1. ahmet cevizci hocanın felsefe tarihi kitabını okumalar yaptığım bir dönemde özetini çıkarmıştım. içeriklerde internetten yaptığım bazı araştırmalar da var.

    (bkz: felsefe tarihi - ahmet cevizci)

    sokrates öncesi dönem

    m.ö 5.-4. yüzyıllar

    buda(siddhartha gautama)

    hindistan guatama klanında bir prens olarak dünyaya gelmiştir. 29 yaşına kadar babasının sarayında bir eli yağda bir eli balda yaşamış, zevk-ü sefa etmiştir. akabinde saray bahçesinde acı çeken bir yaşlı görmüş, hayatta ızdırap denen bir şey de varmış diyerek saraydan ayrılmıştır. saraydan çıkmasından sonra çileci dervişlerle takılıp, nefsini köreltme yoluna girmiştir. yoğun perhizlerin insanın dünyevi arzularını yok etmeyi başardığını ancak sağlıksal birtakım sorunlara sebebiyet vereceğini düşünerek dervişlerden ayrılmıştır. bir ağacın altında 30-40 gün süren bir nefes izleme(meditasyon) gerçekleştirmiş ve bitişinde uyandığını, aydınlandığını düşünmüştür. bu nedenle kendisine uyanış anlamına gelen "buddha" ismini vermiştir. guatama buddha diye bilinir. buda'ya göre insan dünyevi zevklerin kölesi olmamalı. bu arzu ve isteklerden kurtulmalı, nihayet hiçbir dünyevi şeye ihtiyaç duymayacağı bir noktaya gelmelidir.(nirvana) aksi halde insan tekrar tekrar dünyaya gelerek nirvana noktasına ulaşmaya çalışacaktır.(bir çeşit reenkarnasyon) ancak nirvana düzeyine gelirse kişi buda olur ve bir daha acı ve ızdırap dolu dünyaya gelmez. buda'nın öğretisinde 4 yüce gerçek var, bunlar;

    -acı, hayatın ve varoluşun bir parçasıdır.
    -acının kaynağı arzu ve isteklerdir.
    -istek ve arzulardan kurtulunursa acılar sona erebilir.
    -acıları sona erdirmek 8 aşamalı yoldan geçer(doğru kavrama, doğru düşünce, doğru söz, doğru eylem, namuslu kazanç, doğru çaba, uyanık hal ve doğru konsantrasyon.)bunlar bilgelik, güzel ahlak ve ruhsal arınma ana başlıkları altında toplanabilir.

    buda öldükten sonra felsefesi çeşitli mezheplere bölünmüş din olarak yayılmış 500 milyon kişilere kadar ulaşmıştır.

    konfüçyüs

    yine aynı dönemlerde çin'de yaşamış bir bilgemizdir kendisi. devlet adamı olmasına istinaden "insan sosyal bir varlıktır" düşüncesinden yola çıkarak felsefesini (öğretisini) oluşturmuş diyebiliriz. bireyleri sosyal ilişkilerindeki rollerinin meydana getirdiğini düşünmüş ve bu doğrultuda batı filozofları gibi doğayla falan ilgilenmemiştir. hayat hakkında bilgimiz yokken ölüm hakkında nasıl olacakta bilgimiz olacak demiştir.toplumlar yok olduğunda geriye birey ya da benlik diye bir şey kalmadığını savunmuştur.tek derdi insanın toplum içindeki davranışı, sosyal hali ve erdemi olmuştur. "üstün insan" ya da "yüce insan" öğretisi ile 4 ana maddeyi tanımlamış (ebeveyne saygı, insancıllık ve merhamet, adalet, ayinler) ve bunları gerçekleştirmenin önemini savunmuştur. bunu yaparken üstün insanın soylulukla alakası olmadığını da araya sıkıştırmış ve sınıf ayrımı ile mücadele etmiştir. ideal denge ve ahenkten bahsederek insanların zevk, kızgınlık, keder, neşe gibi duygulara kapılmamaları gerektiğini "denge" unsuruyla, bu duyguları yeri ve zamanı geldiğinde dozunda yaşamayı da "ahenk" unsuruyla anlatmıştır. bilgiye ve erdeme önem verir. toplumda hiyerarşik bir düzeni vardır, örneğin kadın kocasına saygı göstermeli, genç yaşlıya saygı göstermeli, çocuk ebeveyne, vatandaş devlete saygı göstermeli itaat etmelidir. konfüçyüs'e göre bir kişi her şeyi iyilik doğrultusunda yapmalıydı. konfüçyüsün öğretisi bir din değil etik felsefedir.


