1. merhaba ben tuhaf bir ismi olan sıradan bir kızım.
    her gün aynı çantayı takarım, saçlarım her zaman yataktan kalktığım gibidir, moda anlayışım kot pantolon, spor ayakkabı ve bir adet tişört/kazak giymekten ibarettir.
    pek güzel değilim, olmaya çalışmak için isteğim ve gücüm de yok.
    yanınızdan on kere geçsem onunda da fark etmezsiniz beni.
    otobüste her zaman cam kenarına otururum, cam kenarları doluysa ayakta dururum. müziği kısık sesle dinlerim, kitap okumaya başlar yol boyu aynı sayfada takılır kalırım.
    yanyana otursak fark etmezsiniz beni.
    sınıfta köşelere otururum, pek konuşmam, cevabını bilsem de sorulara cevap vermeye teşebbüs etmem.
    belki aynı sınıftayızdır ama fark etmemişsinizdir beni.
    yalnızlıktan şikayet ederim ama insanları da sevmem, ufacık şeyleri kafama çok takarım.
    çok şey yapmak isterim ama hiçbiri için güç bulamam.
    içimde bitmeyen bir acıyla yaşarım, anlatmam, anlamıyorlar diye kızarım.
    daha küçüğüm ve haddinden fazla yorgunum.
    tanısanız sevmezsiniz beni.
  2. içim. içim içimi yiyor, ben de hazır içim yeniyorken ağzımdan dökülen kırıntıları bir araya getireyim dedim bari.
    jlsiken nsjkaims kabbbks yı, öaldbkle, kkwnsljwş, kebsşğdne.
    ben de anlamadım valla bu harfleri. uygun sırayla dizmek anlamak, anlaşılmak lazım galiba. yoksa kelimeler okunamıyor, bir anlam ifade etmiyorlar.

    beni okuyan yok mu? hadi ya. olmasın. okunmak için mi yazar insan? okunmak, beğenilmek, yüceltilmek. bunları geçeli çok oldu galiba. önemsiz. okunmak belki de iyilik gibi. kimse bilmese, balık dahi bilmese bile yaz, iyilik yap ve denize at. biri okur herhalde. hem iyilik sen ne iyi insansın sözünü duymak için de yapılmaz ki.

    yavaş yavaş zihnimi çökertiyorum. çünkü kafam onunla o kadar meşgul ki, toparlayamıyorum onu. her rahatlatma çabam bana ters etki yapıp daha fazla, daha fazla ile geri dönüyor. nedenini ve nasıl kurtulacağımı biliyorum. ya duyarsızlaştıracağım ya da kabulleneceğim. bunu defalarca denedim. duyarsızlaşmıyor. bunu kabullenemiyorum da.

    sanırım bir süre sonra gitmeyi planlıyorum. yoo, gitmek en iyi yaptığım iş değil. gitmek aslında kendime bir ceza. kimseye kastım yok. sorunum kendimle.

    bu arada beşinci harfi buldum. ama onu kimseye söylemeyeceğim. yoksa her sözü gerçek olur. her dileği. ya benim ölmemi dilerse? şaka la. henüz bir hezeyan tarlasına dalmadım. dilemesi zaten beni öldürür, bunun için beşinci harfe bile ihtiyacı yok. not; kendinizde aramayın.

