• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (7.94)
inci - john steinbeck
pulitzer ve nobel edebiyat ödülü'ne layık görülen john steinbeck'in çağımızın toplumsal ve insani meselelerini ustalıkla resmettiği eserleri modern dünya edebiyatının başyapıtları arasında yer alır. tomris uyar'ın sunuş yazısında belirttiği gibi, "insanoğlunun umudunun, var olma direncinin seyreldiği bir tarih anında olanca görkemiyle gerçek umudun türküsünü söylemiştir. tozpembe olmayan gerçekçi bir umudun." bu nedenle eserleri edebi değerleri kadar güncelliklerini de hiç yitirmemiştir.

bir meksika halk hikâyesinden esinlenmiş inci, bir zamanlar ispanya kralı'na büyük zenginlikler getiren bir koyda yaşayan fakir bir inci avcısının, kino'nun ve ailesinin hikâyesini anlatır. kino'nun çocuğunu kurtarmak umuduyla daldığı denizden çıkardığı eşi benzeri görülmemiş inci, yalnızca umut değil yıkım da getirecektir. incinin özü insanların özüne; kino'nun kulaklarında çınlayan ve kasabaya yayılan incinin türküsü, ailenin, kötülüğün, umudun ve düşmanlığın türküsüne karışacaktır.
steinbeck, kino'nun derinliklerden söküp çıkardığı inci ile içinde yaşadığımız dünyaya ve insanın dramına ışık tutuyor.


  1. sevgili dostum kino'nun hayat hikayesi. okuyun siz de böyle hissedeceksiniz.
    one
  2. bir solukta okunabilecek kitaplar mıydı neydi yoksa bir oturuşta okunabilecek kitaplar mıydı o başlığa da uygun bir kitap.
    kısaca ne umdum ne buldum hikayesi!
    fakir ve çocukları hasta bir yerli ailenin siyah ve kocaman bir inciyi bulmaları ile hayatlarının değişeceğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
    tam tersine iki kuruşluk keyifli uykularından bile oluyorlar.
    hırsın- fakirliğin- açgözlülüğün - sömürünün -inci avcılığı üzerinden anlatımını okuyacaksınız.
    bu kitap bana biz de anlatılan kısa bir hikayenin roman kurgusu gibi gelir. zengin bir ada'm fakir birine dert yanmaktadır.paramı pulumu düşünmekten gözlerime uyku girmiyor diye.
    fakir hayret eder ve kendisinin nasıl rahat rahat uyuduğunu anlatır.
    zengin ona imrenir. neyse bir gün zengin ada'm bu fakir ada'ma bir kese altın emanet eder ve:
    dostum buna biraz göz kulak ol sana da iyiliğim dokunur, bir süre sonra alırım der. fakir öyle fakirdir ki; kabul eder. altını eve getirir ama nereye saklasa beğenmez. ordan hırsız götürür yok burası uygun değil vs. hele geceler ayrı işkence olur. gözüne uyku girmez. benim evim muhkem değil, ya parayı hırsız götürürse diye gözünü kırpamaz. aradan bir iki gün geçer ve soluğu zengin ada'mın yanında alır.
    keseyle altını uzatır ve
    dostum der; al altınını ver uykumu...
    inci kitaptaki kahraman'lara da maalesef mutluluk getirmemiştir.
  3. martı kitabı için yazdıklarım aynen bu kitap için de geçerlidir. hikaye güzel, kitap güzel, anlatım güzel ama o kadar. bu kadar övülecek, herkese tavsiye edilecek, ders diye okutulacak bir tarafını göremedim ben ve tıpkı martı gibi bu kitap da bana bilmediğim yeni bir şey öğretmedi.
    tüm bunlar kürk mantolu madonna üzerinden yaptığım bir tespiti destekliyor bir bakıma. insanlar o kadar acınası ve mutsuz bir haldeler ki kendilerini değerli hissettiren, kendilerine birazcık ilham veren, kendilerine mutluluk vaat eden bir şey gördükleri an ona hayranlık duyuyorlar.
  4. kitabı okurken, sanki yaşadığınız dünyadan sizi kopartıp kino'nun evrenine yollandığınızı hissediyorsunuz. öyle ki, ilk başta şaşırdığınız batıl inançlar bile sonrasında normalleşiyor.