    zerdüşt

    aynı dönemde iran'da bulunan bir şahsiyet. zürdüştlük dinin kurucusudur. insanı iyi ve kötü, gerçek ve yalan arasında seçim yapmak üzere tanrı(ahura mazda) tarafından dünyaya gönderilmiş bir mahluk olarak tanımlamaktadır. bunu hayatın anlamı olarak ortaya koymuştur. insanlık iyiyi ve doğruyu ayakta tutmakla görevlendirilmiştir. iran'da çok tanrıcılığı tek tanrıcılığa yöneltmiştir. zerdüştlükte bütün tarih 3 döneme ayrılmıştır, her dönem 4 bin yıl sürmektedir. her dönemden sonra bir gelecek putları kıracaktır. bu bakımdan zerdüştlükte bahsi geçen kişinin bazı islam yorumcularına göre islam peygamberi olduğu söylenmiştir. ayrıca zerdüştlükte su üstünde yürüme kutsal bakire gibi motifler de bulunması nedeniyle hristiyanlıkla da ilgisi vardır. bu inanca göre bütün insanlar bir bakire ve köpek eşliğinde şarkı türkü söyleyerek cennete gideceklerdir. ama günahlardan arınmak için önce cehennemde biraz yanacaklardır. ayrıca tanrı ile yüz yüze görüşme, ölmeden cennet cehennem görme gibi motifler islama uymaktadır.

    thales ve milet okulu

    doğudaki filozoflar ilahi gerçeklik(zerdüşt), bireyin kendini gerçekleştirmesi ile(buda) ve toplumun inşaası ile(konfüçyüs) uğraşırken batı'da ege kıyılarında yaşayan thales varlığın doğası ile ilgilenmiştir. thales yunan mitolojisinde anlatılanlarla yetinmemiş, doğada olan şeyleri doğadaki şeylerle izah etmeliyiz demiştir. bu nedenle kendisini bilimin öncülerinden saymak gerekir. öncü sayılsa da felsefenin geçmişini bir yerlere dayandırmak hatalı olabilir. thales doğal olayları (depremler fırtınalar yağmur vs) yunan tanrıları ile açıklamak yerine doğada cevap aramaya koyulmuştur. sonra her şeyin sudan oluştuğunu düşünmüştür.

    yeryüzünü de suyun tuttuğunu iddia etmiştir. hatta dünyayı suyun üzerinde bir gemi gibi düşünmüş ve gemi sallandığından deprem oluyor demiştir. astromi ile de ilgilenmiş hatta bir keresinden güneş tutulmasını önceden tahmin etmiştir. gölgelerin bizle aynı boyda olduğu anlarda piramitlerin boyunu ölçmüştür. bir de nil nehrinin sularının yükselmesinin rüzgardan kaynaklandığını bulmuş, ters yönde esen rüzgar nehrin denize dökülmesini zorlaştırıyor ve bu nedenle su seviyesi yükseliyor demiştir. aynı zamanda mısırlılardan matematiği öğrenmiş ve yunanlılara öğretmiş kişidir. çap çemberi ikiye böler, ikizkenar üçgenin taban açıları eşittir tarzında bazı buluşları da olmuştur.
    thales ve milet okulu ile felsefe, dini ve mistik öğelerden kurtulmuş nesnel hale gelmiştir. doğu felsefesi her bakımdan dini inançlarla iç içe kalmıştır. bununla birlikte aynı dönemde bilimin gelişimini sağlayan mısırlılar ve babilliler bilimi gündelik ihtiyaçları doğrultusunda geliştirmiş bilimi bilim için yapmamışlardır. antik yunan döneminde doğudan edinilen bazı bilgiler sadece bilgiye ulaşmak amacı ile kullanıldığı için farklılaşmıştır.

    batıda thalesile kurulan milet okulu, doğayı anlamaya yönelik ilk felsefi okul olarak tarihe geçmiştir. milet okulu filozofları bir çıkar ya da pratik gözetmeksizin sadece bilgiye ulaşmak amacı ile felsefe yapmışlardır. tarihin ilk materyalistleridirler. varlık felsefesi yürütmüşlerdir ve hiçbir şeyin yoktan var olamayacağını maddenin ezeli olduğunu düşünmüşlerdir. milet okulundaki bir diğer filozof anaksimandros'tur.

