• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.83)
italyanets - andrey kravchuk
filmde, hayatı ve geleceği ile ilgili bir seçim yapmak zorunda kalan küçük bir oğlan çocuğunun öyküsü anlatılıyor. yönetmen, kalbi mantığından daha yüksek sesle konuşan bu küçük çocuğun ruhsal dünyasını bize ustaca yansıtırken, aynı zamanda içten, sıcacık ve büyüleyici bir öykü sunuyor.vanya, altı yaşında ve kimsesiz bir rus çocuğudur. yetimhanede, bir italyan ailesi tarafından evlat edinilmek ve italya'da yaşamak gibi bir seçenek sunulur. ancak vanya güneyde, akdeniz'de rahat bir hayat yerine öz annesini aramayı seçer. annesini arayabilmek için de önce yetimhanedeki kayıtları ele geçirmeli ve onları okumayı öğrenmelidir. vanya'yı gizem dolu ve tehlikeli bir dünya beklemektedir...


  1. Filmin açılış sahnesinden itibaren insanı içine çeken bir “soğukluğu” var. Rusya’nın meşhur hava şartlarına sık sık vurgu yapılması sanki çocukların hayatının ne kadar çetin geçtiğine işaret ediyor. Zor koşullarda bile çocukların ne kadar güçlü olduğunun vurgulandığı yerler oldukça fazla. !---- spoiler ----!

    Örneğin, zengin yetişkinlerin olduğu araba bozulduğunda yardıma yetimhaneden çocukların gelmesi... Fiziksel gücü çok daha fazla olmasına rağmen kılını kıpırdatmayan, çocuklara ihtiyaç duyan bu yetişkinleri gördükten sonra bana öyle geliyor ki yönetmen/ senarist burada “Yetişkinler ne durumda olursanız olun, ilerleyebilmeniz için çocuklara ihtiyacınız var” diyor.

    !---- spoiler ----!
    Çocuklar her ne kadar Rusya’nın bir yetimhanesinde olsa da dünya genelinde geçmişte veya hali hazırda yaşanan başka bir insanlık suçunu da bizlere gösteriyor: Çocuk işçiler. Filmi izlerken bazı sahnelerde William Blake’in ünlü “Chimney Sweeper” (Baca Temizleyicisi) şiirini okuyormuş hissi yaşamak mümkün: “So if all do their duty, they need not fear harm.” ( Hepsi görevini yaparsa, zarar görmekten korkmalarına gerek yok.)
    Film dram türünde olmasına ve insanı derinden etkileyen bir konuya sahip olmasına rağmen bunu “ajitasyon” kıvamına getirmiyor. Örneğin çocuğunu bulmak için yetimhaneye gelen annenin, durakta Vanya ile gerçekleştirdiği sohbet insanı hüngür hüngür ağlatmasa da içinde bir burukluk bırakıyor. Sanırım filmin şu sahnesinde “foreshadowing” (metnin kendi içinde spoiler içermesi) kendisine yer bulmuş oluyor: !---- spoiler ----!

    Kadının otobüs için “İstanyona gider mi?” sorusuna gelen “Evet son durakta ineceksin” cevabından sonra gülmesi ve bu repliği tekrar etmesi. Bana intiharı çağrıştırıyor ki sonradan kadının ölüm haberi geliyor.

    !---- spoiler ----!
    Filmin son dakikalarını doğru anladığımdan emin olabilmek için Andrei Kravchuk ile filmin sonu hakkında yapılmış bir röportaj bulmam gerekti. Herkeste aynı etkiyi yaratıyor mu bilmiyorum ancak benim gibi emin olmak isteyenler için buyrun . İyi seyirler.
  2. küçük vanya'nın yetimhane şartlarında gerçek annesini bulma mücadelesi oldukça etkileyiciydi. beni en çok etkileyense sokaklarda yağmurda çamurda peşindekilerden kaçarken kitabını elinden düşürmemesi oldu.
    filmi izlerken düşündüm de bizim ülkemizde 6 yaşında bir çocuk kendi başına sokaklarda böyle bir mücadeleye kalkışsa başına neler gelir acaba? bu duygularla film boyunca çocuğa yardım etmeye çalışan herkesten şüphe duydum. son sahneyi geri sarıp defalarca izledim. emin olmak için.
  3. dramla maceranın yan yana olduğu, biyolojik annesini bulmak için yetiştirme yurdundan kaçan küçücük bir çocuğun hikayesini izleyicinin duygularını sömürmeye meyletmeden anlatan izlenesi 2005 andrey kravchuk filmi.

    yetimhane sakinlerini oynayan neredeyse tamamı amatör oyuncular çok başarılıydı ki çocukların büyük çoğunluğu gerçekten yaşamını bir yetimhanede sürdürmekteymiş, özellikle başroldeki küçük vanya'yı oynayan KOLYA SPIRIDONOV bu zor işin hakkını başarıyla vermiş. filmin 99 dakikalık süresi kararında, benim puanım koskocaman bir 8.

    trailer
  4. bu film için "beğenmek"ten çok  "sevmek" eylemini kullanabilirim. ben italyan'ı sevdim.

    bazı sahnelerde "les choristes" filmini, o filmdeki küçük çocukları anımsadım. altı yaşındaki vanya'nın azminin yarısı bende yok diye hayıflandım. kaldıkları yerdeki kızların erkeklerden daha acımalı ve yardımsever olmasının annelik içgüdüsüyle ilişkili olabileceğini düşündüm. arkadaşları onu kıskandığında onları haksız bulmadım. çoğu kişinin özendiği bir durumun tercih edilmeyebileceğini ve herkesin kendi doğrularının ve özlemlerinin peşinden gitmesinin büyüleyici olabileceğini gördüm. vanya'yı sadece sevimli değil, akıllı da buldum. bisikletten düştüğü yalanını söylediğinde ya altı yaşına kadar hiç bisiklete binmediyse diye endişelendim. renkli montundan vazgeçip kitabından vazgeçmediğinde onu takdir ettim. ve son sahnede o gülümserken ben azıcık ağladım.

    kısacası, ben italyan'ı çok sevdim.