    okuması kısa sürse de, geriye kalan büyük soru işaretleri belki günlerce beynimde dönüp durdu. inandığımız değerler, umutlarımız, hayallerimiz... hepsini kitap bittikten sonra tekrar tekrar sorgulatan bir kitap.
  5. koca koca takoz gibi kitapları bir solukta okuyan bir insan olarak incecik yapısıyla bana bile ağır gelen ve uzun bir süreye yayarak anca okuyabildiğim harika steinbeck eseridir. aile kavramı nedir, maddiyat ne kadar değerlidir, şans sandığımız her şey gerçekten hayatımıza güzellik getirir mi gibi soruların yanıtlarını da bulabileceğiniz bir kitaptır ayrıca.
  6. taze taze bir iki şey yazayım dedim. bir şeyi övmek kadar yermek de önemlidir. bence o kadar harika ya da mükemmel bir kitap değil herkesin okuması da gerekmiyor. lakin ben sevdim. fakir bir inci avcısının çok değerli büyük ve güzel beyaz bir inciyi (yukarıda siyah denmiş ama ben beyaz diye hatırlıyorum) bulmasından sonra değişen daha doğru bir ifadeyle mahvolan hayatını anlatıyor. oysa ki kino'nun hayalleri ne güzeldi. evlenecekti, evladını okutacaktı. elbetteki bunların hiç biri olmadı. insanlar değerli gördükleri bir şeyi kendilerine göre zayıf bir insan sahip olmuşsa kendilerinde onu almaya/çalmaya hak varmış gibi gördüklerinden zavallı fakir ve güzel hayallere sahip kinonun hayatını kendisine dar etmeye çalışıyorlar. ve ne acı ki bunu da başarıyorlar. para insanı değiştirir mi sorusunun cevabını vermese bile paraya sahip olan insanların etrafındaki aç gözlü insanların iyice kudurduğunu görebiliyorsunuz. yalnız kitapta betimlemelerin kısa olması ve olayın en heyecanlı yerinde olması iyi olmamış. uzun uzun betimleme okumayı sevdiğimden kaynaklanıyor bu. hikayeye geri dönersek kinonun karısı juanna erkeğinin peşinden gitmeye ses çıkarsa bile kino onu takmıyor çünkü erkekliğin yarı tanrı olduğunu düşünüyor. burası beni çok etkilemişti. erkeklik yarı tanrılık demekti ha? aslında cahil kesimlerce erkeğin verdiği kararlar tartışılsa bile kabul edilir. bu kadına sadece söz söyleme hakkını tanır olaylara müdahale edemeyeceğini söyler. modern kadın elbette buna karşı çıkar (bence modern kadınlık da tartışmaya açık bir konudur ve modern kadın bilgiye erişimin bu kadar kolay olduğu bir zamanda bile azınlıkta kalmaktadır). beni delirten ikinci şey insanların bu kadar paraya aç olmaları ve kendisinde olmayan bir zenginliğe karşı bu kadar tahammülsüz olmaları. kendilerinin belli bir serveti var diye fakir ve masum bir insanın böyle bir varlığa sahip olmasını kendilerine yedirememesi. elbette ki kino o kadar masum değildir. adam öldürmüştür ama kendisini daha önemlisi karısını ve çocuğunu korumak için yapmıştır bunu. kendini koruma iç güdüsü denebilir. sana saldıran bir şeye karşı kendini korursun. o şişman ve açgözlü doktorun bebeğe ilk başta bakmayıp -bunu kendisine getirilen 6-7 incinin o kadar değerli gelmemesi sonucu yapmıştır- sonradan kinonun sahip olduğu inciden sonra çark edip bebeği evinde ziyarete gelip tedavi etmesi - ki bence iyi olan bebeği önce hasta edip sonra iyileştirmiştir- mesleğinin özünü kavrayamamış olmasına bağlıyorum.

    sonuç olarak insanların parayı görünce -özellikle kendilerinin sahip olmadığı- ne kadar vahşi olduğunu, uğruna temiz, masum ve hayallerinden başka bir şeyi olmayan insanların hayatlarını nasıl acımasızca yok etmek istediklerini anlatan, insani değerlerin para karşısında nasıl yenilgiye uğradığını anlatan güzel bir kitaptır ama herkesin okuması gereken kadar güzel değil.
  7. böyle kitaplar beni eğlendiriyor. ayrıca o doktor karakteri o kadar hayatımızın içinden ki. bir etrafımıza bakınca mahalledeki bakkalımızdan, akrabamıza kadar herkes için akan musluklarımız kadar değerliyiz. bu kadar menfaatlerin içindeyken insanlardan değil direkt kendimden tiksiniyorum.
  8. hayatınız birden bire kino ve kino'ya yapılan adaletsizlikler oluyor. paran yoksa yaşama hakkının layık görülmediği, insani değerlerinin parayla ölçüldüğü şahsiyetler yüzünden başlayan, bir umut incilerden edindikleri parayla evladını yaşatmak isteyen kino'nun hikayesi. olaylar devam ederken herkes kişiliğini kaybediyor ve toparlanış çok zor. tam bir kaos meydanı bazı bölümler olan şeylerden başım dönüyor. kısaca, mal mülk para uğruna insanlık kendinden geçiyor ve bir ailenin yıkımı, her şeyin kaybına şahit oluyorsunuz. tüm bunların gerçek hayatta da yaşandığını bilerek eliniz ağzınızda gözler fal taşı gibi bu kitabı da bitiriyorsunuz.