• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.00)
istanbul istanbul - burhan sönmez
“bir çocuk karanlığa kalmış ve dar sokaklarda yönünü şaşırmışsa orası istanbul’dur. eski sevgilisini bulmak için maceraya atılan gencin, siyah tilki kürkünün peşine düşen avcının, fırtınada sürüklenen geminin, dünyayı bir elmas gibi avucuna almak isteyen prensin, boyun eğmemeye yeminli son isyancının, şarkıcılık hayaliyle evden kaçan kızın, para babalarının, hırsızların ve şairlerin vardığı kent istanbul’dur. her hikâye burayı anlatır.”

pus dağıldıkça çoğalan renkleriyle, surları, kuleleri, kubbeleriyle istanbul... kırmızı bir şal, siyah bir hırka, berber kamo’nun dükkânı, şerafet bey’in saati, küheylan dayı’nın tabancası... yerin üç kat altında, küçücük bir hücrede dört adam, titreyip kıvranarak hikâyeler anlatıyorlar birbirlerine. kaygıyla ve kahkahayla... istanbul’daki zamanı, geçmiş ve bugün diye ayırmak yerine, yeraltındaki ve yer üstündeki zaman diye ayırarak, anlatıyorlar.

burhan sönmez, acının ve her şeye rağmen umudun yörüngesinde dönen bir kenti, büyük bir romanla yeniden yaratıyor. istanbul istanbul... demir kapının paslı sesi... “acıda herkes yalnızdır, sen de çözüleceksin...”


  1. aslında uzun hikâye ama ben kısa anlatacağım. iki istanbul var. biri yerin üstünde, diğeri altında. yerin altındaki istanbul’daki hücrelerde dört kişi. albert camus’nün saçma felsefesine göz kırpan kötücül bir kahraman olarak berber kamo, on sekiz yaşında bir öğrenci olan demirtay, oğlu sevdiği kızla bir güzel gün daha yaşayabilsin diye kendini feda eden doktor ve küheylan dayı. bir de zine sevda.

    yerin altındaki istanbul’da işkence var, dayak var; ölmek, öldürülmek, hücrelerde yarı çıplak, yarı aç, yarı susuz, yarı canlı yarı ölü yaşamak var. yerin altındaki istanbul’da yerin üstündeki istanbul’u düşünmek, kurmak, kurgulamak var. yerin altındaki istanbul’da bolca hikâye, bilmece, anekdot var. decameron’dan, binbir gece masalları’ndan, söylencelerden beslenen hoşluklar var. gökyüzünde de bir yaşam olduğu, her birimizin bir benzerinin o dünyada yaşadığı inanışı var. yerin altındaki istanbul’da insanın kendi sınırlarını, hangi acıya ne kadar dayanabileceğini görebilme olanağı var. bir insanın neye güleceğini bilmenin onu tanımanın bir yolu olduğu bilgisi var. bazı insanların yalnızlıktan, bazı insanların yalnızlığa kaçtığı bilgisi var.

    yerin altındaki istanbul’da bir şey yok ama: zaman. zaman, dali’nin tablolarındaki saatler gibi esniyor, kıvrılıyor, bükülüyor. “acı derinleştikçe eşiği yükseliyor.” demişti eski bir arkadaşım bir şiirinde. acı derinleştikçe eşiği yükseliyor ve zaman yerini zamansızlığa bırakıyor yerin altındaki istanbul’da. durdurulamaz hale gelen acı, hem zamanı hem de akıllarını büküyor kahramanların.

    son zamanlarda ikinci kez karşılaştığım bir alıntı: “cehennem, acı çektiğimiz yer değil, acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.” ^:hallacı mansur^ biz konformist yaşamımızı devam ettirirken acı çektiğini duymadığımız insanların cehennemi gözümüze gözümüze sokulduğunda duyduğumuz rahatsızlığı bugünlerde daha yoğun yaşadığımızdan, okumakta yarar var bu kitabı.

    aslında uzun hikâye ama ben kısa anlatacağım. burhan sönmez’i çok yağmurlu bir cambridge gününde, “merhaba” adlı bir türk restoranında tanıdım ben. kartlarımızı verdik birbirimize ama ben ona kitabımı gönderemedim. “bazı aşklar geç gelirmiş.” diyor romanda. bazı özürler de geç gelirmiş. bu yazı benim geç gelen özrüm olsun kendisine.
  2. ah be berber kâmo bu gozler bir senin için bir de bayan michel için ağladı. burhan sönmesiz son kitabı gezi olayları polis işkenceleri kaybolan hayatlar ne ararsan var. beni etkileyen nadir kitaplarindan biridir.