1. minimalist fransız kahvelerinde ağzının bir köşesine sıkıştırığı sigarasıyla sinemayı tartışarak öğrenen, sinematekin arka koltuklarında yeni dalgayı fikir olarak büyüten, bir zamanların maoist serserisi, - hala öyle - yürüyen sinema.

    zannedersem kamera vertovdan sonra ikinci özgürlüğüne godard vasıtasıyla kavuştu. vertov kino-glaz (sine/göz) manifestiyle kameranın bir karakter, bir kimlik oluşuna dikkat çekmek istiyordu. onun kamerası moskova sokaklarında serseri gibi dolaşabilir, istediğine bakabilir, özgürce - o an - objektifinden geçen düşünceyi (!) izleyiciye yansıtabilirdi. vertovun dönemi deneme çağıydı, sinema dene-yanıl sistemiyle varoluşunu arıyordu. ve vertovun eylemiyle beraber, ilk filmler - godarda katılır buna - daha özgür, cesaretli ve olgunlardı.
    fakat yıllar geçtikce sinemanın roman sanatından arakladığı kurgu, genre anlayışı, filmleri tekdüzeleştirdi. bunu yapan özellikle hollywood sinemasıydı ki, sinemanın - bir hiçten varolabilme potansiyelindeki sinemanın - sınırını belirledi. giriş, gelişme, sonuç triosu hikayeyi dar çerçeveye sığdırmıştı. godard ltmışlarda chabrollar, bazinler, truffautlar, alain resnaislerle birlikte çöküşe mahrum bu kavramı ister kurgusal, isterse de hikaye bazında yıkmak istediler ve nitekim bu eylem, sinemada ikinci ciddi devrimi yarattı. ilki için bu neo realismoydu ve italyanları fransızlardan ayrıştıran en önemli faktör birincilerin hikayeye müdahilesiyle, ikincilerin ağırlıklı olarak tekniğe odaklı olduklarıydı. godardlara bu yolda şüphesiz ki brecht de yardımcı oldu. brecht epik tiyatrosunun mottosu olan "yabancılaştırma tekniği" sinemaya uygulandı. oyuncu istediği zaman kameraya bakabilir, onunla konuşur, isterse de kameramanı tokatlardı. bir diğer yandan aks hayvanı denilen gereksizlik öldürülmüştü. kompozisyonlarda gözden kaçmayacak ukalalıkta değişiklikler vardı. derinliğe ihtiyaç yoktu, fazla kasmadan, herkes, herşey sinema çekebilir, olabilirdi.

    godardın sinema hakkında bu düşüncesinin olgunluğuna bakın: diyor ki jean-luc, ben berbat filmleri ayrı severim. bazı filmler sırf berbat oldukları için güzeller. çirkinliğin o bilindik, lakin adı konulamayan çekiciliği söz konusu. bir berbat film, size başarılı bir filmden daha çok şey katar. başarılı film yapmak, izleyiciye söz hakkını sınırlı şekilde tanır, oysa berbat bir film ne yapmamanız konusunda size çok şey öğretir.

    godard senaryo yazmaz, filmin genel hatlarını bilir ve ona göre oyuncularına doğaçlamalar yaptırır. belki de o yüzden belmando, jean seberg ve anna karinanın ağzından fırlayan cümleler hakiki ve anın dışında unutulmaya mahkum değerde büyüleyiciliğini korur.

    uzun lafın kısası olarak ise, böyle bir dünyadan en az bir godardın geçmesi güzel bir şeydir; sinema, hayat ve insanlık adına.

    ve sinema hayatın bir parçası değildir, hayat, sinemanın geçici parçasıdır.
  2. ulus baker"in ölüm ve godard hakkında şöyle bir tespiti vardır:

