1. ceyhun yılmaz'ın radyo programından önce söylenen bir söz vardı: "insansız radyo olur mu? radyosuz insan olur mu? olmaz olur mu? olur ama olmaz olsun!"

    gerçek hayatta yel değirmenleriyle savaşabilir misin? insana deli derler. tehlikeli bir balinanın ardından canın pahasına dev dalgalarla boğuşabilir misin? cesaret ister. ıssız bir adada cuma'nın gelmesini bekleyebilir misin? ne gezer?

    bir kitabın kapağını açtığın zaman kimselere duyurmadan sessiz sedasız süzülür gidersin istediğin her neyse, neresiyse.

    diyorum ki kitap okumayan insan olur mu? olur ama olmaz olsun!
  2. şimdi, ben bir insanım (aksini iddia edenler de olmuyor değil) ve kitap okuyorum. peki, neden?

    çünkü tanımak ve anlamak istiyorum. en temel sebepleri bunlar. lakin konuşasım var, yazalım o halde biraz.

    ne kadar çok ve farklı kitap okursam o kadar çok insan tanıyorum, bilgi ve bakış açısı ediniyorum.

    dünya klasiklerini okumayı seviyorum örneğin; çünkü okudukça belki hiç tanışma imkanı bulamayacağım kişilerle tanışmış kadar oluyorum. o kafada bir insan ne düşünür, nasıl düşünür, ne yapmak ister, az çok neyi sever, neyi sevmez hepsini öğretiyor klasikler bana.

    bülbülü öldürmek^:bülbülü öldürmek - harper lee^ mesela. bunu okursunuz ve baba olmak ne demektir, bir baba nasıl olmalıdır, bir babanın çocukların gelişimindeki ve genel olarak hayatlarındaki rolü ne denli önemlidir, anlarsınız. çok basit örneklerle ve sade bir dille yapar bunu ama anlarsınız. bitirdiğinizde, aradan birkaç gün geçtiğinde yanıma atticus olsa da sorsam dersiniz ya da (hiç kimse demek zorunda kalmasa keşke ama) olmadı atticus gibi bir babamız ki dersiniz. onu özlersiniz. bir dost edinmişsinizdir.

    tatar çölü'nü^:tatar çölü - dino buzzati^ okursunuz ya da. drogo ile beraber yıllarca bir çölün ortasında beklersiniz. iyi bir şey oldu olacak diye bütün ömrünüzü heba edersiniz. fark ettiğinizdeyse o kadar geç olur ki... ama okurken bunalırsınız. bir şeyler yapmalıyım dersiniz. halbuki drogo hiçbir şey yapmaz, yapamaz da bir yerden sonra. hiçbir şey yapmamak ve beklemek o kadar konforlu bir alışkanlık olmuştur ki 'zamanı gelince olur, yaparız' diye diye bir ömrü yersiniz. yazar burada esasen sizi tokat manyağı yapmaktadır. kendinizden olmuşsunuzdur.

    1984'ü^:1984 - george orwell^ okursunuz ve 'lan' dersiniz. her sayfada 'lan' dersiniz, bizi anlatıyor. sizi size o kadar güzel ve çarpıcı anlatır ki isyan edersiniz. kendinizin ve içinde bulunduğunuz düzenin farkına varmanızı sağlar. bunu bir kere idrak ettikten sonra da size rahat yüzü yoktur artık. rahatınız kaçmıştır.

    kitaplar, karakterler, fikirler, olaylar arttıkça anlama kapasiteniz gerçekten çok genişler. çok gezen mi bilir, çok okuyan mı diye bir soru var malum. bence çok gezen bilir, çok okuyan anlar bu yüzden.