    okçu la, aq hayatın, sen yoksun oğlum, evrenin hükümdarı olsam kaç yazar.
  3. vardır benimde bundan bir tane çok çok nadir yazarım, yazarsam gerçekten sıkıntımın üstesinden gelemiyorum demektir. rahatlatır genelde yazmak eğer üşenmesem düzenli ve sık yazmak isterim aslında da olmuyor genelde.
    şu hayatta insanların bilmesini istemeyeceğim özelim diyebileceğim tek şeyim şu yazdıklarımdır heralde
    wtf
  4. şah ismaili çok seviyorum daha doğrusu şah hatayiyi. sırf bu sebeple oğlum olursa adını ismail koyacam.
  5. aslında yoğun bir işim olmasına rağmen hayatıma giren monotonluktan sıkıldım. bok vardı kariyer yapacak. hayallerinin peşinden gitsene seni adi pislik. ama işte o g.t bende yok. garanticiyim ne yapalım. o zaman böyle yazar durursun iç dökme köşelerine aferin sana.
  6. bu zamana kadar içimde tuttuklarım birer birer dökülüyor göz yaşlarımla.
    istediklerim ve nefret ettiklerim diye ayırıyorum artık.
    bu değersizleştirmeye boyun mu eğmeli yoksa kırıp dökmeli mi tüm hayatı baştan sona..
    nefret ettiriyor kendinden artık, istemiyorum yüzüne bakmayı bile.
    bundan önce ya pişman olursam diye dile getiremediklerim delip geçiyor artık benliğimi.
    kahretsin ki ben onun kızıyım...
  7. Kötülüğün tüm mutlakiyetine karşı koyamayacak kadar yıldığı zaman kaybetti insanlar, sahip olabilecekleri en büyük evrenlerini, erdemlerini. Oysaki bu evrenevde kaybetmek bile kazanç sağlatabilirdi, kavramlara yenilindi. Bizler, kavramlarca boğduğumuz kadar birbirimizi, vicdanımızı önemsetecek kararlılığı gösteremeyeceğiz. Bu vahşet, durdurulamaz noktaya uçarak ilerlerken, bizler tanımına girmekten çekinemeyecek kadar uzak olduğumuz "energumen"lik gereği yıldık. Yılıyoruz. Yıldırtıyoruz. Ve de doludizgin bir düşüncesizlikle asla ilk nedenimizi sorgulamıyoruz. Sonuçta her "energumen" gibi bizler de susuyoruz. Ululaştırılmış kötülüklerimize tepinmekle karışık tapınırken sadece susuyoruz. Geriye kalan diye bir şeyden söz edilebilir mi ki, böylesine tezek dolu bir çamurdan? Belki, bir energumen vurursa her birimizi. İlk gönüllünüz kim peki?

  8. ruhumu boşaltamıyor ve her geçen gün dahada yıpranıyorum. yoruldum artık bu aptal dünyadan, her saniye nefret etmektende yoruldum bu şehirden. asalak insanların boş beyinlerinden de bunaldım.
    bir şekilde kurtulmak istiyorum bu zorunluklardan onuda beceremiyorum...
  9. nasıl bir işim olsun istiyorum biliyormusunuz? ne yönettiğim biri olsun, ne de beni yönetecek biri olsun... ben tek başıma olayım.

    yeni bir eleman aldık. nasıl bir özgüvense inşaatta çalışan ibrahim tatlıses misali atölyede bağıra bağıra şarkı söylüyor. bi iki kere ters bakış attım anlamadı bile. allahım kart bi ses ve saçma sapan şarkılar. mecburmuyum dinlemeye?

    10 gündür çalışıyor. iki kere geç geldi. bugün çok düzgünce mesai saatini söyledim. bi kere daha hatırlatıyım sana dedim. yerime geçtim. biraz sonra geldi bi konuşmak istiyormuş. bana neden geç kaldığının hikayesini anlatma dedim (zaten kimseyi dinlemek istemiyorum bide bunun sabah uyanamadığının hikayesini kaldırmaz kafam). yok neyse neden geç kaldığını anlatmayacakmış. "bu dejavuya alışmamız lazım" demek için gelmiş. otobüs bilmem kaçtaymış. trafik sıkışıyormuş. bunun gelmesi anca böyle oluyormuş. bu dejavuyu yaşayacakmışız biz hep. isterseniz beni işten çıkarın diyor.

    çıkarıcak olsam çıkarırım sana sormam zaten dedim. bizim mesaimiz bu saatte başlıyor keşke işe girdiğinde söyleseydin dedim. seni işe alan kişi geldiğinde de gecikirsen sana bi dejavu uygular o zaman konuşursunuz ona anlat bunları dedim.

    ve sürekli elinde cep telefonu. bu cep telefonu olayı malesef diğer elemanlardada var engelliyemiyoruz. günlük mesaisinin çok ciddi %50'si telefonuyla geçiriyor. tamam bizim işimiz rahat bir iş ama bu kadar olmaz.

    ülkede işsizlik var diyorlar ya külli yalan o. gazeteye eleman ilanı veriyoruz. vasıfsız eleman arıyoruz. telefon açan soran bile yok. ha şunuda ekleyeyim. iş yeri çok merkezi bi yerde, ssk anında yapılır, maaş hiç gecikmez, yemek desen öğlenleri aşçımız şahane yemekler yapar, gün içinde çay sigara istediğin kadar.

    ama son zamanlarda herkesin tek şikayeti var. eleman yok. çok ciddi eleman sıkıntısı var. ondan sonrada işte bulduğun eleman bunun gibi dangoz oluyor.
  10. para lazım.. çok para lazım... paraaaaaaaa

    paragöz olduğumdan değil. borç harç ödemek, ihtiyaç gidermek için.

    5000 gayme yeterli. acil lazım.

    içimi yeterince döktüğümü düşünüyorum. nolcaksa.