    "ölüm hiçkimse için godard kadar "şiirsel" bir olgu haline gelmedi. onunla yarışabilen herhalde --ve bambaşka bir açıdan-- bir ernst jünger vardır. o kadar şiirsel ki kanlar içinde biri onun filminde kalkıp "bu kan değil ki, yalnızca kırmızı boya" veya "demek ki ölmemişim, çünkü bütün hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmedi" diyebilir... bütün bunlar yalnızca bir ölüm parodisi değil, hayatın temel "irkilme" kudretinin birer parçası olmalı... meseleye çoğunuzun hoşuna gitmeyecek bir "ölüm" meselesiyle başlamamızın nedeni aslında "ölüm" sözcüğünün bile hemen bir yaşama içgüdünü çağırıyor olmasıdır. heidegger kadar büyük bir filozof bize "ölüme-doğru-olma" halinin felsefesini yaptıydı --buna göre yalnız kendi ölümümüzü yapayalnız ölüyoruz ve bunu adamakıllı kavrarsak hayatı daha iyi yaşıyoruz, yani onun çaresizce bir "yapım", bir "inşa" meselesi olduğunun farkına varıyoruz... bu felsefi "güce" rağmen, ölümün hayat içine taşınması zor, hatta imkansızdır. mesela 17. yüzyılda spinoza için ölüm düşünülebilir bir şey değildir --düşünmeye değmez bile, çünkü hiçtir... sonraki yüzyılların neden ölümü düşünmenin alanına davet ettiği ise karmaşık bir sorundur... her durumda ölüm nedense gündeliktir, hergün karşılaştığımız bir durumdur... bu yüzden onu sıradanlaştırmak için uygarlığımız elinden geleni yapmaktadır..."

    (bkz: neden godard?)
    (bkz: ulus baker)
  3. godard"ın üstünde bu kadar sıklıkla durmamın bilinçli bir sebebi var: iddiam şu ki, godard"ın sinema tarihindeki rol ve işlevselliği anlaşılmasa (dönem itibariyle yaptığı devrim) sinemanın ölümünü ilan etmemiz yakın zamanda gerçekleşir.
    daha dün cannes (altmış dokuz mu, yetmiş mi, hatırlamıyorum) film festivalinin posteri le mepris (nefret)"ti. cannes film festivalinin poster açıklaması godard gibi yenilikçi sinemaya çağrı olarak okunabilirdi. mesele godard gibi film çekip, çekmemekte değil, onun gibi devrimci olup, olmamakta. eskiden de severdim keratayı, ama hayatımın özellikle bu döneminde yeniden izlediğim filmleri, okuduğum röportajlar bütünü şahsımı hayli düşündürüyor. eskiden dikkat ve gözlerimden kaçanları şimdi daha iyi anlıyorum. hatta bir zamanlar düşünürdüm ki, bu adam yaşayan, canlı sinema ansiklopedisidir; neredeyse izlemediği film kalmamış ve ne diye bu tarz karışık, sanki kolajlar bütününü oluşturan görüntülerle uğraşıyor? şimdi anlıyor ve utanıyorum değerli godard severler. ve size şu kadarını söyleyeyim, bu herifin filmleri ve söyleşilerini bilinçli takip etmek sinemayı öğretir.

    şimdi buraya bir zamanlar not defterine karaladığı manifestosunu yerleştireceğim. lütfen bilinçli okuyup, değerlendirelim. altın değerinde kıyaslamalar yapmış, yol göstermiş...

    1. politik filmler yapmalıyız.

    2. politik yöntemle filmler yapmalıyız.

    3. 1 ve 2 birbirleriyle zıt ve iki karşıt dünya görüşüne aittir.

    4. 1 idealist ve metafizik dünya görüşüne aittir.

    5. 2 marksist ve diyalektik dünya görüşüne aittir.

    6. marksizm idealizme, diyalektik de metafizik dünya görüşüne karşı mücadele eder.

    7. bu mücadele eski ve yeninin, yeni düşüncelerle eski düşüncelerin mücadelesidir.

    8. insanların bilinçlerini sosyal varlıkları belirler.