    tabii bu anlama işinin de büyük bir handikabı var. sıkılıyorsunuz. her şeyden sıkılabiliyorsunuz. bunun sonucu olarak da daha suskun birisi olmaya başlıyorsunuz. daha az sayıda insanlardan oluşan bir dünyada yaşamaya başlıyorsunuz ama çok büyük ihtimalle o insanlar sizin yakın çevrenizde olmuyor. yalnızlaşıyorsunuz ister istemez.

    o zaman ne yapıyorsunuz? daha çok okuyorsunuz. :) farkı türde eserler imdadınıza yetişiyor bu kez. biraz karamsar bakmış olabilirim ama okumak dünyadaki en güzel deneyimlerden birisi. yüzyıllık yalnızlık^:yüzyıllık yalnızlık - gabriel garcia marquez^, saatleri ayarlama enstitüsü^:saatleri ayarlama enstitüsü - ahmet hamdi tanpınar^, suç ve ceza^:suç ve ceza - fyodor mihailoviç dostoyevski^, satranç^:satranç - stefan zweig^ ve daha niceleri... bunların tadına varmadan da gidilmez bu dünyadan arkadaş.
  3. cemil meriç'in dediği gibi: "insan zekası çevresinden tiksindiği
    için kitaplara ve felsefeye sığınır."
  4. insanlar neden kitap okur sorusunu tarihsel olarak mı ele almalıyız yoksa günümüz insanı neden okur sorusunu mu sormalıyız?

