1. platon'un felsefesine göre en yüksek idea'dır.
  2. iyilik dediğimiz konu toplumun verdiği ödevlerden, kısaca ahlak kurallarından olabildiğince farklıdır. sadece kavram karmaşası sebebiyle bazılarımız böyle sanıyor olabilir. iyilik bir genel kanıdan çok empati yeteneği gerektirir. bir durumun başkasının başına gelmesi bile seni rahatsız ediyor ve o insana yardım etmek istiyorsan buna iyilik diyebilirsin. ancak herhangi bir kural seni buna itiyorsa hadi ama buna da iyilik demeyelim istersen.

    bu da beraberinde şunu getirir aslında bir insan empati yeteneğiyle iyilik yapmaya çalışmıyorsa sağlamından bir kişilik problemi vardır.
  3. "psikanaliz bize, birinin iyiliğini istemek kadar yıkıcı bir şey olmadığını öğretir; çünkü siz kendi iyinizi diğerine yansıtırsınız ve sonra, ona empoze etmeyi denediğiniz bu ünlü iyiyi bir gün gelir ödetirsiniz. nihayet, ötekinin "iyiliğini" ne pahasına olursa olsun istemek yıkıcıdır..."

    (bkz: no kid - çocuk yapmamak için 40 neden - corinne maier)
  4. buraya yazıldıktan sonra bir anlamı kalmayan erdemli insan davranışı.
  5. görecelidir.

    bazen sana, hiç kimsenin iyilik yapmamasını istersin.

    nedeni basit; minnet altında kalmak. bu psikoloji insanı yoruyor. hem de çok...
  6. ''iyi olan'' iyiliğini çabasına borçlu değildir. çünkü ''iyilik'' çaba gerektirecek bir şey olmayıp plansızlıkla bitişiktir. yani diyebiliriz ki plansız ve çıkarsız yapılan iyilik, saf bir iyinin işaretidir. saf bir ‘’iyi’’ de her zaman suistimale açık, potansiyel bir budaladır ve hiç kimse ömrünün sonuna kadar duru bir iyilik timsali olarak kalamaz.

    iyi olan kişi, eylemlerini sorgulamaya başlayıp da planlı hale getirdiğinde çıkara bitişik bir hale gelir. kendisi için iyi olan bir eylem, bir başkası için kötü olabilir ama her insan kendi ben’inde iyidir. insanı insan kılan da zaten iyiliği ve kötülüğü tek bir vücutta toplaması değil midir?

    en büyük suçlular bile eylemlerinin arkasından haklı gerekçeler göstermezler mi?

    mesela insana secde etmeyen şeytan kötülüğün sembolü olmuştur. oysa şeytan, kendi ben’inde iyidir ve haklıdır. kendi ben’ine olan tutkusundan sebeple insanı kaderine ortak eder. çaba gerektirmeden yaşadığı cennette mutlu, saf ve itaatkâr olan insanın aklını çelerek yapar bunu. artık insan, iyiliklerini planlamalı, adımlarını dikkatli atmalıdır. çünkü varlığa geldiği anda dünyadaki tüm eylemlerini hesaplı atmakla zorunlu kılınmıştır artık. insan eylemleriyle bu dünyada cennet ve cehennemi yaratarak öte dünya tasavvuruna sahip olur.

    peygamberler varolduğu toplumu uçlardan alıkoymak ister. uçlardaki yaşamın toplumları felakete sürüklediğini telkin eder.

    hitap ettiği topluluğun belli bir adet gelenek ve görenek gibi şeylerinden, hangisinin ahlaklı ve iyi olduğu, hangisinin ahlaksız ve kötü olduğunu belirler. ahlaksız bir eylem kötüdür, ahlaklı bir eylem iyidir. işte bu noktada peygamberler adet ve göreneklerde seçmeci davranır ve toplumların göreneklerinden bir kısmını söküp atarken bir kısmının devamını telkin eder. bir adam peygambere gider ve ‘’hangi eylemi yapmam doğrudur?’’ der. peygamber, toplumun gelenek ve göreneklerinden yararlanarak üzerine yeni bir yorum katarak bireyi ve toplumu iyi olduğuna kanaat getirdiği davranışa yönlendirir.

    oysa aynı soru bir filozofa sorulduğunda filozof, sorunun kapsamını genişleterek. ‘’doğru nedir?’’ sorusunu sorar. peygamberler neyin doğru neyin yanlış olduğunu seçerken filozof, yanlışın ve doğrunun ne olduğunu sorgulayarak iyi ve kötü hakkındaki inancımızın temellendirilmesini rasyonel bir zeminde sağlar. nitekim filozof sokrates de yaşadığı topluma ölçülülüğü telkin ederken akılsal çıkarımlarla, duygusal çıkarımların dışında gerçekleştirir eylemini.