    anaksimandros

    thalesin öğrencisi ve dostudur. ilk yazılı felsefeyi oluşturmuştur.(doğa üstüne)bilim ve felsefeyi aynı anda yürütmüştür. güneş saatini icat etmiş, dünyanın şeklinin tepsi değil silindir şeklinde olduğunu söylemiştir. ayrıca bu abimiz ilk hayatın denizde başladığını sonradan karaya çıkıldığını söyleyerek evrim teorisinin temelini atmıştır. hocasının her şey sudan oluşmuştur düşüncesine karşı çıkmış suyun niceliksel olarak sınırlı özellikte olmasından dolayı her şeyi var etmeye kudretinin yetmeyeceğini düşünmüş ve evrenin niteliği belli olmayan ama niceliği sınırsız olan bir varlık tarafından oluştuğunu ileri sürmüştür. bu varlığa da aperion adını vermiştir. yerini bir diğer miletli anaksimenes'e
    bırakarak ruhunu teslim etmiştir.

    anaksimenes

    diğer miletli filozoflar gibi bilim adamı ve astronomdur. soyut bir kavram olan aperiona karşı çıkmış, her şeyin havadan oluştuğuna kanaat getirmiştir.ona göre hava sıkışarak suyu, ısınarak ateşi oluşturabilirdi. bu fikre nefesini üflerken ağzını kapatırsa soğuk hava açarsa sıcak hava gelmesinden dolayı ulaşmıştır. havanın sıkışarak değişime görmesi fizik bilimi için temel oluşturabilecek niteliktedir.


    pythagorasçılar

    milet'den sonra kurulmuş ikinci okuldur. pythagoras(pisagor) tarafından kurulmuştur. miletlilerden farkları felsefeyi sadece bilmek için değil, arınmak ve bilgi yoluyla evren ruhuyla birleşmek için yapmışlardır. yani varlığı anlamak için değil bir yaşam tarzı olarak felsefe yapmışlardır. bu nedenle de madde yerine formlara, fizik yerine matematiğe merak salmışlardır. nihayetinde doğayı sayılarla ve oranlarla anlamaya çalışmış ve evrenin de bir sayı olabileceği üzerine düşünerek bir sayı metafiziği geliştirmişlerdir. hintliler gibi ruh göçüne inanmışlardır. bu görüşe göre insan ruh ve beden olmak üzere 2 parçadan oluşur. asıl olan ruhtur, dolayısıyla beden ölüp gittiğinde ruh ölmez varlığını sürdürür. pythagorasçılara göre insanlar mutluluğu bedende ve dünyada değil ruhta aramalıydılar. (bu bakımdan buda'yla paralellik var) eğer ruh arınmazsa beden ölür ve başka bir canlıda yeniden var olur ta ki tamamen arınana kadar bu devam eder. arındığı zaman da evrenin ruhuyla birleşir ve tekrar gelmez. işte bu arınmanın yolunu felsefe ve bilim olarak belirlemişlerdir.tanrısal evren ruhuyla birleşebilmek için doğanın ahengini ve evrenin kurallarını öğrenmeleri gerektiğine inanıyorlardı. düzen ve ahengi keşfetmek üzere sayılara ve müziğe yönelmiş 4-5 ve 8 notalık ses aralıklarını keşfetmişlerdir. nihayetinde bütün evrenin sayılardan oluştuğu görüşüne inanmışlardır. bu görüş platon'un "idealar" öğretisine temel oluşturmuştur.

    herakleitos

    miletliler madde metafiziğine, pythagorasçılar sayı metafiziğine kafa yorarken herakleitos okullardan bağımsız olarak evrendeki değişime kafa yormuştur. en önemli tezi her şeyin akış içinde olduğudur. her şeyin bir olduğunu ve kendi içinde farklılık, karşıtlık ve değişim içinde devam ettiğini düşünmüştür.(aynı ırmakta iki kere yıkanılmaz) varlığın karşıt güçlerin savaşması sonucunda oluştuğuna kanaat getirmiştir. dolayısıyla pyhtagorasçıların evrendeki ahenk ve düzen fikrine karşı çıkar, karşıtlar olmasaydı iyinin iyi olduğunu iddia edemeyiz fikrini ortaya atar. ilk madde olarak ateşi alır, ateş maddi bir varlık olduğu kadar bir süreçtir. ateş yoğunlaşırsa su olabilir su donarsa toprak olabilir demiştir.

    elea okulu

    parmenides tarafından kurulmuştur. varlık kavramını tümdengelimsel bir argümantasyonla ele alıp, varlığın değişmez, ezeli ebedi bölünmez olduğu sonucuna vardılar. dünyanın sadece akıl yoluyla keşfedilebileceğini düşünerek rasyonalizmin temelini attılar.