    insanlar kitap okur çünkü insan, toplumsaldır, toplumsal, iletişimle inşa edilir, iletişimi sağlamanın sağlam yollarından biri yazıdır. kitap ise anlatacak bir şeyi olan yazı bütünüdür. burada bir başka soru ile daha karşılaşırız. eğer yazı bir iletişim aracı ise her yazının anlatacak bir şeyi yok mudur zaten? mesela bir market fişini kitaptan ayıran şey nedir? tarihimiz ve toplum yapılarımız hakkında hiç bir fikri olmayan bir varlığa ( bir uzaylı olsun mesela) bir market fişi, toplumumuzu, onlarca sosyoloji kitabından daha iyi anlatamaz mı? bu dış varlığa, temel şeylerin bile alım satımının yapıldığını gösterir market fişi. ancak tahmin edebilirim elbette ama bu örnek, dış varlığa mesela marx'ın kapital'inden çok daha çekici gelecektir.
    demek ki neden kitap okuduğumuz sorusu aslında neden iletişime bu kadar aç olduğumuz sorusuyla alakalı. çünkü salt kitaptan ziyade iletişime muhtacız. anlatacaklarımız asla söz ile hatırlanamayacağı için de yazıya muhtacız. haliyle anlatacak çok şeyi olanlar kitap ile ihtiyaçlarını giderecektir en nihayetinde.
    peki günümüz insanı neden okur? artık sözün rahatça kaydedileceği bir dönemdeyiz. yani sözün uçtuğu dönemler çoktan bitti ( olsa olsa artık sözün "uçurduğu" dönemlerde yaşadığımızı söyleyebiliriz ). neden hala kitap ile bu kadar zaman kaybediyoruz? binlerce sayfalık kitapların sesle kaydedildiği takdirde sadece saatler süreceği bir teknoloji bu. elbette sesli kitaplarımız var. ancak bunu genele yaymak yerine görme engellilere yönelik bir şey gibi düşünüyoruz. halbuki basılı kitabın ortaya çıkması bir teknolojik devrimdi, biz ise teknolojik devrimleri kitaba uygulamıyoruz bile.
    sesli kitap belirttiğim gibi ağırlıklı olarak "farklılaştırdığımız" insanlara özgü. burada asıl büyük tartışma ise e-kitap çevresinde ortaya çıkıyor. eminim bu yazıyı okuyan bazıları için e-kitap büyük bir yenilikken çoğu kişi kitabın bu şekilde elektronik olmasını " aman ben kitabın kokusunu seviyorum" diye eleştirecektir.
    matbaa ilk ortaya çıktığı zaman sadece incil basılacaktı. şimdiye kadar manastırlarda el yazısı şeklinde kopyalanan inciller artık teknolojik olarak basılacaktır. o dönemde birileri çıkıp demiş midir acaba " aman ben incilin elle yazılmışını seviyorum. kopyalayan keşişin parmaklarını hissetmek istiyorum" diye ?
    ne gariptir ki konu kitap olduğunda biraz muhafazakar refleksler gösteriliyor. bir e-kitap okuyucuya ortalama atılacak kitap sayısı 2 binken, bunun "havasını" atamıyoruz. halbuki bir kişinin eğer 2 bin kitaplık kütüphanesi olsaydı eminim bunu bir çok yerde övünerek söyleyebilirdi. elbette eksikleri var bu yeni teknolojinin. örneğin henüz her kitabı bu şekilde bulamıyoruz. ancak önümüzdeki 10 yıl içinde eminim bu mümkün olacak. yine de aradığımız bir çok "ünlü" eseri bulabiliriz bu şekilde.
    google gelecekteki bir tarihe kadar ( yanılmıyorsam 2019 ) insanlık tarihinde bilinen tüm yazılı eserleri dijital ortama geçirmeyi planlıyor. özel girişimin yarattığı bu nahoş dünyada elbette yazıya geçirilmiş eserlerin "parasız" şekilde okuyucuya ulaştırılacağını beklemek yanlış olur. tahminim şu ki, dijital ortamda paralı bir şekilde böylesine yoğun bir çalışma olursa ve bunun reklamı yeterince iyi yapılırsa kindle'nda 2000 "paralı" kitabın havasını atacak bir çok kişiyi göreceğimize şüphem yok.
    elbette bir çok varsayım, bir çok önyargı içeren bu yazının, yazılma amacından oldukça uzaklaşmış bulunuyorum. neden kitap okuyoruz? okuyoruz çünkü iletişime muhtacız. önceki entrylerden haddim olmayarak bir örnek alıyorum " varoş bir mahallede yaşayan insanın oradaki diyaloglardan kaçması için ...". ne gariptir kitap okuyarak kaçtığı mahallelerin konu olduğu kitaplara veriyoruz tüm ödülleri. varoş bir mahallenin varoş insanlarını anlatan kitaplar "halkçı" ödüllerle donatılıyor.
    buradan bir başka yere daha geçiyoruz maalesef. yoksa kitaplarımız bize bir sanallık mı yaratıyor? hiç kuşkusuz. o halde daha yoğun bir şekilde sanallık yaşayacağımız durumlar yerine ( televizyon, bilgisayar oyunları, çeşitli uygulamalar) neden kitabın sanallığına yöneliyoruz? herhalde o kitabın sanallığında bir parça bile olsa bizim de katkımız olduğu içindir.
    bu satırların yazarının tüm o teknolojik imkanlarına rağmen ne kadar iletişime aç olduğunun göstergesidir belki böylesine uzun bir yazı. işte belki de tam bu yüzden kitaplara ihtiyacımız vardır. varolabilmek için.
  5. bir ömre birden fazla hayat sığdırabilmek için.
  6. eğlenceli olduğu için.
  7. senin hayatta duruş olarak sergileyemeyeceğin kararları alan adamların fikirlerini okuma imkanına sahip olmak, bulunmayacak hazine olduğu için kitaplar okunabilir, hele ki şu zamanda dört bir tarafımız aforizmalarla çevrilmişken.
  8. fazla kasmaya gerek yok. zevklidir o yüzden.
  9. gerçek hayatın saçmalığı ve sıkıcılığından bir an olsun sıyrılıp farklı hayatlar ve olaylar örgüsünde dünyaya bakabilmek için.
  10. her kitap aynı zamanda bir referanstır. okuruz ve sonra gördüklerimizle karşılaştırırız. sonra bunları harmanlayıp bilgi sahibi oluruz.güzel olur.