1. 950’li yıllarda doğan İbn-i Heysem, zamanının yüksek din ve fen ilimleri eğitimine Basra’da başladı. Sonrasında Bağdat’a giderek, matematik, fizik, mühendislik, astronomi, metalürji gibi fen ilimlerini öğrenip, döneminin en önemli bilim insanlarından birisi haline geldi. Yaşadığı dönemde neredeyse bütün ilimlerde otoriteydi, fevkalede keskin bir görüş, anlayış, muhakeme ve zekâya sahipti. Aristo ve Batlamyus gibi ünlü bilim insanlarının fikirlerini inceleyerek hatalarını gösterdi. Sadece teorik anlamda fikir ve düşünceler üretmeyen İbn-i Heysem, buluşlarını pratiğe de aktardı. Geometri alanında bulduğu hataları, mantıkla harmanladı. Bu teorik alanların, pratiğe uygulanmasını sıklıkla işaret etti ve sonunda da geometri ve matematiğin inşaat alanında yer edinmesine öncülük etti.İbn-i Heysem belki de yaşadığı dönemde en az istenen bir şeye sahipti, sorgulayıcı bir zihne. Geçmişten gelen bilgileri, hangi ünlü ilim insanından gelirse gelsin olduğu gibi kabul etmedi. Sorguladı, merak etti ve en önemlisi de üzerine düşündü. Euclid gibi, ismi halen matematik alanında dillendirilen bir bilim insanının bile fikirlerini sorguladı. Yanlışlarını ortaya koydu. Bu konularda kendi fikirlerini üreterek, bilim alemine sundu.Örneğin, Aristo ve Batlamyus’ a ait olan dünyanın, kâinatın merkezi olduğu şeklindeki görüşleri üzerindeki şüphe ve tereddütlerini ifade etti. Dünya merkezli bir kâinat sisteminin kesin olmayacağını, uzayda daha başka sistemlerin de bulunabileceğini ve güneş sisteminin mevcut olduğunu söyledi.10. yy’ın başlarında bırakın ışık dalgalarının kuantum sıçramalarını nasıl gerçekleştirdiği, ışığın ne olduğu ya da nasıl meydana geldiği dahi bilinmiyordu. O dönemde en çok tartışılan bilimsel konulardan birisi de nasıl gördüğümüzdü. Pek çok insan, gözümüzden bir ışın çıktığına, karşıdaki cisme çarparak gerisin geriye gözümüze döndüğüne ve görme eylemini bu şekilde gerçekleştirdiğimize inanıyordu. Fakat, İbn-i Heysem görme eyleminin bu şekilde gerçekleştiğine inananlardan birisi değildi. Çünkü, gece gökyüzünde gördüğü çok uzaktaki yıldızlara, gözünden bir ışının çıkarak, çarpması ve anında gözünde görüntü oluşuyor olması mantıklı değildi.İbn-i Heysem, gün ışığı açısından oldukça yeterli olan bir yere çadırını kurdu. Çadırın bir yanına delik açarak, ışığın oradan geçerek karanlık çadırın içine düşmesini sağladı. Buradan çıkardığı sonuç şu idi, cisimden yansıyan ışınların göze gelmesi ve gözün arka odak noktasında birleşmesi üzerine cismi görebilmekteyiz!Bunun üzerine İbn-i heysem, optikte gölgenin nasıl meyda­na geldiğine dair bir teori ortaya attı. Fotoğrafın ilk modelini ve karanlık odayı ilk defa o denedi. Gökkuşağının nasıl oluştuğunu ve bunda renklerin meydana gelişini gayet güzel bir şekilde açıkladı.Yaptığı keşifler ve getirdiği açıklamalar ile İbn-i Heysem, yaklaşık 600 yıl sonra gerçekleşecek olan teleskopun keşfinin de önünü açtı. Işığın kürevi ve parabolik aynalarda yansımasını inceleyerek bu olayı açıklayan İbn-i Heysem, teleskobun çalışma mantalitesini de açıklamış oluyordu aslında. Billur küre şeklindeki küçük su taneciklerinden güneş ışığının kırılıp yansıma prensiplerini açıkladı. Özellikle ışığın yansıması konusunda fizik ve optiğe getirdiği yenilikler, altı asır boyunca dünya bilim çevrelerini etkilemiştir. Tam 6 asır sonra, 1608 yılında Hans Lippershey tarafından teleskop icat edildi. 1609 yılında ise Galieo, teleskobu ile gökyüzüne bakmış ve bunu yapan ilk insan olmuştur.bn-i Heysem’in hiç süphesiz en önemli keşfi, görme olayını, Euclides ve Batlamyos'dan zamanına kadar doğru olarak kabul edilen, “cisimlerin gözden yayılan ışınlarla görüldüğü” varsayımını temelden yıkarak, ”göz; cisimlerden gelen ışınları merceği vasıtasıyla kırarak retina (sarı leke) üzerinde oluşturup gerçek görüntüyü verir.” şeklinde açıklamasıdır.Bunun ötesinde gözün fiziksel özellikleri, iki gözün aynı cismi tek olarak görme olayının açıklanması, ışığın; hava, su ve değişik ortamlardan geçerken kırılma olayları, mercek, prizma, aynaların çeşitleri ve fiziksel özellikleri, güneş ışınlarının fiziksel özellikleri ve daha birçok konuda özgün ve gerçekçi fikirleri bilim dünyasına kazandırmıştır.Ayrıca onlarca dile çevrilmiş, üniversitelerin astrofizik bölümlerinde halen okutulmakta olan 20’ye yakın da kitap yazmıştır.İbn-i Heysem, Cosmos: Bir Uzay Serüveni gibi tüm dünya tarafından izlenen ve oldukça beğenilen bir belgesele konu olacak, hatta konu olmakla kalmayıp sunucu deGrasse Tyson tarafından ‘’geldiğimiz noktanın belki de en büyük yaratıcılarından birisi’’ olarak tanımlanmış bir bilim insanıdır. Yaşadığımız çağda, İslam dünyasının bilime ve ilime olan ilgi ve alakasını, bakış açısını düşündüğümüz zaman, belki de en çok örnek alınması gereken, okullarda öğretilmesi gereken bir insan.

    alıntı : ibn-i heysem - altay şengür