    parmenides

    felsefenin akışını değiştirmiş bir filozoftur. mutlak birlik düşüncesi ile her şeyin bir ve zamansız olduğunu düşünmüştür. einstein'a bin küsür yıl önce selam ederek zaman kavramının kişiye özel olduğunu söylemiştir. "varlık" varlığa nereden gelmiştir diye sormuş, ya var olandan gelmiştir ya da var olmayandan (yokluk) dolayısıyla varlık var olmayandan varlığa gelmişse neden daha önce ya da daha sonra gelmemiş de varlığa geldiği anda gelmiş diyerek var olmayandan varlığa gelişin imkansızlığını ispatlamıştır. ona göre var olan vardır, var olmayan da var değildir. özetle varlık kendisiyle aynı şeydir demiştir. varlığı cisimsel olarak algılar ve varlığın içinde boşluk olamaz dolayısıyla parçalanamaz der. varlık alanında onu zorlayan başka bir varlık olmadığı için de birdir der. ayrıca varlık zamanda hareketsiz ve değişmezdir der. varlık hareket etse nereye gidecektir diye sorar ve gidiş yönünün yokluk olacağını düşünür. yokluk diye bir şey olmadığı için zamanda hareket etmez der. varlığın varlığa gitmesi ise kendinde kalması demek olacağı için hareket etmez diye düşünür.

    zenon

    parmenidesin öğrencisidir, hocasının görüşlerini paradokslarla savunmaya çalışmıştır. en önemli paradoksu "aşil ve kaplumbağa paradoksu"dur. buna göre aşil iyi bir koşucudur kaplumbağaya avans verir ve önden başlamasını söyler. yarış sırasında aşil kaplumbağanın başladığı yere geldiğinde kaplumbağa belli bir mesafe katetmiş olacaktır. bu sebeple tekrar kaplumbağanın ikinci konumuna geldiğinde kaplumbağa yine biraz yol almış olacaktır. bu böyle devam etse de hiçbir zaman aşil kaplumbağaya tam olarak yetişemeyecektir. buradan hareketle eğer mantıksal ya da matematiksel olarak hareket var olduğunu düşünürsek aşil'in kaplumbağayı geçemeyeceğini düşünmemiz gerekir ki bu da saçmadır der.

    plüralistler

    ela okulu'nun ortaya attığı varlık anlayışı yunan felsefesinde bir mihenk taşı olmuştur. "varlık" vardır, birdir, hareket etmez, bütündür, parçalanmaz düşüncelerinden sonra felsefenin ilerleyebileceği 4 yol ortaya çıkar.
    -bu görüşleri kabul edip, deneysel araştırmalardan vazgeçmek
    -bunları kabul edip miletlilerin görüşleriyle (varlık neyden oluşmuştur sorusu ile birleştirerek) sentezlemek (plüralistler buradan yürümüştür)
    -kabul etmekle birlikte sadece duyular aracılığı ile "sanı"lara sahip olunabileceği görüşü(sokrates ve platon ilerleyen dönemde bu yoldan yürüyecektir)
    -tümden reddedip görünüşler dünyasının "gerçek" olduğunu ve duyularla algılanabildiğini söylemek.(sofistler de bu yoldan yürüyecek)

    plüralistler 3 kişi, empedokles, anaksagoras ve demokritos(atomcu) bunların en mühim yanları varlığın temeline eskisi gibi tek etmen koymak yerine birden fazlasına yönelmeleridir. miletliler sırasıyla sudan, hayır aperiondan, yok havadan oluşmuştur fikirlerini ortaya atmışlardı. burada aslında geçmş dönemde ortaya atılan fikirlerin bir uzlaşmasını sağlamayı hedeflemişlerdir. varlık vardır, ezeli ebedidir, yaratılamaz, yok edilemez demişti. bu anlamda varlık değişmez evet diyerek elea okulu kurucusu parmenides'in içini rahatlatmışlardır. fakat değişimi ise değişmez maddelerin bir araya gelerek başka cisimler oluşturması olarak düşünmüş değişim her şeydir diyen heraklitosun da gönlünü almışlardır.

