ve aynı zamanda herakleitos felsefesinin ilk ayağı. Yokuş yukarı, yokuş aşağıdır: yani bunlar, karşıt yönlere giden iki yol değildir, bir ve aynı yoldur. Şarap şişesinin yarısının boş olduğunu söyleyen birine, şişenin yarısının dolu olduğunu söylerseniz, onunla karşıt değil mutabık olursunuz. Evrendeki her şey karşıtların birliğine varır, en azından bu eğilimdedir. Dolayısıyla çelişkiden kaçınamayız. Evet, karşıtlar birdir, ama karşıtların bir olması, esasında çelişkidir. Zira şeyleri bir yapamayacak olan nitelikleri "karşıtlıkları"yken biz, bunların "bir" olduğunu ve tüm zıtlıkları o birliğin içinde yaşadıklarını bilir durumdayız. Gerçekte bunlar, bir araya gelerek dünyayı meydana getiren şeylerdir. Dolayısıyla çelişkiyi kaldırırsanız, gerçekliği de yok edersiniz. Bu da gerçekliğin naturası gereği statik olmadığı, akış halinde olduğu anlamına gelir. Bu da herakleitos felsefesinin ikinci ayağı olan "her şey akar" düşüncesidir. Her şey akıyorsa, hiçbir şey var değildir, zira varlık, bizim ona bakışımızın dışında da sabit olarak var olma durumunu sürdürür; ama bu felsefede her şey akıyor, hiçbir şey sabit değil. Herakleitos buradan "varlık yoktur, oluş vardır" sonucuna ulaşır.


    Bu noktada ise öteki yunan filozoflarıyla fikir ayrılıkları oluşmuştu, çünkü onlar evrendeki değişimi ve akışı reddetmemelerine rağmen, tüm bu akışın altında değişmez ve sabit bir şey arıyorlardı. Ancak buna ne gerek vardı, ya da, bunun olmasına imkan var mıydı? Her şeyin değiştiğini söylemek, değişimin her şey olduğunu söylemekti çünkü. Dolayısıyla değişmez bir varlığa yer kalmıyordu. Eğer ki evrende tek bir şeyin bile değişmez olduğu kabul edilirse, her şeye atfedilen değişim nasıl açıklanacaktı? Herakleitos, değişimden oluşan bir sistem içerisinde değişmeyen şeylerin var olabileceği düşüncesine karşı çıktı.


    Bu karşı çıkış da "aynı nehirde iki kez yıkanılmaz"ı getirdi. Her şeyin değiştiği bir evrende bu makuldür; çünkü ikinci seferde ne o nehir aynı nehirdir, ne de siz aynı sizsinizdir. Bu yazıyı yazan ben ile, bu yazı bittikten sonra -umarım- uykuya dalacak olan ben aynı olmayacağız. Her şey, bazen bizim fark bile etmediğimiz bir geçiş halinde. Herakleitos bunu ateşe benzetir. Zira ateş bir maddeden ziyade, bir süreçtir. Her şey, sadece bir süreçtir.


    İşte tam da buna inanç gösterme ve kabullenme aşamasında herakleitos, bir nevi insan doğasını yenmektedir. Aslında söyledikleri, insani bakış açısı için bozguna uğratıcı şeylerdir. Çünkü insanoğlu, inanacağı durağan bir şeylerin, geçici olmayan, kalıcılığına yaslanabileceği ve buna güvenebileceği şeylerin arayışındadır. Değişmez güvencelere ihtiyaç duyar. Günlük hayatta sergilediğimiz çoğu davranış, buna örnek teşkil edebilecek niteliktedir. Dua ederken, her zaman orada olan ve bağışlayıcılığına sığındığımız değişmez bir tanrının varlığına inanırız. Dostluk kurmak keza; olası kopmalara, hatalara ve çuvallamalara rağmen özünün değişmez kaldığına inanmak istediğimiz bir çeşit insani bağdır. Araba almak bile öyledir. Güneşli hava yağmurlu havaya dönüşür, yürüme isteği üşengeçliğe değişirse, bütün değişmezliğiyle garajda duran bir araba sizi bekliyordur. Sürekli değişen dünyanın içinde sabit kalacağına inandığımız objelerin ve ilişkilerin çevrelediği güvenli bir sahada, tehlikeden ve riskten uzak yaşamlar sürdürmeye meyilliyizdir. Ama herakleitos, tek bir "her şey değişir" hamlesiyle, tüm domino taşlarını deviriyor. Çünkü diyor ki, "sırf evren değil, sen de değişiyorsun, seninle birlikte bildiklerin, inandıkların ve güvendiklerin de." bunu gerçekten, sırf teoride değil pratikte de kabullenmenin bir insan için ne kadar zor olacağını düşünün. Zoru bir kenara bırakalım, insan doğasına aykırı bir şey bu. Ve herakleitos, bu felsefesiyle insan doğasını aşmıştı. Sürekli değişimin evrenin yasası olduğunu ve bundan kaçılmayacağını kabullenmesi, aslında bir nevi trajik bir cesaret hamlesidir.



    Ekleme: karşıtlık aslında "tam olarak" karşıtlık. Zira karșıtlık, kavramların miktarında ya da oranında (1/2-1/2 yahut 2/3-1/3) değil, kavramların bizzat kendisinde ("boşluk" ve "doluluk") yüklüdür. Şarap şişesi örneğinde, şişe 50'ye 50 değil, 99'a 1 oranında bir dolulukta olsa bile, şişenin sistemi içerisinde hem boşluk hem de doluluk oluşu, bu sistemde hala, tıpkı ilk durumdaki gibi tam bir karşıtlık olduğunu gösterir.


    Değişim-dönüşüm konsept çiftinde ise dikkat edilmesi gereken birkaç nokta var. Günlük hayatta bu ikisini aynı anlamlı gibi kullandığımız, ayırt edemediğimiz de oluyor ama aslında nüanslara sahipler. Değişim, bir şeyin, öncesinden farklı değerler alması ve bu eski ve yeni değerler arasındaki ayrımdır. Öte yandan dönüşüm, geri dönüşsüz bir değişim, kalıcı bir tahavvüldür. Kalıcılık da herakleitos'un "her şey akar" felsefesinde yeri olmayan yegane konsepttir. Elbette bir kez dönüşüm geçiren bir şey, yeniden bir başka dönüşüm geçirebilir, kalıcılığını hep o konum ve şekilde koruyacak diye bir kaide de yoktur. Fakat herakleitos'un fragmanlarda bahsettiği "takas, değiş tokuş, akma, farklılașma" olaylarını "değişim" kavramı, "dönüşüm" kavramından daha geniş kapsamlı olarak tanımlıyor. Dikkat ederseniz felsefe kitaplarında herakleitos ile ilgili olan kısımlarda hep "değişim" kavramı geçer; o da bu yüzdendir. Her dönüşüm muhakkak bir değişim ya da değişimler dizisi neticesinde gerçekleşir ama her değişim, dönüşüm olmak zorunda değildir. 2 yaşındaki bir bebek, 92 yaşındaki yaşlı bir adama birden dönüşmez; onu 92 yaşında bir beden yapan, aradaki 90 yılda geçirdiği değişimlerdir. Dolayısıyla dönüşümün temeli değişimdir. Bu bağlamdaki en kapsamlı küme olduğu için "değişim" kullanılıyor. Yoksa elbette dönüşümler de geçiriyoruz.