    9. eski ile yeninin mücadelesi bir sınıf mücadelesidir.

    10. 1’i icra etmek, burjuva sınıfının mensubu olmak, burjuvazinin safında kalmak demektir.

    11. 2’yi icra etmek, işçi sınıfının yanında yer almak demektir.

    12. 1’i icra etmek, durum tespiti yapmaktır

    13. 2’yi icra etmek, somut bir durumun somut bir çözümlemesini yapmaktır.

    14. 1’i icra etmek, british sounds’u yapmaktır.

    15. 2’yi icra etmek, british sounds’u ingiliz televizyonunda gösterilmesi için mücadele etmektir.

    16. 1’i icra etmek, nesnel gerçeğin yasalarını dünyayı açıklamak için anlamaya çalışmaktır.

    17. 2’yi icra etmek, nesnel gerçeğin yasalarını dünyayı etkin bir biçimde değiştirmek için anlamaya çalışmaktır.

    18. 1’i icra etmek, dünyanın sefaletini tarif etmektir.

    19. 2’yi icra etmek, mücadele eden halkı göstermektir.

    20. 2’yi icra etmek; 1’i eleştiri ve özeleştiri silahlarıyla ortadan kaldırmaktır.

    21. 1’yi icra etmek, gerçek adına olayların eksiksiz bir görüntüsünü vermektir.

    22. 2’yi icra etmek gerçekliğin göreceliği adına dünyanın kesin çizgilerini çizmemektir.

    23. 1’yi icra etmek, gerçeğin gerçek olduğunu söylemektir. (bertolt brecht).

    24. 2’yi icra etmek, gerçeğin gerçekte nasıl olduğunu söylemektir. (bertolt brecht).

    25. 2’yi icra etmek, bir filmi çekmeden önce, çekim sırasında ve çekimden sonra kurgulamaktır. (dziga vertov).

    26. 1’yi icra etmek, filmin dağıtımını filmi üretmeden önce yapmak demektir.

    27. 2’yi icra etmek, önce filmi üretimek, sonra dağıtımını yapmak demektir. aşağıdaki ilkeye göre film yürütmeyi öğrenmek demektir: dağıtımı belirleyen üretimdir, ekonomiyi belirleyen politikadır.

    28. 1’yi icra etmek “öğrenciler-işçiler: birleşin” sloganını yazılayan öğrencileri, anında filme çekmektir.

    29. 2’yi icra etmek, birliğin karşıtların çatışmasından (lenin) ve birin ikiden oluştuğunu bilmektir.

    30. 2’yi icra etmek, sınıf çelişkilerini imajlar ve sesler yoluyla araştırmaktır.

    31. 2’yi icra etmek, üretim güçleriyle üretim ilişkileri arasındaki çelişkileri araştırmaktır.

    32. 2’yi icra etmek, kimin nerede olduğunu ve nereden geldiğini öğrenmek cesaretini göstermek, herkesin üretim sürecindeki yerini değiştirmek amacıyla öğrenmek demektir.

    33. 2’yi icra etmek, devrimci mücadelelerin tarihini bilmek ve bunlara biçimlenmektir.

    34. 2’yi icra etmek, devrimci mücadelelerin ve tarihlerinin bilimsel bilgisini üretmektir.

    35. 2’yi icra etmek, film yapmanın ikincil bir meşgale, devrim için küçük bir tazyik olduğunu bilmektir.

    36. 2’yi icra etmek, görüntüleri ve sesleri ısırmak için dişler ve dudaklar gibi kullanmaktır.

    37. 1’i icra etmek, yalnız gözlerini ve kulaklarını açık tutmaktır.

    38. 2’yi icra etmek, yoldaş kiang tsing’in bildirilerini okumaktır.

    39. 2’yi icra etmek, militan olmaktır.

    kaynak: filmkafa.
    not: kaynaklar ölür, sözlükler yaşar.