    empedokles

    başarılı bir hekim ve filozoftur. hatta o dönem hipokratın "kos okulu"yla aynı seviyede olduğu düşünülüyordu. morfoloji ve fizyolojiye önemli katkılar yapmış, büyücü bile zannedilmiş. felsefesine gelince parmenidesin varlık hiçlikten çıkmaz, yok olamaz, ezeli ebedidir fikrini kabul etmiştir. fakat varlığın birliği görüşünü reddedip değişmenin mutlak olduğunu söyler. nesneler varlığa ezeli ebedi olan varlıklardan gelmiştir, değişmez maddeler hava, su, ateş ve topraktır. her şey bunlardan oluşur evrende değişim ise bu maddelerin bir araya gelişiyle gerçekleştiğini düşünür. bu dört unsur öğretisi platon aristo tarafından da kabul edilip, yıllarca sürecektir. bunlardan oluşan nesneler bölünebilir, indirgenebilir fakan bu dört madde esastır ezelidir, ebedidir der. parmenidesin "boş mekan yoktur" savını kabul eder fakat değişimi bu maddeler birbirleriyle yer değişebilir olarak açıklar. yani varlık olma ve gerçeklik anlamında bir değişme olmasa da nesneleri meydana getiren ana 4 maddenin birleşme oranları vs durumlar değişimi, farklılığı gerçekleştirir. fakat hareket konusuna gelince biraz sıkışır darlanır bu maddeleri de hareket ettiren başka bir güç vardır der. bu dört maddenin birbirleriyle birleşme ayrılma gibi hareketlerini sevgi ve nefrete bağlar. üzüldünüz mü şu an?

    anaksagoras

    empedoklesin görüşünü benimseyememiştir. yine aynı şekilde varlık varlık olmak anlamında değişmeyeceğini ama varlığın oluşturduğu nesnelerin değişimi temsil ettiğini düşündü. fakat nesnelerin temel 4 maddeden değil de sonsuz sayıda maddeden oluştuğu görüşünü savundu. toprak hava su ateşin de başkaca tözlerden meydana geldiğini, dünyadaki bunca nimetin 4 ana madde ile oluşamayacağını sonsuz sayıda ana madde olduğunu düşündü. bu çok küçük gözle görülmeyen tohumlar sonsuz sayıdadır, yaratılmamışlardır, yok edilemezler ezelidirler ebedidirler. bunlara spermata adını vermiştir. dolayısıyla her nesne doğadaki sonsuz sayıda bulunan spermatanın karışımıdır. bu sonsuz sayıdaki spermatalardan maddi nesneler oluşmasını ise onlar üzerinde etkili bir dış güç olan "nous" un yaptığını düşünmüştür. nous yapmış her şeyi.

    demokritos

    demokritosa göre evrendeki tüm maddeler atomon adını verdiği görünmez ve bölünmez parçacıklardan meydana gelmiştir. doğadaki her şey bu atomonlara kadar indirgenebilir. dolayısıyla doğadaki sonsuz sayıdaki nesneyi parçaladığında en sonunda belli başlı atomlara bölünmüş olur. ayrıca demokritos maddenin hareketinin maddenin özsel bir özelliği olduğunu bir fail güce ihtiyaç olmadığını söyler. ne sevgiye ne nefrete ne de nous'a ihtiyaç yoktur. bu maddenin kendi halidir der. ayrıca bu sonsuz sayıdaki atomun bir boşluğun için bir araya gelerek maddeleri oluşturduğu fikrini ortaya atar. (daha öncekiler boşluk yok demişlerdi) fakat atomların içinde boşluk yoktur, katıdır, atomlar homojendir de der. hareket atomun yer değişmesidir, ama atomun içinde bir değişim yoktur, atomların niteliği de yoktur der.(sıcak soğuk gibi) atomlar belli bir büyüklüğe ve şekle sahiptirler, dolayısıyla atomların birbirinden büyüklük ve şekil olarak farklılıkları vardır der. sayı ve şekil bakımından sonsuz olan atomlar yine sonsuz sayıda farklı şekil ve büyüklükteki nesneleri meydana getirebilir diye düşünür. atomların hareketi için dışarıdan bir güce ihtiyaç yoktur, onlar boşluk içinde zaten hareket halindedir ve birbirleriyle çarpışırlar, bu çarpışma sonucunda uyumlu olmayanlar birbirinden uzaklaşır, uyumlu olanlar ise birleşir nesneyi meydana getirir diye düşünür. mekanik materyalist düşünceler için de olan demokritos atomun iki hareketi vardır der, ilki boşlukta kendiliğinden başlangıcı olmayan bir hareket hali, ikincisi ise diğer atomlarla çarpışınca meydana gelen başlangıcı ve bitişi olan hareket hali. insan ruh ve bedenden oluşmuştur. ruh daha hareketli olan ateş gibi bir atomdan oluştuğu için bedeni hareket ettirir diye düşünür. insan nefes alıp verdikçe hava ile alış veriş halinde olur. nefes alma olayında ruhu meydana getiren atomlar bulunmaktadır ve nefes alma bitince insan ölür.
    abi