    peygamberler duygular, menkıbeler, ikili güven ekseninde ahlaki normlarını anlatır anlatmasına ama peygamberlerin ardından toplumları uçlara çeken, öte dünyadaki müphem cennet için dünyayı cehenneme çeviren softa büyük kafalarla karşılaşırız. halbuki düşünmeli insan, dünyayı cehenneme çeviren softa öte dünyadaki cenneti ne hale getirir diye…

    öyle bir imanları vardır ki kötülük ve çıkar yüklüdür; saraylar, huriler, gılmanlar, nefsinin her buyruğuna amade bir tanrı tasavvuruyla tutunur dinin ahlaki normlarına, imanını düşük zevkler ekseninde belirleyerek rasyonel çıkarımlar yapanları düşman bellerler…

    son olarak tasavvufta, araf’da ki bir kadından bahsedilir;

    bir elinde ateş diğer elinde su ile yürümektedir. ‘’bu elindekiler ne içindir?’’ dediklerinde: ‘’su cehennem, ateş cennet içindir’’ diye yanıtlar kadın. tıpkı havva’nın özgürlük ve hakikati idrak etmek için âdem’e bilgi ağacının meyvesini yedirmesi gibidir yapmak istediği eylem…

    hikayenin ne denli rasyonel olduğu tartışılır ama, doğal olarak softa bir kafanın bu hikayede anlatılan eylemi kabul etmesi de beklenemez, çünkü cennet onun düşük zevklerinin meskenidir. nitekim ilk günah da cennette işlenmiştir. cennet, günahtan yalıtılmış da değildir.
    insanı insan kılan'da tezatları içinde barındırmasıdır. iyilik ve kötülüğü keskin çizgilerle birbirinden ayırt etmek hayli güç.

    dergi/kitap önererek bitireyim.

    doğu batı - düşünce dergisi sayı 4 etik
    insan ve değerleri – ioanna kuçuradi
    tasavvuf notları – annemarie schimmel
  7. karşılıksız olarak yapılabileceğine inanmadığım olgu. bu bazen ölümsüz bir hayatı garantilemek için olur, bazen vicdani rahatlık için, bazen kendini zorunda hissettiğin için ki bunlar en masum sebepler diyebiliriz. bu durum sadece insan içinde sınırlı değildir doğanın işleyişine baktığımızda her şeyin bir nedeni olduğunu fark ederiz. çarkın bir şekilde işlemesi gerekiyor değil mi?
    r2-d2
  8. "karşılıksız yapılan yardım" anlamına gelen sözcüğümüzdür.
  9. karşılık beklenilmeden yapılanı makbuldür ama bunu başarabilene pek rastlamadım. hadi diyelim karşılıksız yardım etmeyi başarabildik ama 'akıl vermeden' duramayız sanırım.

    "yardım istediğimiz insanlar nedense size bedava bir ahlak dersi vermeye de yükümlü sayarlar kendilerini."

    kabuk adam - aslı erdoğan
  10. zayıf, korkak, güçsüz ve başarısız insanların kendilerini iyi insanlar görmelerine katlanamıyorum. iyi insanlar değilsiniz, zavallısınız. hiç bir alanda girişimde bulunamayacak kadar korkak olduğunuz için kendinizi iyi olmakla avutuyorsunuz. içinizdeki en marjinal tutkuları, en derin sapkınlıkları hayata geçirecek güçten ve kudretten yoksun olduğunuz için kendinizi iyilik maskesiyle avutuyorsunuz. zayıf parmaklarınız yerine heybetli pençeleriniz olsaydı hiç biriniz iyi insanlar olmayacaktınız. kimseyi gerçekten sevmiyorsunuz, iyilikleriniz riyakar. sevmek iyi hissettirdiği için seviyor, egonuzu okşadığı için iyilik yapıyorsunuz. yalancısınız ve en çok kendinizi kandırıyorsunuz. dar kafesler içerisinde risk almadan yaşıyor ve ne kadar iyi insanlar olduğunuzu tekrar tekrar düşünerek zihinlerinizi uyuşturuyorsunuz. uyuşuk bir hayatın sıkıcı varoluşlarısınız. tanrınız bile sizden sıkılıyor. empati yeteneğimi öldürüyorsunuz. sizin o zavallı zihinlerinizden geçen düşünceleri hayal ettiğimde nefesim daralıyor. neden bu kadar çok ve bu denli acınasısınız. iyiliğinizin zavallılığınızın bir sonucu olduğunu göremeyecek kadar kör varoluşlarsınız...