1. işte tam bu saatlerde bir yara gibidir su
    yeni deşilmiş uçlarına sokakların, küçük uçlarında.
    senin o güneş sarnıcı gözlerin
    ölüm yası içindeki bir evde
    olmaması gereken birşey gibi,kırılan bir ayna gibi.
    bu saatlerde.
    çarmıhını yanından eksik etmeyen bir isa gibi
    merdiven taşıyan bir adam görüyoruz
    bu adamı ne kadar çok seviyorum, bu kuşu ne kadar
    sen ne seviyorsun sen zaten sevince
    alnınla ayıklarsın yeryüzünü,
    çardaklar binaların ağızlarında
    aşar gider kendi sınırlarını
    köpekler gizli bir dağı havlar.

    bunlar iyidir diyorum bunlar senden haberli,
    yoksa nerden bilecekler
    karbon sınırlarında yaşayan balıklar
    kovadan sızan hicret gününü,
    peygamberin parmaklarına asıp paltolarını
    nasıl girecekler tanrıevine
    mucizesever müslümanlar,
    ve on binlerin dönüşü sırasında
    grek keçilerinin çiftleştiği
    dağ yolları neyle donacak?

    yine de sevişirken
    kullandığımız her kelime
    hırsızın devirdiği eşya.

    minibüsleri morarmış sokaklar
    buğdayın parayla değişildiği
    paranın ekmekle değişildiği
    ekmeğin tütünle değişildiği
    tütünün acıyla değişildiği
    ve artık hiçbirşeyle değişilmediği acının.
    o sokaklarda.
    saatler yağmuru gösteriyor,
    bugün bu küçük salı günü
    herşeyi eksik istanbul'un, tepelerinden başka
    yalnız galata
    galata
    gecenin bodrumlarında beslediği
    o tükenmez paslanmaz tutkusu
    bir ağız mızıkası halinde
    denize yediriyor yavaş yavaş (*)



    (*) son dizesindeki "köklerimiz kendi çiçeklerinden ürküyor" cümlesi ilk baskıdan sonra kalkmıştır.